17 Aralık’ta flaş gelişme!
İstanbul merkezli 17 Aralık soruşturmasındaki TOKİ dosyasına ilişkin takipsizlik kararında, soruşturma başlatılmadan önce iki mahkemeden bazı şüphelilere ilişkin dinleme kararı verilmesinin talep edildiği, mahkemelerin bu talepleri “dinleme yoluyla elde edilen delillerin gerekli olmadığı” gerekçesiyle reddettiği ancak savcılığın son olarak İstanbul 33. Sulh Ceza Mahkemesinden bu yönde bir karar aldırdığı ifade edildi.
İstanbul cumhuriyet savcılarından Ekrem Aydıner, İstanbul merkezli 17 Aralık soruşturması kapsamında, “resmi belgeyi bozma, yok etme veya gizleme”, “rüşvet almak, vermek”, “imar kirliliğine neden olmak”, “suç işlemek için örgüt kurmak”, “örgüte üye olmak” ve “görevi kötüye kullanmak” suçlamalarıyla ilgili inceleme yaptığı dosya hakkında takipsizlik kararı verdi. Karar metni 32 sayfadan oluştu.
Reza Zarrab ve 2 bakan çocuğu hakkında soruşturma devam ediyor.
Şüphelileri dinleme talebine iki mahkemeden ret
Takipsizlik kararında, aralarında iş adamları Ali Ağaoğlu, Mehmet Ali Aydınlar ve Ahmet Nazif Zorlu ile eski Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar’ın oğlu Abdullah Oğuz Bayraktar’ın da bulunduğu 60 şüpheli ile ilgili suçlamalara, ayrıntılı olarak tek tek yer verildi.
İstanbul Emniyet Müdürlüğü Muhabere Elektronik Şube Müdürlüğüne 18 Eylül 2012 tarihinde elektronik posta aracılığıyla bir ihbar yapıldığı belirtilen kararda, bu ihbar doğrultusunda İstanbul Organize Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğünce harekete geçildiği ve iddia edilen hususların araştırılması için İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığından izin istendiği bildirildi.
Emniyetin, ihbarda söz edilen olaydaki suçun ancak birden fazla kişinin ortak hareket etmesiyle yapılabileceği ve örgütlü bir yapı bulunduğu gerekçeleriyle Ali İbrahimoğlu, Hüseyin Gıranta, Hakan Öztürk ve Sedat Açıkgöz adlı kişilerin iletişimlerinin tespit edilmesini istediği anlatılan kararda, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının da bu doğrultuda İstanbul 16. Sulh Ceza Mahkemesinden “dinleme” kararı verilmesi talebinde bulunduğu ancak mahkemenin 24 Eylül 2012′de alınan kararla ”şüphelilerin suç örgütü kurduklarına dair somut ve yeterli delil bulunmadığı” gerekçesiyle reddettiği kaydedildi.
Dönemin soruşturma savcılığının, taleple ilgili mahkemenin red kararına, İstanbul 40. Asliye Ceza Mahkemesine yaptığı başvuruyla itiraz ettiği belirtilen kararda, bu mahkemenin de itirazı, 1 Ekim 2012′de ”soruşturma yapılması için iletişimin tespiti yoluyla delil toplanmasının gerekli olmadığı, öncelikle başka yollarla delil toplanması, en azından böyle bir çabadan sonra başka yolla delil toplanmasının neden mümkün olmadığının delilleriyle açıklanmasının gerektiği, bu nedenle Sulh Ceza Mahkemesinin kararında bir isabetsizlik bulunmadığı” gerekçesiyle reddettiği vurgulandı.
Dinleme talebine “kabul” kararı, başvurulan 3. mahkemeden
Takipsizlik kararında, mahkemelerin ret kararlarının ardından İstanbul Organize Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğünün, savcılığa, ”ihbarcının kimliğinin araştırılması için ilgili servis sağlayıcıları ile yazışma yapılıp tespit yapılamadığı, iş adamı Ali Ağaoğlu tarafından ‘Maslak 1453′ projesinde 600 bin metrekare imara aykırı inşaat yapıldığına dair duyumlardan bahsettiği” bu nedenle talebini tekrarladığı aktarıldı.
Kararda, savcılığın da bu gerekçeleri ekleyerek bu kez İstanbul 33. Sulh Ceza Mahkemesinden dinleme kararı alınmasına ilişkin yeni bir talepte bulunduğu ifade edildi.
“Gerekli özen gösterilmeden varsayıma dayalı bir örgüt oluşturulmuştur”
Talepte bulunulan İstanbul 33. Sulh Ceza Mahkemesinin bu kez, söz konusu şüphelilerle ilgili 3 aylık bir dinleme-teknik takip kararı verdiği bildirilen takipsizlik kararında, şunlar kaydedildi:
“Ulusararası metinlerde önemi vurgulanmış, ulusal düzenlemelerde özenle korunmasına çalışılmış temel insan haklarından olan haberleşme hakkı ve hürriyetini kısıtlayıcı nitelik arz eden iletişimin tespit kararı, çok önemli insan hakkı ve hürriyetinin ihlaline neden olmayı önlemek üzere gerekli özen gösterilmeden, varsayıma dayalı bir örgüt oluşturulmak suretiyle alınmış, bütün soruşturma, başlangıçta hukuki olmaktan uzak bu karar üzerine inşa edilmiştir. Bu nedenle öncelikle elde edilen delillerin hukuka uygun oup olmadığı tartışması da zorunlu hale gelmiştir.”
Kararda, ceza yargılamasında maddi gerçeğe ulaşmak amacıyla sınırsız, hukuk kurallarına aykırı ve sanık haklarını hiçe sayan yöntemlerin izlenemeyeceği, bu nedenle ceza yargılamasına ters düşülerek elde edilen delillerin, yargılama makamı tarafından değerlendirilmeye alınmaması gerektiği belirtildi.
“Dağdaki çobanın bile telefonunun dinlenildiği paranoyası.”
Ceza yargılamasında dinlemelerle ilgili Yargıtay içtihatları ile Anayasa ve Türk Ceza Kanunu’nun ilgili maddelerinin örnek gösterildiği kararda, şu ifadeler yer aldı:
“Önleme dinlemesiyle adli amaçlı dinlemeyi birbirinden ayırmak gerekir. Önleme dinlemesinde elde edilen deliller, ceza soruşturması ve kovuşturmasında delil olarak kullanılamaz. Son derece değerli olan haberleşme hürriyetine gereksiz ve kolay müdahaleyi önlemek bakımından, bu yolla (dinleme) yoluya elde edilen bulguların kullanılmasında sınırı çok genişletmemek, bu hürriyetin özüne dokunmamak, kötüye kullanımın önünü kesmek gereğini kabul etmek zorundayız. Aksi halde, dağdaki çobanın bile telefonlarının dinlenildiği paranoyası ile yaşadığı bir toplum yaratırız. Şu an ülkemizde ortaya çıkan durum aşağı yukarı budur ve insanların haberleşme özgürlüğünden söz edemeyecekleri bir ortamı yaratmak, temel hakların korunmasında tavizsiz üzerine düşeniyapmak zorunda olan bir hukuk devletinde kabul edilecek bir durum değildir.”
Adli dinlemelerin nasıl yapılması gerektiğinin maddeler halinde belirtildiği kararda, yürürlükte olan kanunlarda iletişimin tespiti için son derece detaylı, kısıtlayıcı esasların getirildiği vurgulandı.
kaynak: vatantakip.com