Ara Güler, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın fotoğraflarını çekince “nur topu” gibi bir polemiğimiz doğdu. Konu hâlâ tartışılıyor. Erdoğan’ın fotoğrafını çektirme isteğinin nedenlerini bir kenara bırakalım… Fotoğraf Osmanlı Sarayı’na ne zaman, nasıl girdi? Örneğin… II. Abdülhamit için fotoğraf tutkuydu. 35 bin kare fotoğrafı vardı. Öyle ki, saltanatının 25. yılında çıkardığı af öncesi mahkumların portre fotoğraflarını çektirip yüzlerine bakarak af için karar verdi! İşte… “Abdullah Biraderler”den “Febüs Efendi”ye Saray’ın Ermeni fotoğrafçıları…
II. Abdülhamit (1842-1918)…
Osmanlı tarihinin en tartışmalı sultanı; 33 yıl padişahlık yaptı.
Yüksek duvarlar ile çevrili Saray’ından hemen hiç çıkmıyordu.
Ama dünyayı sarayına getirmenin yolunu buldu; fotoğraf!..
Dünya tarihinin -o döneme kadar- en büyük fotoğraf koleksiyonunu oluşturdu.
Fotoğrafla tanıştığında çocuk sayılacak yaştaydı.
Kırım Savaşı: Gazetecilerin başından sonuna dek fotoğrafladığı tarihteki ilk savaştı. (Bu fotoğrafçılardan en önemlisi ise James Robertson’du.)
Osmanlı savaş muhabirleri de vardı.
Ceride-i Havadis’in savaş muhabirlerinin gönderdiği fotoğraflar Sultan Abdülaziz’e de sunuluyordu.
Şehzade Abdülhamit Efendi fotoğrafla böyle tanıştı.
Fotoğraflar, yaşadığı “kafese” dünyayı getiriyordu.
Fakat…
Mesele sadece merak değildi kuşkusuz.
Kuşkuculuk kişiliğinin temel özelliklerinden biriydi. Herkes için önemsiz olan detayları usta bir dedektif titizliğinde fotoğraflara bakarak çözümleyeceğini düşünüyordu.
Dedektif romanlarını da bu nedenle sürekli okumuyor muydu?
Fotoğraf onun için aynı zamanda istihbarat aracıydı…
Saray’ın bir köşesine “fotoğrafhane” yaptırması boşuna değildi…
Ve herkesin-her şeyin fotoğrafının çekilmesini isteyen II. Abdülhamit’in, kendi fotoğrafının çekilmesini hiç istememesi de boşuna değildi…
Saray’ın aile albümü
Her şey bir güvercin yuvasının görüntüsüyle başladı.
Yıl, 1827…
Emekli bir subay olan Joseph Nicephore Niepce (1765-1833), 26 saat süren bir uğraş sonrasında, evinin penceresinden bir görüntü elde etmeyi başardı.
Ve bu dünyada bilinen ilk fotoğraf oldu.
Aslında Niepce’den 750 yıl kadar önce en ilkel fotoğraf makinesi olan Karanlık Kutuyu kullanan ilk kişi ünlü İslam optik bilgini Basralı El-Hasan (965-1030) idi. Neyse, konuyu dağıtmayayım…
Takvimler, 1839 yılının 19 Ağustos gününü gösterdiğinde bu yeni icat, Fransız Bilimler Akademisi tarafından resmi olarak ilan edildi.
Üç yıl sonra…
Ceride-i Havadis’in 17 Temmuz 1842 tarihli nüshasında, Paris’teki Louis Daguerre’in çıraklarından mösyö M. Kompa’nın İstanbul’a geldiğinden, fotoğraf sanatını ücret mukabili teşhir ettiğinden ve isteyenlere de öğrettiğinden bahsedildi.
Bu tarih, Osmanlı’ya fotoğrafın fiilen geldiği tarih olarak kabul edildi.
19’uncu yüzyıl ortalarından itibaren fotoğraf, saray ressamlarına darbe vurdu.Kraliçe Victoria’dan III. Napolyon’a, Kaiser’den II. Aleksandra’ya kadar hanedanlar fotoğrafa büyük ilgi gösterdi. Kendileri ve ailelerinin fotoğraflarını çektirdiler. Hatta…
Çektirdikleri fotoğrafları birbirlerine gönderdiler. Örneğin…
Alman İmparatoru II. Wilhelm ailesini tanıtan fotoğrafları II. Abdülhamit’e gönderdi. Yıldız Sarayı’ndan da Almanya’ya hemen bir “Aile Albümü” gönderildi.
II. Abdülhamit salt aile albümü göndermedi yurt dışına. Fotoğraf onun için aynı zamanda propaganda aracıydı…
Osmanlı Devleti’nin dimdik ayakta ve hızla kalkınmakta olduğunu gösteren fotoğraflardan oluşan albümleri de dönemin ABD başkanlarına, İngiliz kraliçesine ve Fransız imparatoruna hediye etti.
ABD’ye o kadar fotoğraf gönderdi ki, dünyanın en büyük kütüphaneleri arasında gösterilen Library of Congress’de özel bir bölüm hazırlandı.
51 adet albüm vardı. Her birinin içinde 20 ile 40 arasında fotoğraf yer alıyordu.
Bu albümler altın yaldızlı ve kırmızı deri kaplıydı.
Fotoğraflarda konu olarak, torna tezgahları, donanma sanayi ve diğer yatırımlar vardı.
Keza…
II. Abdülhamit, içinde 1200 fotoğraf bulunan, kırmızı deri kaplı, üzeri altın yaldız kakmalı 36 adet albümü de ABD Washington Kongre Kitaplığı’na hediye etti.
Bugün…
II. Abdülhamit’in orijinalleri İstanbul Üniversitesi Kütüphanesi’nde bulunan albümlerinin nüshaları British Museum ve Bibliotheque Nationale gibi kütüphanelerde bulunuyor.
II. Abdülhamit sadece yurt dışına fotoğraf göndermedi; dünyanın dört yanından çekilen fotoğraflardan albümler yaptı.
Fotoğraf moda oldu
Fotoğraf, II. Abdülhamit için aynı zamanda “denetleme” aracıydı.
Osmanlı vilayetlerinde yaşananları fotoğraf üzerinden inceleyip, problemlere müdahale ediyor, gelişmeleri takip ediyordu. Sadece bu değil…
1880 yılında emir vererek Osmanlı izlerinin ulaştığı dört kıtadaki bütün tarihi eserlerin özellikle türbe, cami, imaret ve benzerlerinin fotoğraflarını çektirdi.
Beğenmediği fotoğrafları ise yeniden çektirirdi.
Fotoğraf konusunda titizdi.
Bu bilindiği için; askerlerin ellerindeki silahlar parlaması için yağlanır; bahriyeliler en güzel üniformalarını giyer; kadraja girecek atlar bile özenle seçilirdi.
Aile fotoğrafları için özel stüdyolar kurulurdu. Kıyafetler, aksesuarlar özenle seçilirdi.
Saray’da fotoğraf o kadar moda oldu ki, saray ressamı Ahmet Şeker Paşa, artık fotoğraflarda yer alıp poz veriyordu…
Şunu da kayda geçirmekte yarar var:
II. Abdülhamit’in mahremine girip fotoğraf çekenler arasında Hıristiyanlar vardı; ve hepsi üstelik erkekti…
92 albüm vardı
II. Abdülhamit’in fotoğraf arşivi ne oldu?
Şunu yazmalıyım; II. Abdülhamit sıkı bir arşivciydi.
Her bilginin-belgenin saklanmasını istiyordu. Sadece kendi dönemine ait değildi; önceki yılların da arşivini tutturuyordu.
Başbakanlık Arşivi’nde 50 milyon vesika bulunduğunu yazarsam mesele daha iyi anlaşılacaktır.
Döneminde dünyanın en büyük koleksiyonuna dönüşen fotoğraf arşivinin hacmi, 962 albüm ve 35 bin 535 fotoğrafa ulaştı.
Fotoğraf albümleri Yıldız Saray’ında “Yıldız” ve “II. Abdülhamit Albümleri”ismiyle kayıt altına alındı.
Yıllar içinde bunlar çeşitli kurumlara verildi. Örneğin…
Halen İstanbul Üniversitesi Kütüphanesi’nde bulunan ve Yıldız’dan getirilen her birisi titiz bir çalışmanın eseri olarak, zarif kaplı ve üstleri numaralı içlerinde 25 bin fotoğrafın yer aldığı albümler mevcut.
II. Abdülhamit’in fotoğraf merakı İstanbul’da stüdyo fotoğrafçılığının büyümesine neden oldu. 20’nci yüzyılın başında neredeyse her köşe başında gezici fotoğrafçılar görülmeye başlandı.
Sektörün ağırlıklı isimleri Ara Güler gibi çok iyi fotoğraf çeken Ermeniler idi…
TÜRK BAKNOTLARI ÜZERİNDE ERMENİ İMZALI FOTOĞRAF
Adı, Astzavur Hümüzyan…
Ermeni’ydi…
II. Abdülhamit’in babası Abdülmecit döneminde mübayacıbaşı idi.
Sevilen biriydi.
Müslüman olması teklif edildi.
Kabul etti.
Osmanlı’daki neredeyse tüm dönmeler gibi, “Allah’ın oğlu” anlamına gelen“Abdullah” adını aldı.
Osmanlı fotoğraf tarihine damga vuracak “Abdullah Freres” yani Türkçesiyle,“Abdullah Biraderler” adı böyle doğdu.
Vichen (1820-1902), Hovsep (1830-1908) ve Kevork Hümüzyan (1839-1918)adlı üç kardeş “Abdullah Biraderler” olarak dedeleri sayesinde iyi eğitim aldılar.
Vichen, saray ressamıydı.
Kevork, Venedik’teki Murad Raphaelyan Okulu’nda resim ve fotoğraf üzerine öğrenim gördü.
Yıl, 1858…
İstanbul’da fotoğraf stüdyosu açan Alman Rabach yanında fotoğrafçılığa başlayan Vichen, Venedik’ten dönen kardeşi Kevork ve Hovsep ile bu stüdyoyu devraldı.
Fotoğrafçılığı geliştirmek için Paris’e gittiler.
Abdülaziz döneminde sarayda da fotoğraf çekmeye başladılar. Şöyle oldu:
Abdülaziz’e “Abdullah Biraderler”den bahsedildi. Çünkü padişah, kamu dairelerine astırmayı düşündüğü portresine aşıktı ve bir türlü iyi çekilemediğini düşünüyordu!
Beyoğlu’nda stüdyosu bulunan Fransız fotoğrafçı Jules Derain’e çektirdiklerinden hiç memnun değildi.
Yıl, 1863…
“Abdullah Biraderler” Abdülaziz’in İzmit’teki av köşküne davet edildi.
Padişahın onlarca portre fotoğrafını çektiler.
Bu portreden son derece memnun kalan Abdülaziz, asıl görüntüsünün “Abdullah Biraderler”in çektiği fotoğraftaki gibi olduğunu söyleyerek, bundan sonra sadece “Abdullah Biraderler”in çektiği fotoğrafların sarayda ve kamu binalarında kullanılmasını emretti.
Daha sonra kardeşleri, verdiği bir buyrukla “Ressam-ı Hazret-i Şehriyarî” unvanı ile onurlandırdı.
Böylece “Abdullah Biraderler” Osmanlı Sarayı’nın fotoğrafçısı oldular.
Yıldızları parlamaya başladı. Örneğin…
1867 Uluslararası Paris Fuarı’na katılan “Abdullah Biraderler”in çalışmaları o denli takdir edildi ki, çok geçmeden milletlerarası şöhrete ulaştı.
Bir yıl sonra…
Yıl, 1868…
Fotoğraf çektirmeyi pek seven Galler Prensi Veliaht Edward’ın İstanbul seyahatinde çektirdiği ve çok beğendiği fotoğraflar, “Abdullah Biraderler”e 1890 yılında “Kraliyet Fotoğrafçısı” unvanını kazandırdı.
II. Abdülhamit tahta oturduğunda “Abdullah Biraderler” ile çalışmaya devam etti.
Ancak…
İlişki bir yıl sonra “Abdullah Biraderler”in kovulmasıyla sonuçlandı.
Şöyle:
Rus Prens Nikolay 1870’li yıllarda İstanbul’a geldiğinde “Abdullah Biraderler”in stüdyosuna giderek fotoğrafını çektirdi. Prens ile “Abdullah Biraderler” arasında gelişen muhabbet sonraki yıllarda da devam etti.
II. Abdülhamit 1877-78 Osmanlı Rus Savaşı’ndan yenilgiyle çıktı.
Ayastefanos Antlaşması nedeniyle İstanbul’a tekrar gelen Prens Nikolay, “Abdullah Biraderler”in stüdyosunu bir kez daha ziyaret etti ve yine fotoğraf çektirdi.
İşte bu ziyaret II. Abdülhamit’in kulağına gidince, “Abdullah Biraderler” saraydan kovuldu; işletmelerinin ve kartvizitlerinin üzerinde “Zât-ı Hazret-i Şehriyârînin Fotoğraf ve Ressamı Abdullah Biraderler” ibaresi yer alan tuğrayı kaybettiler.
Padişahın mahlası yer alan bu tuğra önemliydi; çünkü, Osmanlı’nın son döneminde sivil bir işletmenin kullandığı belki de ilk ve tek devlet menşeli semboldü. “Abdullah Biraderler” bunu kartlarında, zarflarında ve işletmelerinin üzerinde kullanıyordu.
Tuğrayı kaybeden “Abdullah Biraderler”e yardım amacıyla Prens Nikolay’ın emriyle Rus sefiri General İgnatiyef sadrazama müracaat etti.
“Abdullah Biraderler”, kaybettikleri padişah tuğrasını ancak 1890 yılında geri kazanabildi.
Dokuz yıl Mısır hıdivinin çağrısı üzerine Kahire’de kaldılar.
İstanbul’a döndüklerinde işleri bozuldu. Beyoğlu’na taşıdıkları stüdyolarını sattılar. Yıl, 1899 idi.
Sonra yaşamlarını kaybettiler. Ancak çektikleri fotoğraflarla isimleri ölümsüz oldular. II. Abdülhamid’in, “Yıldız Albümleri” olarak bilinen fotoğraf koleksiyonunun oluşumunda unutulmaz büyük katkıları olmuştu…
Osmanlı fotoğraf tarihinde çok Ermeni fotoğrafçı vardı.
Bunlardan biri de…
FEBÜS EFENDİ
“Abdullah Biraderler”in yanında yetişen Bogos Tarkulyan (ö:1940) bunlardan biriydi.
Kumkapılı Haçik adlı bir balıkçının oğluydu.
Ve fotoğraf çekme yeteneği kimselerde yoktu.
Bugün İstiklal Caddesi no. 301’de “Phebus” (Febüs) adıyla 1890’da fotoğrafhanesini açtı. Daha sonraları fotoğrafhanesinin adı ile çağrılmaya başlanarak, “Febüs Efendi” adıyla tanındı.
23 yıl II. Abdülhamit’in “saray fotoğrafçılığını” yaptı. Beşinci derecede birmecidi nişanı bulunmaktaydı.
Tarkulyan, II. Abdülhamit’ten sonra V. Mehmet Reşat tarafından da sık sık saraya davet edildi; hanedan halkının fotoğraflarını çekti. Keza…
İstanbul’a gelen devlet adamlarından; İran Şahı Muzaffereddin, Alman İmparatoru II. Wilhelm, Bulgar Kralı Ferdinald Habsburglardan I. Karl ve Sırp Kralı Petar’ın fotoğraflarını çekti!
Çok özenliydi. 1890’lı yıllarda çocuk resimleri çekmek için, Fransa’dan stüdyosuna alçılı kartondan yapılmış 70-80 cm yüksekliğinde bir oyuncak at getirtti.
Fotoğrafları pastel tonlara boyayan Tarkulyan’ın 1926 yılında çektiği Atatürk portresi, bir yıl sonra tedavüle çıkan 50, 100, 500 ve 1.000 liralık banknotların/kağıt paraların ön yüzünde yer aldı!
Dünden bugüne…
Ara Güler gibi nice Ermeni fotoğrafçılarımız tarihe belge bırakmak için deklanşöre basıp duruyor.
Son çektikleri, Cumhurbaşkanı Erdoğan oldu…