Tuna Kiremitçi, Bulgaristan’dan göçen, bu topraklara “Vatanım” demenin anlamını bilen, değerini yüreğinde hisseden bir babanın oğlu… Kalemiyle ünlendi. Aynı zamanda besteci, iyi bir müzisyen ve Türkiye için endişeleri olan bir aydın. “Doğuculuk ve batıcılık çatışması arasında sıkıştık” diyor.
RÖPORTAJ: Özlem GÜRSES
ozlemgurses@sozcum.com
Mutlu musun Türkiye’de ?
Öyle daimi mutluluk isteyecek kadar hırslı birisi değilim. Bu yaşıma kadar Türkiye’de yaşadım. Dostlarım, ailem, her şey burada. Daha çok oğlumun geleceğini düşünüyorum bu saatten sonra. Köklerinin farkında bir dünya vatandaşı olması… Oğlum için dileğim bu.
Sanatta da sansür ve kutuplaşma had safhada…
Biz kendi içimizde bir kutuplaşma yaşadığımızı zannediyorduk şimdiye kadar. Son gelişmeler gösteriyor ki şimdi yaşanmakta olan Papa’nın da söylediği gibi “Parçalı bir dünya savaşı…” Ülke olarak tamamen bunun ortasında kaldık. Kendi içimizde de bu savaşın tarafları olarak bölünüyoruz. Aramızda Fransa için ağlayanlar da var, IŞİD’i alkışlayanlar da… Bu kendi kendimize bölünmemizden daha büyük bir şey bana sorarsan. Allah yardımcımız olsun vallahi!
Nasıl geldik bu noktaya ?
Hep bu noktadaydık biz aslında 200 yıldır, dünya buraya geldi ! Ben anladım ki Türkiye’de iki tane ideoloji vardır; Doğuculuk ve Batıcılık. Bunun dışında ideoloji yoktur. Bu iki ideoloji Türkiye’de çatışır durur. Şimdi bu Doğu ile Batı bütün dünya çapında çatışmaya başlayınca biz bunun tam ortasında kalmış olduk!
MERHUM BABA-ERGEN EVLAT İLİŞKİSİ
Facebook sayfanda geçenlerde Mustafa Kemal’e dair bir yorumun vardı. Çok sevdim…
Bizim Atatürk’le aramızdaki ilişki henüz “merhum baba-ergen evlat” ilişkisi. Bir türlü rahat bırakamıyoruz kahramanımızı dinlensin. Ona ya tapıyoruz ya da inkâr ediyoruz. Arası yok. İtalyanların Garibaldi’si vardır mesela. Her İtalyan Katolik de olsa Komünist de, Garibaldi’ye vefa borcunun bilincindedir. Biz de 50 yıl sonra falan o noktaya geleceğiz inşallah. Hangi fikirden ya da etnik kökenden olursak olalım Atatürk’e vefa borcumuzu anlamış olacağız. Sakin ve hürmetli davranacağız.
Memlekete dair en büyük sıkıntın ne ?
Milli hastalığımızın alerji olması. Herkesin farklı olana alerjisi var.
Peki en büyük ümidin ?
Türkiye’nin hâlâ var olması! Bu kadar derde rağmen hâlâ tek parça halinde ayaktayız. Asla küçümsenmemesi gereken bir başarı.
Bir makulu nasıl bulacağız sence ? Ümitli misin ?
Rahmetli Attila İlhan hayatı boyunca bir sentez yapmamız gerektiğinden söz etti durdu, dönüp onun yazılarını, Kemal Tahir’in, İdris Küçükömer’in, Cemil Meriç’in yazılarını tekrar bir okumak zorundayız bence.
Aşk da işe yarayabilir…
Evet, Türkiye’nin acilen aşkla melezleşmeye ihtiyacı var. Şu an kutuplaşmış haldeki insanların çocukları sevişip melezleşirse yırtarız. Aslında toplumu kendi haline bıraksan bunu yapacak durumda, zaten gençler böyle yaşıyor… Başı açık kızla kapalı, Türk’le Kürt hiçbir şeyden etkilenmeden bir dünya yaratıp onu yaşayabiliyorlar. Ingeborg Bachmann’ın dediği gibi “Faşizm iki insan arasındaki ilişkide başlar…” Demokrasi de iki insan arasındaki ilişkide başlıyor, tıpkı faşizm gibi ! Bir kadınla bir erkek arasındaki ilişkide başlıyor demokrasi de…
Nasıl bir adamdı baban ?
İnşaat mühendisi, tipik 68 kuşağı, Bulgaristan göçmeni, romantik bir komünist. Bu mevzularda tartışırdık rahmetliyle. Aynı düşünceleri değil ama, “düşünmeyi” paylaşmayı severdik.
BEN, KENDİM VE TUNA !
Mühendis birinin “oğlum roman yaz” demesi de ilginç !
O neslin mühendisleri öyle… Babam Oğuz Atay’la aynı mesleği yapmaktan gurur duyardı. Genç yaşımda onun kitaplarını okutmuştu bana. Yazan çizen insana, kitaba büyük hürmeti vardı. Evde aferin almanın en kolay yolu bir şiir ya da hikaye yazıp göstermekti.
Kendinle nasıl başa çıkıyorsun ?
Kendimle çok muhatap olmuyorum Özlem! Bence en büyük bilgelik insanın kendisiyle fazla yüzgöz olmaması.
Ne zaman geldin bu noktaya ?
Bulgaristan’ın başkenti Sofya’da geçirdiğim yıllar çok yardımcı oldu doğrusu. Sofya’nın 10 km dışında bir kasabada yaşıyordum, orada çok tefekkür etme şansım oldu gerçekten de…
Gençken meraklı olduğum Doğu düşünceleriyle filan yeniden ilgilenme fırsatı buldum, Tasavvuf, Zen, Taoizm, Bektaşilik. Sonra fark ettim ki hepsi aynı şeyi söylemeye çalışıyorlar aslında bize : “Büyük bir bütün var, sen varsın, senle o bütün arasında da bir ilişki var.. Lütfen egona biraz mukayet ol ve bu ilişkinin farkına var, buna uygun şekilde yaşa. Kendine bir denge bul, sana verilene şükret.”
‘Yazar, besteci çalgıcı…’ Hangisi ben de bilemedim!
TUNA Kiremitçi ile soğuk bir kış günü Maçka Parkı’nda buluştuk.
Galatasaray’da yatılı okurken müziği keşfetmiş, ilk grubu Kumdan Kaleler’le harçlığını da çıkarmış ! Grup dağılınca mühendis olan babası “bir kitap yaz, iyi gelir” demiş.
Ve Tuna ilk kitabına böyle başlamış. 29 yaşında yazdığı “Git Kendini Çok Sevdirmeden” çok sevildi malum !
Son olarak Hürriyet Gazetesi’nde köşe de yazıyordu, kendisi de bilmiyor neden, kovuldu.
Şimdilerde ise hem yeni kitabı için çalışıyor hem de son grubu Atlas ile rock yapmaya devam ediyor. Bir de projesi var; yıllardır başkalarının söylediği Tuna Kiremitçi şarkılarını akustik caz bir albüm olarak yapmak.