Gözlerimizin önünde işlenmekte olan ve Türk’ü mezara götürebilecek olan bir cinayet var ki, bunu bir yandan cehaletimiz yüzünden göremiyor ve diğer yandan da okumuş sayılanlarımızın bir kısmının küskünlüğü ve nemelazımcılığı ve diğer bir kısmının da çıkarcılığı nedeniyle önleme yolunu düşünmüyoruz.
Bu cinayetin sorumluları Türk’ü sadece fikren ilkel ve biçare veya sadece maddeten sefil ve yoksul kılmakla kalmıyorlar, milli benliğini ve bilincini unutturma ve sonunda da tarihten silip atma uçurumuna götürdüklerini fark edemiyorlar.
Yaşları 10 ile 20 arasında yüzbinlerce Türk yavrusunun devam ettiği Kur’an kurslarında, imam-hatip okullarında, İslam Enstitüleri ve hatta din dersleri verilmekte olan müspet eğitim okullarındaki bir o kadar Türk çocuğu bugün hem fikren ve hem ruhen çöl felsefesinin ve yaşantısının insanı olarak yetiştirilmekte ve milli benliği yitirici bir eğitimin kurbanı olmakta, “Kavm-i necib” diye kendilerine tanıtılmak istenilen Arab’ın, İslam toplumları içerisinde neden dolayı üstün ve imtiyazlı duruma sahip olduğu masallarını, Kur’an ve hadis hükümlerinin telkin ve tehdit edici baskısı altında öğrenmektedir.
Şeriat eğitimine güç vermek, Kur’an kursları ihdas etmek, üniversitelere mescit yerleştirmek gibi çabalar laik Türkiye Cumhuriyeti iktidar partilerinin başlıca amacı haline gelmiştir.
1986 yılının başlarında bir devlet bakanının şu sözleri bu alandaki başarıları(!) simgelemeye yeterlidir: “Özellikle 19 ilde yatılı Kur’an kursu binaları yapılmaktadır ve imam evlerinin yapımına ağırlık verilmiştir. Türkiye’deki tüm camilerin bakım ve onarımını devlet üstlenmiştir. Her üniversitenin gerçek bir ibadethaneye kavuşturulmasını amaçlıyoruz. Hacettepe Üniversitesi’nde açılan mescit gibi diğer üniversitelerimize de ibadet yerleri açacağız. Böylece bu problem de ortadan kalkacak.”
Atatürk’ün canını dişine takarak akılcılığa, müspet ahlak ve uygarlığa ve benlik duygusuna götürdüğü ve “ insanlık camiasının bir üyesi” olma gururu ile övündürdüğü bizim kuşak, şimdi yeni kuşakların çağdışı kafa ve ruh yapısı ile eğitilmekte oluşunu büyük bir karamsarlık ve umutsuzluk içerisinde seyretmektedir.
Türk yavrusunun ve insanının bugün şeriatçının elinde, tıpkı
Cumhuriyet döneminden önce olduğu gibi, yine yaratıcı zekâdan uzak, yine gökten inme emirleri tek gerçek sayan ve her şeyi din açısından ölçüye vuran birer yaratık şeklinde yetiştirilmelerini içi kanayarak izlemektedir.
Ama hiç kuşku edilmemelidir ki, şeriatçının bu sahte saltanatı bir gün gelip sönecek ve şeriatın insan beynini eriten tılsımı mutlaka sona erecektir. Yüz yıl da geçse ve hatta Türk’ün eceli de gelse, insan aklına meydan okuyan şeriat mikrobunun sonu gelecektir.
Del Vechhio’nun dediği gibi: Sınırsız şekilde gelişmeye müstait bir insan beyni olduğu sürece, gericilik daima ezilecektir.
İlhan Arsel-Arap Milliyetçiliği ve Türkler(İlk Basım-1973, Altıncı basım-1991)
Derleyen: Reşit Çağın