Yaptığı nakillerle adını duyuran Prof. Dr. Ömer Özkan, eşiyle birlikte ameliyata girmenin olumlu ya da olumsuz yanları sorulduğunda, “Ameliyatta ben biraz daha kıdemli olduğum için yöneten durumundayım. Özlenen de en az benim kadar yıllardır bu işin içinde. Onun bilgilerinden faydalanmış oluyorum. Eş olduğundan değil bu. Bilgi alışverişi her ameliyatta olur. 13 yıldır birlikte ameliyatlar yapıyoruz. Bildiğiniz, gözünüzün arkada kalmayacağı birinin varlığı çok daha güven veriyor” diyor.
DAHA SUYUNA GİDİYORUM
Özlenen Özkan ise, “Yaptığımız iş önemli bir iş. Duyguları karıştırmamak gerekiyor. Ben tarzını bildiğim için, bir şey söylüyorsam ve karşı fikri varsa, ısrar etmiyorum. Daha suyuna giderek bir şeyler yapmaya gidiyorum. Herhangi bir sıkıntı olmuyor. Profesyonel davranmaya çalışıyoruz” şeklinde konuşuyor.
Özlenen Özkan, ameliyathanedeki Ömer Özkan ile evdeki Ömer Özkan arasındaki fark olup olmadığı sorusunu, “Her yanda aynıdır. Evde de, ameliyatta da, öğrencisinin, babasının, Cumhurbaşkanı’nın yanında da aynı. En çok sevdiğim yanı bu” diye yanıtlıyor.
HOCAMDI, ŞİMDİ USTAM
Tanışmaları ve evliliğe giden yolu anlatan Özlenen Özkan, “Hocamdı. Hayrandım ona” diyor. Meslektaşı olan eşinden çok şey öğrendiğini ve öğrenmeye devam ettiğini belirtiyor. Eşini, “Şu an benim ustam” diye tanımlarken, geri planda kalmayı sevdiğini de sözlerine ekliyor. Bir gün Ömer Özkan’la evleneceğini hiç düşünmediğini de içtenlikle anlatırken, “İnsanın kendini en iyi ifade ettiği yer işi. Her şeyi görüyorsunuz orada. Dürüst bir insan mı vicdanlı bir insan mı? Ben onun için Ömer beyi çok iyi tanıdığımı sanıyorum. Evlilik çok sürpriz oldu. Uzun bir arkadaşlığımız olmadı çünkü birbirimizi zaten tanıyorduk” şeklinde konuşuyor.
HABERCİLERLE KARDEŞ GİBİ
Birlikte yaptıkları ameliyatlarla daha tanınır olmalarının getirdiği olumlu ve olumsuz yanları sıralarken Ömer Özkan, “Her şeye hazır olmanız gerekiyor. Popüler olmanız da gayet doğal. Olumlu olumsuz eleştiriler oluyor ama olumsuz eleştirilerden de bir şeyler kazanmaya çalışıyoruz” diyor.
Medya ile ilişkilerinin her zaman iyi olduğunu da sözlerine ekleyen Prof. Dr. Ömer Özkan, “Medya mensupları ile kardeş gibiyiz. Biz üzüldüğümüzde en az bizim kadar üzülüyorlar. Bizimle beraber de seviniyorlar” diye konuşuyor. Ancak bir sıkıntıdan da söz etmeden edemiyor. Henüz ameliyat bitmemişken medyaya yansıyan haberlerle ilgili eleştiriler yapıldığını anlatırken, “İnsanların ‘Ya daha ameliyattayken niye haberi çıkıyor?’ gibi eleştirileri oluyor. Benim kontrolümde değil ki. Yüz naklinde mesela, ‘Kanlı fotoğraf niye basında var?’ dendi. Pencerenin kenarından belki bir hasta yakını çekiyor bunu. Ayrıca gizli saklı, yalan dolan bir şey yok ki. Gazetecilerin olumsuz haber yaptıklarından bahsetmiyorum. Onların işi bu” diyor.
ONURLU YAKLAŞIYORLAR
Türkiye’de ilklerin ameliyatlarını yapmanın özel yaşamlarında değişiklik oluşturmadığını anlatırken, “İnsanlar değerli bir iş yaptığınızı size hissettiriyorlar. Bu konuya onurlu yaklaştıklarını biliyoruz” diyor Ömer Özkan. Yapılan ameliyatlarda çok erken safhada olunduğuna da dikkat çekerek, “Yıllardır yapılan bir böbrek naklinde kurallar çok daha oturmuştur. Bizde yavaş yavaş oturacak. İşin çok çok erken safhasındayız” diyor. Özkan, “Her ne kadar yapılırken, iyiyken göz önündeyseniz; sıkıntılar çıktığında da göz önündesiniz” diye de ekliyor.
AMELİYAT ÖNCESİNDE DUA EDERİM
Ameliyat öncesi süreci anlatan Ömer Özkan, ‘pinpirikli’ olduğunu itiraf ediyor. Ameliyat öncesi teknik olarak ne yapacağını kafasında planlamasına rağmen ameliyat öncesi konuyla ilgili okuduğunu anlatıyor. “Ameliyatlarda çok stres yapmadığımı düşünüyorum. Zaten ameliyat öncesi uyuyamıyorsunuz ki. 48 saat uyumadığımız oluyor” diyor. Ameliyata girerken dua edip etmediği ile ilgili soruya ise, “Çok şükür inançlı insanlarız. Dua ederim. İnsanlar arkamızdan ‘Dua ediyoruz’ dediklerinde çok mutlu oluyorum. Buna ihtiyacımız var” şeklinde yanıt veriyor.
Özlenen Özkan da tıpkı eşi gibi dua ederek giriyor ameliyata. Ameliyat maratonunun beyin ölümü bildirilmesi ve ailenin bağış yaptığı haberinin gelmesiyle başladığını anlatırken, “Uzun bir maraton bu. Planlı yapmamız gerekiyor. İşin en önemli kısmı bu. Dünya dua ile ayakta durur denir. Allah’a sığınarak ameliyathaneye girerim” diyor.
ALLAH DERT VERMİŞ AMA DERMAN DA VERMİŞ
Ömer Özkan’a bazı insanların, “Doğuştan kolun bacağın olmaması bir kader. Kaderin zorlanmaması gerekiyor belki” diye düşündükleri hatırlatıldığında, “O zaman böbreğiniz hastaysa, böbrek nakli yapılmasın. Kalp kapağınız sıkıntılıysa dokunmamak gerekiyor. Niye kaderi zorluyorsunuz? Allah dert vermiş ama dermanını da vermiş. Bizim yaptığımız iş de kaderimizde olan şey” diyor.
Özlenen Özkan ise kendilerinin birer ‘aracı’ olduğunu vurgulayarak, “İnsanın kendini bilmesi çok önemli. Yapamayacağımız bir şeye girişmek çok korkunç bir şey. Yapabileceğiniz şeylerle ilgili inisiyatif almanızda da sıkıntı yok. Yazılmış bir kader var ama kaderinizde o doktorun o işi yapması da var. Biz sadece vesile oluyoruz” şeklinde konuşuyor.
DAHA İYİSİ YAPILANA KADAR EN İYİSİ BU
Ömer Özkan, “Nakillerden sonra ‘Aslında şu da yapılabilir’ dediğiniz bir ameliyat oldu mu?” şeklindeki soruya yanıt verirken, “Çok şükür çıktığımız her ameliyatın ardından ‘Ne güzel oldu’ dedik. ‘Şunu da eksik yaptık’ dediğimiz olmadı. Sonuncu ondan öncekinden güzel oldu diyemem” diyor. Tıptaki gelişmelerin baş döndürücü olduğunu anlatırken, “Bizim ömrümüze yeter mi bilmem ama bir süre sonra bu nakiller çok farklı yapılacak. Şu anda etik görülmüyor ama gelecekte organınız üretilebilecek. Ama günümüzde hani bir reklam var ya, ‘Biz yaptık. Daha iyisi yapılana kadar en iyisi bu.’ Şu an için uzunca bir süre biz bu nakillere muhtacız” diyor.
İLK NAKİL ÖNCESİ ÇOK KONUŞTUK
İlk kol nakli ameliyatı öncesiyle ilgili duygularını anlatan Ömer Özkan, “Çok şey hissettim” diyor. Yıllardır bu ameliyatı yapmayı çok istediğini söylerken, “Ama donör çıktığı anda Özlenen’le yapalım mı yapmayalım mı, bir terslik olur mu, mevzuatımız ne kadar izin veriyor, insanlar hazır mı, donör şehir dışında yetiştirebilir miyiz diye çok konuştuk. Çok riskli bir işti. Bakanlık izin verdi. Bize güvendiler. 400 kilometre uzağa gidiyorsunuz. Dokular oksijensiz kalacak. Gelirken helikopter çalışmıyor. Bunları hiç hesaplayamıyorsunuz tabii. Devletin imkanları ile eskortla 4 saatte burada olacaksınız. En fazla 2 saatiniz var. Zamanla yarışıyorsunuz. Dua ediyorsunuz. Çok uzun bir süreçti. Stresli ama güzel bir organizasyon oldu. Bakanlık tüm imkanlarını verdi. 24 saat uykusuzluktan sonra ameliyata girdik. Ama çok şükür” şeklinde konuşuyor.
DERYA’YI BİR DOĞURTABİLİRSEK
Türkiye’de ilk rahim naklini yapan Ömer Özkan’ın en çok istediği hastası Derya Sert’in bir bebeğinin olması. Çok fazla hayal kırıklığı olmaması için Derya’ya çok sık embriyo transferi yapılmadığını söyleyerek, “Güzel sonuçlar oluyor ama hasta için önemli olan bebeğini eline alabilmesi. 4 yıldır bunun hayalini kuruyor. Eğer Derya’yı doğurtabilirsek, ben dünyanın en mutlu insanlarından biri olacağım” diyor. Özlenen Özkan ise gülerek, “Derya’nın bebeği olduktan sonra çocuklarımızla birlikte dördümüz tatile gitmek istiyoruz. Yıllardır yapmadık bu tatili” diye ekliyor.
EN ÖNEMLİ KİŞİ HEMŞİRE
Ameliyathanenin çok kalabalık olmasının bazen eli ayağı dolaştırdığını, enfeksiyon oluşturduğunu anlatan Ömer Özkan için ameliyathanedeki en önemli kişi hemşiresi. Bunu, ‘Şu aleti verin’ dediğimde, elime uzatılan aleti kontrol etmemem gerekir. Onun verdiği aletle otomatik olarak devam etmem gerekir. Eğer hemşire alınması gereken dikişi almamışsa, siz gereksiz yere 2 dakika beklemiş olursunuz” sözleri ile açıklıyor. Asistanları da unutmuyor. “Asistanlarımızı çok seviyoruz. Leb demeden lebleyi anlıyorlar” diyor.
‘AŞK OLSUN! DOĞUMUMA YETİŞEMEDİN’
Ömer Özkan yoğun temposunda hayata dair neleri kaçırdığı sorusunu yanıtlarken, “Genel anlamda çok da üzüldüğüm şeyler kaçırmadım” derken Özlenen Özkan eşine “Aşk olsun! Doğumuma yetişemedin” diye sitem ediyor. Özlenen Özkan ikinci bebeğin doğumunda eşinin Polonya’da kongrede olduğunu söylerken, “İki kardeşim doktor, onlar yanımdaydı. Sıkıntı yaşamadım” diyor. Ama Ömer Özkan’a sitemini de, “Senden bunu söylemeni beklerdim” diye sürdürüyor.
Ömer Özkan ise, “Birkaç gün erken doğum oldu. İki kayınbiraderim sağolsunlar Özlenen’in başındaydı. Gözüm arkada kalmadı” diyor.
HANİ ŞÖYLE GÜZELCE UYUMAK VAR YA
Kendine ayırabildiği zamanlarda en değerli şey uyku Ömer Özkan için. “Vaktim olup da hani şöyle güzelce uyumak var ya, o çok değerli benim için. Ayrıca ailenizle sorunsuz yaşıyorsanız, arkada bıraktığınız sıkıntılı bir hasta yoksa, bunun kadar güzel şey yok benim için” diyor. En büyük üzüntüsü ise çocuklarını bazen üç gün görememesi. Özlenen Özkan ise işinden kalan zamanda kızları 5 yaşındaki Zeynep ve 2,5 yaşındaki Lidya ile zaman geçirdiğini söylüyor.
ÜLKEMDEN MEMNUNUM
Ömer Özkan “Yurt dışından tekliflere nasıl bakıyorsunuz?” sorusuna ise “Ben ülkemden çok memnunum. Çok seviyorum. Ülkemizde çok şükür her şey var. Eskiden olsaydı ülkenin parası yok, alt yapı yoktu. Bir şey yapmak istiyorsunuz ama alet yoktu, techizat yoktu. Kimseyle doğru dürüst muhatap olamazdınız. Şimdi en ufak eksiğimizde en üstteki kişiyle çok rahat muhatap olabiliyoruz. Daha ne isteyelim? Gidebileceğimiz ülkede bu imkanlardan daha fazlası sunulmayacak ki. Belki biraz daha fazla para verilecek ama para da her zaman her şey değil” diyor.
HAYMANA’DA BÜYÜDÜ
Kendini anlatırken, “Orta Anadolu’nun göbeğinde Ankara’da büyüdüm” diyen Ömer Özkan, “Anadolu ailesidir ailem. Babam esnaftır. 6 kardeşiz. Ankara’da okudum. Ailem Haymanada’dır” diyor. Haymana’yı çok sevdiğini anlatırken, “Keşke benim çocuklarım da öyle bir yerde büyüseler. Çok isterdim. Sabahtan akşama kadar mahallede top oynardık. Sonra eve gelirdik. Hiç kimse telaş etmezdi. Herkes herkesi bilirdi” diyor. Çocukluk yıllarında doktor olmak istediğini söyleyen Ömer Özkan gülümseyerek, “O zaman doktor sayısı çok azdı. O yıllarda ya okumayacaksınızdır ya da okuyunca doktor olacaksın. Ben hep cerrah olmak istedim” şeklinde konuşuyor. Anne ve babasının kendisine hep dua ettiklerini ve her gün telefonla konuştuklarını belirtiyor.
ASTRONOTLUK HAYALİ
Özlenen Özkan ise çocukluk günlerini anlatırken gülümseyerek, “Ben ya astranot ya doktor olmak istemişimdir. Tabii astronot olmak çok reel değildi. Antalyalıyım. Annem ev hanımı, babam ise mali müşavir. Mazbut bir aileyiz. 3 kardeşiz ve üçümüz de doktoruz” diyor. Çocukken cerrah olabilecek bir karakteri olduğunu düşündüğünü belirtirken, “Çünkü kandan korkmazdım” diyor.