İstanbul’da başta Çevik Kuvvet polislerine yönelik olmak üzere meydana gelen peş peşe terör saldırıları, Ankara’daki hassasiyeti daha da artırdı. Genelkurmay karargâhlarına düzenlenen kahpe saldırının ardından, teyakkuza geçirilen başkent güvenlik birimlerine yeni uyarılar yapıldı. Daha önceki yazılarımızda sizlerle paylaştığımız hassasiyetler çerçevesinde bu uyarıları haber halinde iletip iletmeme kararsızlığı yaşarken HDP’li Selahattin Demirtaş’ın sözleri bana son kararımı vermemde yardımcı oldu!..
Tam yerine; Washington Post’a konuşmuş birilerinin çözüm süreci ortağı Selahattin Demirtaş. Türkiye için iç savaş tarihi veriyor. “Etnik bir savaş çıkabilir” diyor. Bahar aylarını işaret ediyor. Gerisini aktarmaya da gerek yok. Çok merak edenler malum yerlerden takip ederler!.. Türkiye içindeki taşeronlar vasıtasıyla nasıl bir kahpe tezgahın içinde olduğumuzu anlatmaya kelimeler yetersiz kalıyor. Her gün ocaklarımıza onlarca ateş düşüyor. Anaların yüreği kavruluyor, aslan gibi, dağ gibi vatan evlatları şehit olduktan sonra dul kalan hatunlar, yetim kalan bebeler lal oluyor. Kahpe çetesinin sözcüleri çıkıp rahat rahat, leş kargaları gibi ötüp Türkiye için iç savaş tarihi verebiliyor. Hem de hamileri ABD’ye dayanarak. Sonra da vay efendim (!) Obama ile şu kadar saat telefonla görüşmüşüz dee… Cart… Curt… YPG mi PKK’dan çıktı yoksa PKK mı YPG’den?.. Hainleri çıktıkları yere geri gönderemeyen sözde iktidarın kifayetsiz muhterisleri ve onun koltuk değnekleri de kendi içlerinde “fitne fesat” avı sürdürsünler!..
Hani 12 Eylül ihtilali sonrasında dillere pelesenk olmuş meşhur bir söz vardı ya;
“Biz bu filmi daha önce görmüştük…”
Aynen öyle!..
Ankara’daki askeri birlikler ve çevik kuvvet birimleri, PKK’nın tehdit sıralamasında 1’inci önceliğini koruyor. Şimdi bu 1’inci PKK tehdit sıralamasına Cemevleri de yerleşti. Ankara’daki güvenilir kaynaklardan ulaştığım bilgilere göre terör örgütü PKK ve taşeronları Cemevlerine yönelik kanlı planlamalar ve saldırı hazırlıkları yapıyor. Ankara’daki bu açıdan en kritik bölgeler belirlendi. Fakat, benim de Alevi kardeşlerimize naçizane bir önerim olacak; Ne olur inançlarımızı istismar ederek kanlı tezgahlara hazırlık yapan, provokasyona meyilli ve de hazırlıklı ajan provokatörlere karşı uyanık, bir ve diri olalım. Düşmanlarımıza fırsat vermemek için aklı her şeyin önünde tutalım…
Paragrafa nokta koyup, “Başbakan” Ahmet Davutoğlu’nun Silopi’ye gerçekleştirdiği gizli ziyareti yazacaktım. İran’a gitmeden önce programında duyurulmayan gizlenen ziyaretle ilgili fotoğrafta bazı önemli ayrıntılara değinecektim. Fakat, bir taraftan yazı yazarken diğer taraftan göz ucuyla takip ettiğim haber kanalındaki son dakika haberi tıkırdattığım siyah renkteki bilgisayar klavyesini kararttı. “Zaman gazetesine kayyum atanmasına karar verildi” haberi; fikir, ifade, basın özgürlüğü adına cılız da olsa verebildiğimiz mücadeleye bir ağır darbe daha vurdu. “Nereye gidiyoruz” sorusu daha da trajikomik oldu!..
Anayasa Mahkemesi’ni, Anayasayı tanımayan, iki gazetecinin en yüksek mahkemenin hak ihlali kararı ile serbest bırakılmasının ardından, “Bu iş bitmedi. Birinci mahkeme, kararında diretirse AYM’nin verebileceği hiçbir karar yoktur. O kişiler, isterlerse AİHM’e gidebilirler. AİHM, eğer AYM’nin verdiği istikamette bir karar verirse, sadece tazminat bakımından bağlayıcıdır. Devlet tazminata itirazlarını yapar veya tazminat öder” diyebilen zihniyetin linç kampanyasını nereye vardırabileceğini kestirmek hayaldi gerçek oldu!..
“Türkiye’nin dünyadaki itibarı”, “Hukuk devleti”, “Demokrasi” vs. gibi fantastik tartışmalar ile “yahu Türk devleti mahkûm olursa bu parayı cebinden mi ödeyeceksin” gibi basit sorular da yalan oldu..
Trafolar mı patladı?..
Zifiri karanlık çöktü Türkiye’me…
Aydınlığa çıkacak yolda feneri kim yakacak?..
Hasan Tahsin’i hatırladım…
Bu sefer işi şansa bırakmamakta kararlılar gibi!..
Ama, tarih bir kez daha yanıldıklarını yazacak…
Tüm şehitlerimizin ve kısa zaman önce kaybettiğimiz ağabeyim emekli Deniz Kurmay Yarbay Bülent Ağılönü’nün anısına…
yeniçağ