Bundan yaklaşık üç yıl önceydi. CNN Türk’te yayınlanan 5-N 1-K programının konuğu, o günlerde Flash TV’de yayınlanan “Parmaklılar Ardında” isimli programıyla ününü tazeleyen şarkıcı Dilber Ay’dı.
Özdemir sordu:
“Sizden en çok hangi şarkılar isteniyor? Eski şarkılar mı yeniler mi? Cezaevinden mesela en çok istenen beş şarkıyı sayın diye rica etsem ne dersiniz?”
Dilber Ay’ın yanıtı stüdyoda soğuk duş etkisi yarattı;
“Zorunda mıyım?”
***
Cüneyt Özdemir hiç beklemediği bu yanıt karşısında afalladı. Belli etmemeye çalıştı ama bozulmuştu. İkili arasındaki konuşma daha sonra şöyle devam etti:
“Yani, mümkünse…”
“Zorunda mıyım?”
“Hayır canım.”
“Zorunda mıyım, zorunda mıyım!”
“Değilsiniz elbette…”
Cüneyt Özdemir’in sözleri karşısında şaşkınlık geçiren bu kez Dilber Ay oldu. Birkaç saniye sustu; ne diyeceğini bilemedi. Sonra kahkaha eşliğinde yanıt verdi:
“Zorunda mıyım, hah hah ha… Parçanın adı, eserin adı zorunda mıyım?”
İkili daha sonra birlikte gülme krizine girdi; Dilber Ay şarkının ilk satırlarını seslendirince durum netliğe kavuştu:
“Her gece rüyamda işin ne senin?
Hep seni görmek zorunda mıyım?”
***
İki gün önce şehir hatları vapuruyla işe gelmeye çalışıyordum. Bu yıl sefere konulan ve büyükçe bir tabuta benzer vapurlardan birindeydim.
Salondaki dört dev ekranın hepsinden Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın sesi yankılanıyordu.
Sanki vapura binmemiştik de beyefendiyi dinlemeye gelmiştik.
Aramızda işe giden vardı, hasta olan, dertli olan, kitap okuyan, ders çalışmaya çalışan, telefonla konuşan vardı…
Ancak tüm bunlar Erdoğan’ın umurunda değildi! Bağırmaya devam ediyordu:
“Yerliiii veee milliiiii bir polisss teşkilatıııı kuracağıııııızzz…”
***
Tam içimden, “Bakalım ilk patlayan kim olacak” diye geçiriyordum ki orta sıralarda oturan yaşlıca bir adamın, merdivenlerin başında duran özel güvenlik görevlisine bağıran sesiyle irkildim:
“Zorunda mıyıııııım?”
Tüm bakışlar yaşlı adama çevrildi. Tabi, özel güvenlik görevlisinin bakışları da… Yaşlı adam aynı sözleri bir kez daha yineledi:
“Zorunda mıyım kardeşimmm?”
Güvenlik görevlisinin bir şey anlamadığını görünce, eliyle karşısındaki televizyon ekranını göstererek, “Bu adamı dinlemek zorunda mıyım?” dedi. Güvenlik görevlisi oralı bile olmadı; bakışlarını kaçırdı; yaşlı adam devam etti:
“Git kaptana söyle, kıssın şunun sesini… Burası AKP’nin seçim meydanı değil; biz de gittiğimiz her yerde bu adamı dinlemek zorunda değiliz…”
***
Yaşlı adamın imdadına bir çımacı yetişti ve “Tamam amca… Ben kaptana söylerim, kısar sesi” deyip gitti. Beş dakika sonra geldiğinde yüzü asıktı. Erdoğan ise aynı tonda bağırmaya devam ediyordu:
“Ya başşşş eğeceksinizzz, ya başşşş vereceksinizzzz!”
Çımacı kardeş iki kolunu iki yanına açtı kısık sesle konuştu:
“Kaptana söyledim ama kısamıyormuş… Emir böyleymiş!”
Yaşlı adam iyice sinirlendi:
“Kim veriyor ulan bu emri? Hangi hakla veriyor? Vapurda mıyız, toplama kampında mı?”
O ana kadar hareketsiz yerinde duran güvenlik görevlisi bu sözler karşısında sinirlendiğini belli eden bir ifadeyi yüzüne yerleştirip adama doğru birkaç adım attı. Tam “Bu olay karakolda biter” diyordum ki, vapur iskeleye yanaştı. Yaşlı adam, güvenlik görevlisinin gözüne baka baka söylenmeye devam etti:
“Ne bakıyorsun öyle? Seni de buraya isyan edenleri fişleyesin diye mi diktiler yoksa?”
Sonra çekip gitti…
***
Vapurdan inip Galata Köprüsü’ne doğru yürümeye başladım. Erdoğan’ın peşimi bırakmaya niyeti yoktu. Meydanın tam ortasına kurulan kaçak “Zabıta Kulübesi”ndeki televizyondan haykırmaya devam ediyordu!
Önce yaşlı adamın, “Zorunda mıyıııııım?” diye bağıran sesi geldi aklıma; sonra Dilber Ay’la Cüneyt Özdemir’in konuşması…
Kendi kendime gülmeye başladım.
Alah’tan çevremde özel güvenlik elemanı yoktu!
Yoksa kesin fişlenirdim!
156+282!
Abdullah Gül’e sormaya devam ediyoruz. Söz sırası okurlarımızdan Mehmet Coşkun’da… Sizin de Abdullah Gül’e söyleyecekleriniz varsa mustafa0mutlu@gmail.com adresine gönderebilirsiniz:
“Abdullah Bey…
Mustafa Bey’in ve okurlarının sorularına yanıt vermiyorsunuz ama kaderiniz eski kardeşinizin iki dudağı arasında…
Umarım en azından bunu biliyorsunuzdur.
Böyle bir ‘ciddi risk’ altındayken, yanıtlanmamış soru bırakmamanız sizin yararınızadır. Yoksa geleceğiniz, benim baktığım yerden çok da iyi görünmüyor.”
GÜNÜN SORUSU
Sorum, “Polis teşkilatı yeniden yapılanma sürecine girdi. Polisimiz artık yerli ve milli olacak” diyen Cumhurbaşkanı’na:
Polisimiz daha önce Uruguaylı mıydı ki bundan sonra yerli ve milli olacak?
O, 8,3 milyar dolar nerede?
ABD’de tutuklu bulunan Reza Zarrab’ın İranlı ortağı Babek Zencani, idam cezasına çarptırılmadan önceki son savunmasında, para aklarken elde ettiği komisyonun yüzde 5’ini Türkiye’de rüşvet olarak dağıttığını, bunun da 8,5 milyar dolar (24,2 milyar lira) olduğunu öne sürmüş…
Zencani ayrıca, kendisine ait uçaklarla Türkiye’ye soktuğu altın ve paranın aklanması için, Türkiye’deki ortağı (Reza Zarrab) aracılığıyla üç Türk bakana 137 milyon dolar rüşvet verdiğini itiraf etmiş… Daha da önemlisi bu bakanların isimlerini vermiş…
***
İyi de kim bu bakanlar?
Babek, Türkiye’de 8,5 milyar dolar rüşvet dağıttığını, bunun 137 milyon dolarını üç bakana verdiğini söylüyor…
Peki; geriye kalan 8 milyar 363 milyon dolar kimin ya da kimlerin cebine gitti?
***
Meclis’ten Yüce Divan’a gidecek olan seferin sayın yolcuları… Kemerlerinizi takın; türbülansa giriyoruz!
GÜNÜN İSYANI
İsyanım delegelerin topladığı imzaya rağmen Olağanüstü Kurultay’a gitmeyi kabul etmeyen MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’ye:
Mahkeme seni haksız buldu ve Olağanüstü Kurultay yapılmasına karar verdi. Hukuk karşısında aldığın bu yenilgiden sonra erdemli davranıp istifa edecek misin?
Aydınlık