Halk tarafından Cumhurbaşkanı seçildiğinden buyana “anayasal düzenin fiilen değiştiğini, kendisinin icracı bir başkan gibi davranacağını” ifade eden Tayyip Erdoğan Anayasanın 103. maddesine göre ettiği yemine sadık kalmayarak, 101. maddenin son fıkrasındaki “varsa partisiyle ilişiği kesilir” hükmüne ve 104. maddenin birinci fıkrasında tanımlanmış “Cumhurbaşkanı devletin başıdır” şeklindeki kimliğine rağmen, bir iktidar partisi lideri gibi davranarak, muhalefet partilerine ağır siyasi eleştiri ve ithamlarda bulunmaya devam etmektedir.
Seçildiği günden beri aktif siyaset yapmayı sürdüren Cumhurbaşkanı, 1 Kasım seçimlerinden sonra, bütün anayasal yetkileri elinde toplamayı amaçlayan bir yerli model “başkanlık” için yeni anayasa yapılmasını isteyerek, kamuoyunda başkanlık merkezli yoğun bir tartışma başlatılması için büyük bir çaba sarfetti. Ancak gerek cumhurbaşkanlığı ve gerekse AKP tarafından yaptırılan çeşitli kamuoyu araştırmalarından, anayasa değişiklik paketi için gerekli milletvekili oyunun alınmasında güçlük olduğu, risk bulunduğu görüldü.
Kamuoyunu ve özellikle ana muhalefet partisi CHP’yi meşgul etmek için, TBMM Başkanı İsmail Kahraman’ın ağzından “yeni anayasada lâiklik ilkesinin olmayacağı” ilan edilerek, toplumun tepkisi hem ölçülüp, hem tahrik edilerek gündem yaratılmak istendiyse de bu manevradan yeterince faydalı bir sonuç alınamadı.
Başbakan Ahmet Davutoğlu ile her konuda tam uzlaşma içinde olmayan Cumhurbaşkanı, siyasete doğrudan müdahale ederek, Davutoğlu’nu Başbakanlıktan istifa etmeye ve AKP’nin 22 Mayıs tarihinde olağanüstü kongreye gitmesi için gereken yerleri ikna etti. Davutoğlu’nun kongrede başbakanlık ve AKP genel başkanlığından ayrılacağının belli olmasından sonra ise sistemi dönüştürmek için toptan bir yeni anayasa yerine AKP plan değişikliği yaparak 4-5 maddelik küçültülmüş bir mini anayasa paketini Meclise sunmaya karar verdi.
Yeni Hükümetin kurulmasından sonra Meclise sunulacak olan mini anayasa değişiklik paketi esas itibariyle “partili Cumhurbaşkanı” şeklinde bir değişiklik öngörüyorsa da SÖZCÜ Gazetesinin 12 Mayıs 2016 günkü nüshasında Veli Toprak imzasıyla yazılan haberde, cumhurbaşkanına verilecek ilave yetkiler içinde; “parti devletinin” yolunu açacak partili cumhurbaşkanından çok daha vahim olarak doğrudan Başbakana bağlı olan “Genelkurmay Başkanlığının ve MİT’in” Cumhurbaşkanına doğrudan bağlanması maddelerinin bulunduğu belirtilmektedir.
Diktatörlük merdiveninin son basamakları
Ordunun ve istihbarat teşkilatının partili cumhurbaşkanına bağlanması konusu, insanlık tarihinin en acı dönemi başlatmış olan Adolf Hitler’in mutlak tek adam yönetimine yolaçmış olan dikta rejiminin perçinlenmesini sağlamıştır.
Bilindiği üzere, Birinci Dünya Savaşından mağlup çıkan Almanya’da 9 Kasım 1918 – 11 Şubat 1919 arasındaki Geçici Cumhuriyet Hükûmeti Başbakanı Philipp Scheidemann’ın 9 Kasım 1918 tarihinde cumhuriyetin kurulduğunu ilan etmesi ile başlayan ve Ocak 1919’daki seçimler sonucunda Weimer kentinde toplanan anayasa yapıcı Alman Ulusal Meclisi hazırladığı anayasa 11 Ağustos 1919’da kabul edilerek Almanya İmparatorluk’tan Cumhuriyet’e geçmiştir.
28 Ocak 1933’te Adolf Hitler Başbakan oldu. 27 Şubat’ta Reichstag yandı. 23 Mart 1933’te Yetki Kanununun kabulüyle Hitler’e olağanüstü yetkiler verildi. Komünistler dahil bütün sol kanat meclisten dışlandı. O yıl içinde halkın bütün demokratik haklarına son verildi ve Führer’e kayıtsız şartsız itaat dönemi başladı. Bu kanun ile Reichstag’ın tüm yetkilerini dört yıl süre ile kabineye devrediyor ve çalışmalarına bu süre için ara veriyordu. Ancak böyle bir kanun için parlamentoda üçte iki çoğunluk kararı gerekmektedir. Nürnberg Uluslararası Askeri Ceza Mahkemesi tutanaklarına göre oylamanın yapılacağı gün parlamento Hitler’in milisleri SA’lar tarafından kuşatılmış, bazı sosyal demokrat parlamenterler içeri alınmamıştır.
2 Ağustos 1934’te Cumhurbaşkanı Paul von Hindenburg vefat etti. Bunun üzerine Hitler Cumhurbaşkanlığı makamını da üstlendi. Onun Cumhurbaşkanlığı makamına yükselişinin halkın onayına sunulması için 19 Ağustos 1934 tarihinde bir referandum düzenlendi (Volksabstimmung über das Staatsoberhaupt des Deutschen Reichs). Referandumun sonucunda %89,93 “evet” oyu çıkarak Hitler’in Cumhurbaşkanı olmasına, bununla birlikte Şansölyelik görevini de sürdürmesine halk tarafından onay verildi.
Böylece bütün yasama ve yürütme yetkisi Hitler’in elinde toplandığından, Cumhuriyet fiilen ve hukuken ortadan kalktı. Ancak Hitler Weimar Anayasasının cumhurbaşkanına verdiği bütün yetkileri sonuna kadar kullandır. Özellikle;
46. madde ile verilen bütün memurların atanması ve azledilmesi yetkisini kullanarak devlet kadrolarını kendisine biat edenlerle doldurdu.
47. maddeye göre Alman silahlı kuvvetlerinin tam yetkili başkomutanı oldu.
48. madde[ ] ile devletin yükümlülüklerine yerine getiremediği veya kamu güvenliğinin tehlikeye düştüğü hallerde Silahlı Kuvvetleri kullanma yetkisini fütursuzca ve sonuna kadar kullanarak faşist Almanya diktatörlüğünü kurdu.
Silahlı Kuvvetleri kullanma yetkisini eline alan Hitler, tek yetkili olarak, diğer devletlere savaş açarak insanlığın karşılaştığı en büyük felaketin yaratıcısı oldu.
Haluk Dural
Millî Merkez Genel Sekreteri
İLK KURŞUN