Recep Tayyip Erdoğan 15 Ağustos 2015’te Rize’de, “İster kabul edilsin, ister edilmesin; Türkiye’nin yönetim sistemi değişmiştir. Şimdi yapılması gereken bu fiili durumun hukuki çerçevesinin yeni bir anayasa ile netleştirilmesi, kesinleştirilmesidir” dedi.
***
“Hukuki çerçevenin dışına” çıkılarak bir ülkenin yönetim sistemini fiilen değiştirmenin adı, dünyanın her yerinde “darbe”dir!
***
12 Eylül darbesini yapanları hatırlayın; onlar da aynı yöntemi izledi:
Önce mevcut yönetim sistemini ele geçirip baştan aşağıya yenilediler; sonra, kurdukları diktatörlüğün hukuki çerçevesini çizdiler.
Yani kendi anayasalarını yapıp kendi yasalarını çıkardılar.
***
Erdoğan da yukarıdaki sözlerle üstü kapalı olarak “darbe yaptığını, yönetim sistemini değiştirdiğini” söyledi.
Kimseden “çıt” çıkmadı.
Bir tek benim gibi birkaç yazar kendi çaplarında esip gürledi ama… Takan kim?
***
Peki; bu darbeye direnmesi gereken kişiler ve kurumlar kimdi?
Kim ya da kimler görevlerini yapmadı?
Bu sorunun yanıtı belli:
Sivil darbeyi “yürütme” yaptıysa, bir hukuk devletinde “direnmek”, yasama organına yani Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne… Bir de yüksek yargı kurumlarına düşerdi.
Meclis’teki çoğunluk zaten Erdoğan’ın emrinde olduğu için, geriye sadece yargı kalıyordu.
***
Şimdi size soruyorum:
Aradan geçen bu dokuz ayda, Recep Tayyip Erdoğan’ın yukarıdaki sözlerle itiraf ettiği “darbe”ye, yüksek yargı organlarından en küçük bir itiraz geldi mi?
Bu kurumların başkanları ya da savcıları çıkıp da, “Bu bir darbe itirafıdır. Darbe de ‘vatanın mevcut yönetim sistemine’ sonuçta ‘vatana ihanet’ suçudur. Cumhurbaşkanı ve bu darbede ona yardımcı olanlar vatana ihanetten yargılanmalıdır” dedi mi?
Hadi; bu kadar sert bir çıkış yapmalarından vazgeçtik, en azından fısıldayarak da olsa, Erdoğan’ı eleştirdiler mi?
Hayır!
***
Kulaklarının üzerine yattılar.
Korumakla mükellef oldukları yasaların ve anayasanın yok edilmesine, yeni bir yönetim sistemi kurulmasına, yeni kurulan “hukuksuz” sistem için sonradan bir “hukuki zemin hazırlanması çalışmaları”na seyirci kaldılar.
Yani ya korktular; ya da bilerek isteyerek bu büyük suça ortaklık ettiler!
***
Sonra da geçen hafta sonu Cumhurbaşkanı’nın “memleket gezisi”ne katılıp “birlikte çay toplama şovu”nda kendisine eşlik ettiler!
Halkın değil, “gücün hakimi” gibi davrandılar!
Cesur olamadılar!
“Bırak çayı mayı da sen bu ülkede hukuki zemini olmadan yeni bir yönetim sistemini nasıl kurarsın? Önce onun hesabını ver” demediler; diyemediler!
İkbal peşindeki kasaba siyasetçisi gibi davrandılar!
Teslim oldular…
***
Ben bu ülkede yaşayan ve bu “teslimiyet”ten büyük rahatsızlık duyan sıradan bir vatandaş olarak “çaycı yargı” başkanlarını tüm benliğimle protesto ediyorum!
SADIK! BİNALİ!
AKP’nin yeni Genel Başkanı Binali Yıldırım’ın adını Sadık Binali olarak değiştirmeyi öneriyorum.
Bu “sadık” arkadaş, kabine listesini ne zaman sunacağını soran gazetecilere, “Cumhurbaşkanımız ne zaman müsait olursa, o zaman” yanıtını vermiş…
Bunun “AKP’cesi” şudur:
“Dostlar alışverişte görsün!”
Yürü Sadık Binali, kim tutar seni?
GÜNÜN SORUSU
Bir zamanlar kendisini “Recep Tayyip’in manevi oğlu” olarak anons ettiren ve Erdoğan’ı ölümüne savunan; bunun karşılığında milyonlarca lira kazanan Star Gazetesi eski Genel Yayın Müdürü Mustafa Karaalioğlu, cemaat-AKP kavgasından sonra gözden düştü. Şimdi girdiği her işten, eski manevi babasının talimatıyla kovuluyor. Son olarak TRT’deki programına son verilmiş… Sorum bu arkadaşa:
Erdoğan şimdi senin neyin oluyor?
SUR ESNAFININ DÜN
HDP’YE VERDİĞİ DERS!
HDP Grup Başkan Vekili İdris Baluken, partisinden iki kadın milletvekiliyle birlikte dün Diyarbakır’ın merkez Sur İlçesi’ndeki esnafı ziyaret etmek istemiş…
Ancak Sur esnafı HDP’lilere, “Niye buraya geliyorsunuz? Memleketi perişan ettiniz! Allahınızdan bulun!” diye tepki göstermiş…
“Yuh”lar, “Defolun”lar, “Allah belanızı versin”ler birbirine karışmış!
HDP’lilerin, esnaf dayağı yemesini araya giren polis önlemiş!
***
Hani Meclis’te dokunulmazlıkların kaldırılmasından sonra bazı arkadaşlar, “Eyvah, halk şimdi mazlum rolü yapacak olan HDP’ye daha fazla destek verecek” diye paniğe kapılmışlardı ya… Boşuna dertlenmesinler:
Halk uyandı.
Şimdi bize düşen tek görev var:
Tüm gücümüzle, o vatandaşlarımızın yanında durmak…
Göreceksiniz; Kürt ırkçılığından yıllardır prim yapanlar hızla eriyip gidecek!
156+317!
Abdullah Gül’e sormaya devam ediyoruz. Söz sırası Kadriye Şahin’de:
“Abdullah Bey…
Eski hocanız Necmettin Erbakan ‘Kayıp Trilyon Davası’nda mahkum oldu ancak sizin ve arkadaşlarınızın sayenizde bu dünyada hesap vermekten kurtuldu. Peki; acaba şimdi ne yapıyor?
Onu düşünün ve onun gibi olmayın!
Bu dünyanın hesabını bu dünyada verin!”
GÜNÜN İSYANI
AKP’nin önceki gün yapılan Genel Kurulu’nda, önceki yönetimin kesin hesabının ibra edilmesi unutulmuş… Şimdi bir delegenin başvurusu ile kongre iptal edilebilirmiş… İsyanım AKP’ye:
Nerede orada o babayiğit delege?
Aydınlık