NERDE KALMIŞTIK…?
ALPARSLAN BAŞEĞMEZ
“SES VER TÜRKİYE”…
“BİR ISLIKTA SEN ÇAL”…
1968 veya 1969 yılları…
Tam hatırlayamıyorum…
Ankara-Zonguldak postasına binmişim…
Bakacakkadı-Çaycuma dolaylarında uykuya dalmışım…
Çok nefis bir müzikle uyanmışım…
Bir yolcunun transistorlu radyosundan nağmelenen…
Berkant’ın sonradan “Hit” olan şarkısı Bütün bedenimi kaplamış…
Titremişim…
“Bir şarkısın sen ömür boyu sürecek” diyordu, o buğulu ve büyülü sesiyle Berkant…
Bu şarkıyı ilk defa o yolda duymuşum, dinlemişim…
“Biz hepimiz Türkiyeyiz” reklam filmi şarkısını da yine ilk defa uyurken duydum…
Duydum ve fırladım kalktım…
Nakış nakış Anadolu kokan…
Dinlerken insanın tüylerini diken diken yapıp, içini kavuran, yakan…
Bir Anadolu nağmeler bütünü…
Aynı yoldan geçmişiz biz
Aynı sudan içmişiz biz
Yazımız bir kışımız bir
Aynı dağın yeliyiz biz
Şarkılar bir türküler bir
Hep beraber söyleriz biz
Halaylar bir horonlar bir
Aynı sazın teliyiz biz
Gönüller bir dualar bir
Bir Allahın kuluyuz biz
Has bahçemiz yurdumuzdur
Aynı bağın gülüyüz biz
Haydi bi daha bidaha bidaha
hep beraber söyleyelim
vur şu davula bidaha bidaha
Hem coşup hem söyleyelim
Eseri yaratanlar…
Sözünü yazanlar, bestesini yapanlar…
Nefis bir iş ortaya çıkartmış…
Gözlerim buğulandı…
Ruhum büyülendi…
Yüreğimin közleri, ateş olup yanıverdi…
Şarkıyı dinlerken…
Gözlerimin önünde bir sürü şey…
Film şeridi gibi geldi geçti…
Süleymaniye’de çuval kafamıza geçirildiğinde…
Keşke o şerefli elbiseyi taşıyanların hepsi ölseydi…
Yerle yeksan olsaydı…
Türk’ün direnişini gösterip…
Gönlümüzde taht kursaydılar…
Diye düşündüm…
“Kasaptaki ete soğan doğramak” istemeyenlerle…
Siyaseten “soğancıya” emir veremeyenler…
Onur, gurur, şeref ve haysiyetimize kan doğramasaydılar…
Belki Süleymaniye’deki yiğitlerimiz kendilerini feda edecekti…
Amma…
O zaman da Silivri mahpus damına kim gönderilecekti?…
Çuval başımıza geçti…
Hem karizmamız…
Hem alın yazımız Süleymaniye’de çizildi…
Mavi Marmara, Gazze’ye yardıma gidiyor…
Günde 1 dolar bile kazanamayan Türk Milleti’nin evlatları bazı yörelerimizde dar, naçar kalırlarken…
Gazze’ye yardım ediliyor…
İsrail “Gelmeyin, Vururuz” diyor…
Mavi Marmara, Akdeniz’de Türk bayrağın çekmiş…
Her tarafı Türk bayraklarıyla donatılmış…
İçindekiler efelene efelene gidiyor…
İsrail tekraren “Gelmeyin, Vururuz” diyor…
İsrail bir devlet…
Devlet ciddiyeti ile verdiği sözü tutuyor ve Mavi Marmara’yı vuruyor…
9 ölü bir sürü yaralı…
İçimiz yanıyor, kavruluyor…
Türk’ün gücü sanki bilerek, istenerek Akdeniz’in ortasında diz çökertilip, yıpratılarak küçültülüyor…
Gemiler teslim alınıp İsrail’in bir limanında günlerce esir tutuluyor…
Türkiye Cumhuriyeti’de bir devlet…
Amma…
Şu anda hükümeti yönetip çok büyük laflar edenler…
Mavi Marmara’nın önüne arkasına “Fatih” ile “Yıldırım” firkateynlerini takıp…
İsrail’e “HAYDİ, GEL DE VUR, YAPACAĞIN HAREKET SAVAŞ SEBEBİ SAYILIR” diyemiyor…
Birleşmiş Milletler’ de “maval okunup” bugüne kadar olduğu gibi iç siyasette yürütülen “mağdur” edebiyatı yapılıyor…
İlerleyen süreçte de…
Donanmamızın gözbebeği subaylarımız…
Mahpus damlarına tıkılıyor…
Ve hala İsrail’den de özür bekleniyor…
İleri demokrasi deniyor…
PKK ne derse belirli bir zaman sonra o oluyor…
İmralı besili koçkarı bebek katili Apo…
Örgütünü ve tüm Türkiye’ yi parmağının ucunda oynatıp, yönetiyor…
Tehditler savuran eli kanlı cani…
Saf, birinci kalite sızma kristal zeytinyağı gibi neredeyse suyun üstünde tutularak, meşru kahraman haline getiriliyor…
Terörist başı ve yandaşları, Türkiye Cumhuriyeti’ ne ağızlarına ne gelirse söyleyip, hakaretler ve küfürler yağdırıp…
Başkaldırıp…
İsyan noktasında duruyor…
Onları, Habur’ da bayram havasında “Açılım, saçılım” şarkılarıyla karşılayanlar…
Sadece Apo’yu ve onun terör örgütünü seyrediyor…
Dut yemiş bülbül gibi, susuluyor, görmezden geliniyor…
Yıllarca dağların doruklarında, yalçın kayalıkların tepelerinde…
Vatan ve namus uğruna…
Bayrağı ve sancağı onuruna…
Kışın -40 derece soğuğunda…
Yazın 50 derce sıcağında…
Görev yapmış vatan evlatları da…
Mahpus damlarında sözde “Balyoz Darbe Planları” doğrultusunda ihtilal yapacaklarmış korkusu ile…
Çürütülüyor…
Bugüne kadar…
Ne Laz’dık…
Ne Çerkez’dik…
Ne Abaza’ydık…
Ne Pomak’tık…
Ne Gürcü’ydük…
Ne Roman’dık…
Ne Arnavut’tuk…
Ne de Kürt’tük…
Türkoğlu Türk’tük…
Yaratanımız Ulu Allah ( c.c. )…
Dinimiz İslam…
Kitabımız Kur’an…
Peygamberimiz Hz. Muhammed Mustafa Ahmedi Mahmut’tu (SAV)…
Alevi olduk…
Sünni olduk…
Mezhebimizde Hak’tık…
Hak mezheplere müstahaktık…
Bölüm bölüm böldüler…
Bölündük pörçük olduk…
Yetmedi…
“Siz” olduk, “Biz” olduk, “Öteki” olduk…
“İnananlarla”, “Laikler” diye ayrıştırılıp, dinsiz imansız yerine konduk…
Tarikat olduk…
Tarikatlara yol olduk…
Gülmeyesiciler olduk…
Devleti ele geçirmek için…
Organize suç örgütü kurduk…
Kur’an-ı Kerim azimüşşan yerine “Risale” olduk…
Oldukta…
Ulu Allah’ın divanına nasıl durduk…
Sinsi ve karanlık güçlerle…
Cumhuriyetimizi sorgulatır olduk…
Ve öyle bir noktaya geldik ki…
1000 yıldır bu toprakların sahibi olan bizler…
“HAKKÂRİLİLERE ZATEN TÜRK BAYRAĞI TAŞITTIRAMAZSINIZ” diye kurgulanan sözleri duyduk…
“HAKKÂRİLİLERE ZATEN TÜRK BAYRAĞI TAŞITTIRAMAZSINIZ”…
Kırk gün bir adama deli dersen, adam deli olur…
O hesap…
Biz de…
Laz olduk…
Çerkez olduk…
Abaza olduk…
Gürcü olduk…
Pomak olduk…
Arnavut olduk…
Roman olduk…
Kürt olduk…
Her ne hikmetse…
Bir tek Türk olamadık…
Haykırıyorum…
Ben Türkoğlu Türk’üm…
Türk doğdum…
Türk yaşadım…
Türk öleceğim…
Beni kimse alıştıra alıştıra Türklüğümden vazgeçiremez…
Nasıl Hakkâri gibi vatan topraklarımızı…
“HAKKÂRİLİLERE ZATEN TÜRK BAYRAĞI TAŞITTIRAMAZSINIZ” deyip…
Vatan toprağından alıştıra alıştıra Hakkâri’yi koparttırıp, dışlayamayacakları gibi…
Biz hepimiz Türkiye’yiz…
Reklâm film şarkısı güzel…
İçeriği güzel…
Dizaynı güzel…
Yaratılan eser süper şahane…
Şahane de…
Netice ne?…
Bölünmüşüz, pölüm pörçük olmuşuz…
Aynı yoldan geçsek…
Aynı sudan içsek…
Yazımız bir olsa…
Kışımız bir olsa…
Aynı dağın yeli olabiliyor muyuz?…
Has bahçenin gülü olanlar belli…
Biz o gülün dikeni olarak dahi görülebiliyor muyuz?…
Ben Urfa, Mardin, Adıyaman, Van, Diyarbakır türküsü dinlerken gurur duyardım…
Yüreğim sızlardı…
Ben Türk folklorunun en güzel görselliklerini sergileyen o yörelerimizin halaylarını, oyunlarını izlerken hop oturup, hop kalkardım…
Sazıma düzen verip, mızrabımı tellere dokundururken…
Hep “Urfa divanı”ndan başlar, “Diyarbakır şad akar, Urfa Mardin’e bakar” der, “Vanlı’ yam şanlıyam, kılıcı kanlıyam”la devam ederdim…
Gönüllerimiz bir di…
Dualarımız da birdi…
Bir Allah’ın kuluyduk biz…
Amma…
Sonunda öyle bir noktaya geldik ki…
“Sizden” değilsek, gâvurdan da aşağı olduk biz…
Eskilerin “Manisalı” sı şimdilerin “Bursalı” sı olan bir zata…
“Pusu kurulacak, boynu vurulacak, suikast yapılacak” diye pırasayı, soğanı, domatesi, karnabaharı tutuklamaya kalktılar…
Sebepler yaratıp…
Altı kere üzerine yemin ettiğim, “Sancağı”na canım feda olan…
Allah’tan sonra tek güvencemiz…
Türk Silahlı Kuvvetlerimiz…
Ordumuzun…
Namusu olan “kozmik odalara” daldılar…
Neyi aradılar?…
Neyi buldular?…
İntikamcı konuşmalar…
Alaycı tavır ve edalar…
Türkiye Cumhuriyeti ile hesaplaşmak için…
Ne var ne yok ortaya koymalar…
Döküp saçmalar…
Mahkeme kararı olmaksızın…
Yargı son sözünü söylemeksizin…
Masumiyet esas olmasına rağmen…
Bizim değer verdiğimiz…
Mahpus damlarında çürüyen kahramanlarımızı karalamalar…
Amma…
Vatanı bölmek için Türkiye Cumhuriyetine başkaldıranlara sıra gelince…
“Açılım, saçılım” diyerek kurgulanmış mizanseni sanki sahneye koyup oynamalar…
“BU ŞARKININ ÖZÜNE NE KADAR UYGUN?”…
Bu şarkı bizi temsil ediyor mu?…
Yoksa…
Her zaman olduğu gibi…
Sadece bir aldatmaca mı?…
ALLAH AŞKI İÇİN…
ALLAH HAKKI İÇİN…
SES VER TÜRKİYE…
BİR ISLIKTA SEN ÇAL…
BİR ISLIKTA SEN ÇAL Kİ…
ISLIĞININ SESİ DÜNYANIN HER YERİNDE DUYULSUN…
ISLIĞINI UNUTANLAR…
ISLIĞININ SESİNİ DUYSUN…
DUYSUN DA…
TÜRKİYE CUMHURİYETİNİ KURUP…
KURDUKLARI CUMHURİYETİ BİZİ ADAM SANARAK…
CUMHURİYETİMİZİ BİZE EMANET EDENLERİN…
RUHLARI ŞAD OLSUN…
SES VER TÜRKİYE…
TANRI TÜRK’Ü KORUSUN…
SAYGILARIMLA
Cep: 0 505 522 67 25