Önce Recep Tayyip Erdoğan söyledi; hem de geçen yıldan bu yana birkaç kez:
“Ülkede yönetim sistemi değişti, fiili durum değişti; sıra bunun hukuki altyapısını oluşturmaya geldi.”
Sözünü ettiği fiili durum, “başkanlık sistemi…”
Defalarca söyledim; bunun adı bana göre “sivil darbe”dir. Erdoğan yıllardır işlediği suçu şimdi açıkça itiraf etmektedir.
***
Erdoğan aynı sözleri son olarak hafta ortasında da söyledi. O söyledi ya, düşük profilli Başbakan Binali Yıldırım da atıldı:
“Anayasa ne söylerse söylesin, Cumhurbaşkanımızın fiili olarak siyasi sorumluluğu doğmuştur. Yeni anayasayı da yapacağız, başkanlık sistemini de Türkiye’ye getireceğiz!”
İnanılır gibi değil ama; bu anayasaya göre başbakan olmuş biri, Anayasa ne söylerse söylesin” diyor!
***
Düşünün; bu adamlar bir anlamda “imam…”
Yani toplum lideri…
Peki; imam o…rursa, cemaat ne yapar?
Ben söyleyeyim; “Hırsızlık yaptım, tecavüz ettim, kamu malını yağmaladım. Fiili durum yarattım. Türk Ceza Kanunu ne söylerse söylesin önemli değil. Yeni yasa yapın, fiili durumuma uydurun!” der! Eşitlik ilkesi (!) de zaten bunu gerektirir!
***
Cuma gecesi Kral Çıplak’ta konuğum Yargıtay Onursal Cumhuriyet Başsavcısı Sabih Kanadoğlu’ydu… Gerek canlı yayında, gerekse reklam arasında aramızda şu konuşma geçti:
Ben: Cumhurbaşkanı ile Başbakan’ın itirafları ve anayasaya karşı tutumları suç değil mi?
Kanadoğlu: Olmaz olur mu? Hem Türk Ceza Kanunu’na, hem de Siyasi Partiler Kanunu’na göre suç… Bu sözler; mevcut demokratik sistemin yıkıldığının, yerine yeni bir sistemin kurulduğunun, yasaların, anayasanın çiğnendiğinin itirafıdır.
Ben: Peki; bu eylemin adı nedir?
Kanadoğlu: Darbedir.
Ben: Eğer darbeyse, anayasayı korumak ve kollamakla görevli olan hukukçular ne yapıyor? Örneğin Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı’nın devreye girmesi ve bu sivil darbeyi yapan AKP hakkında kapatma davası açması gerekmez mi?
Kanadoğlu: Elbette gerekir! Ama bunu sadece ‘kahraman savcı’dan beklemek yanlıştır.
Ben: Peki; kim açacak davayı?
Kanadoğlu: Diyelim ki Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı kendiliğinden açmadı. O zaman Siyasi Partiler Kanunu’nun 100. Maddesine göre Meclis’te grubu bulunan herhangi bir siyasi parti, bunun için kendisine müracaat edebilir.
Ben: Yine açmazsa?
Kanadoğlu: O zaman da 99. Madde’ye göre Siyasi Partilerle İlgili Yasakları İnceleme Kurulu devreye girer. Bu Kurul, Yargıtay ceza daireleri başkanlarından kurulur. Şu anda 25 kişidir. Karar yeter sayısı, üye tamsayısının salt çoğunluğudur.
Ben: Yani, CHP, MHP ve hatta HDP isterse, Erdoğan’ın ve Yıldırım’ın itiraflarını gerekçe göstererek AKP hakkında kapatma sürecini başlatabilir mi?
Kanadoğlu: Elbette… Bu süreç başlatılarak, asıl ceza yargılamasının önü açılmalıdır.
Ben: Peki; bugünkü siyasi ve hukuki tabloda bu olur mu? Siyasi partilerin kapatılmasına karşı çıkan sözde demokratlar kıyameti koparmaz mı?
Kanadoğlu: Ortada, Türkiye Cumhuriyeti’ni hedef alan bir darbenin itirafı var. Asıl kıyametin şimdi koparılması gerekir! Sadece bu darbeyi yapanlar değil, cumhuriyeti korumakla görevli organlar, görevlerini ihmal suçunu işlemektedir.
***
Bu sözlerden sonra Cumhurbaşkanı ve Başbakan bakalım “fiili durum” lafını bir daha ağızlarına alabilecek mi?
LİDERLERE!
Sayın Kemal Kılıçdaroğlu ve Sayın Devlet Bahçeli:
Anayasa değişikliği ve başkanlık konusunda “kan dolu” polemikleri bırakın da Siyasi Partiler Kanunu’nun 100. Maddesi’nin size verdiği yetkileri kullanın.
Hep “defans” taktiğiyle siyaset yaptınız; bir kez olsun “atağa” kalkın… Yıllardır darbe mağduru edebiyatı yaparak darbelerin en hasını yapan ve bugün artık bunu itiraf eden siyasi kadrolara hesap ödetin!
Bunu yapmıyor ya da yapamıyorsanız…
Çekin gidin; bu milletin yakasından düşün!
GÜNÜN SORUSU
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Sayın Mehmet Akarca… Geçen yıl görevi devraldığınız törende eski Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Hasan Erbil sizin için, “Birilerini fazla rahatsız etmeden görev yapacağına yürekten inanıyorum” demişti… Sorum basit:
Siz de Hasan Erbil gibi, “birilerini rahatsız etmemek” için mi görev yapıyorsunuz?
KANADOĞLU: DİPLOMA SAHTEYSE, SONU KAOSTUR!
Yargıtay Onursal Cumhuriyet Başsavcısı Sabih Kanadoğlu’nu bulmuşken, tam bir bilmeceye dönen Recep Tayyip Erdoğan’ın üniversite diplomasını sordum.
Her konuda konuşan Cumhurbaşkanı’nın bu konudaki suskunluğunun son derece anlamlı olduğunu söyledi. Ardından YARSAV eski Başkanı Ömer Faruk Eminağaoğlu’nun Yüksek Seçim Kurulu’na yaptığı başvurunun her şeyi aydınlatacağını, YSK’nın artık bir açıklama yapmasının zorunlu hale geldiğini belirtti. Sonra da ekledi:
“Ancak ben ısrarla ‘İnşallah diploma vardır ve sahte falan da değildir’ demek istiyorum. Allah bunun aksinden Türkiye’yi korusun. Çünkü o zaman tam bir kaos başlar! Sadece Cumhurbaşkanı’nın cumhurbaşkanlığı düşmekle kalmaz; aynı zamanda iki yıldır attığı tüm imzalar hükmünü yitirir. Düşünün; bu iki yılda üç kez başbakan atadı, bakanlar kurulunu onayladı. Yüksek yargıya, üniversitelere, finans kurumlarına atamalar yaptı. Yüzlerce yasayı imzalayarak yürürlüğe soktu. Tüm bunlar bir anda tartışmalı hale gelir ve ülke, tarihinin en büyük ekonomik ve toplumsal krizine girer!”
***
Ne diyelim; hayırlısı neyse o olsun!
GÜNÜN İSYANI
Önceki Cumhurbaşkanı Gül, Huber’deki masraflar konusunda nasıl kör, sağır ve dilsizse aynı şeyi şimdi üniversite diploması konusunda Recep Tayyip Erdoğan yapıyor… Benim isyanım; onların suskunluğunun suç itirafı olduğunu görüp üzerlerine gitmeyen CHP’li, MHP’li yöneticilerle sözde gazetecilere:
Sizi gidi AKP’liler sizi!
Aydınlık