“YARGIDA CEMAATÇİ BİR YAPILANMA İSTEMİYORUZ”
Yönetim Kurulu adına konuşan TBB Başkanı Feyzioğlu, endişelerinin üst düzeyde olduğunu belirterek Türkiye’de ilk kez demokrasi adı altında Yargıtay ve Danıştay hakimlerinin kanunla azledildiğini ve bunun da emsalinin olmadığını söyledi. Türkiye Barolar Birliği’nin sadece hukukun üstünlüğünden yana taraf olduğunu aktaran Feyzioğlu, “Biz yargıda cemaatçi bir yapılanma istemiyoruz. Biz yargıda reisçi bir yapılanma istemiyoruz. Biz yargıda şucu ya da bucu bir yapılanma istemiyoruz” dedi.
Türkiye’nin iç ve dış güvenlik konusunda tarihinin en sorunlu günlerini yaşadığına işaret eden Feyzioğlu, vatandaşların kendilerini hukuki güvenlik içinde hissetmedikleri, adalet paydasında buluşamadıkları bir ülkede milli birlik ve beraberliğin sağlanamayacağını söyledi.
“BİZ KİMSEDEN YANA TARAF DEĞİLİZ”
Türkiye’de yargının bağımsızlığının, tarafsızlığının, adil yargılama yapılmasının, yargının güven vermesinin sağlanmasının beka meselesi haline geldiğini kaydeden Feyzioğlu, “Kaygımız, cemaatçi yapılanmayı temizliyoruz iddiasıyla siyasi iktidara tamamen bağlı hale gelecek yeni bir yüksek yargının oluşturulacağıdır. Bu kaygımızın giderilmesinin yolu, HSYK’nın uzlaşma ile değiştirilerek 78 milyona güvence verir hale getirilmesidir” değerlendirmesinde bulundu. Feyzioğlu şunları kaydetti: Türkiye’nin gündemi her zaman çok yoğun; her gün bir başka gerginlik yaşıyoruz. Ancak dikkat ederseniz gündemin her zaman gündeminde yargı var. Hukukun üstünlüğü sorunu var, toplumda yarattığı gerginlik ve kutuplaşma var. Böyle bir ortamda, iktidar gücünü egemenliği tek elde toplamaya başladığı endişeleri içerisinde önümüze Yargıtay ve Danıştay’ın baştan son yenilenmesi kanun tasarısı geldi. Bir tarafta, ‘Ne istediler de vermedik’ cümlesiyle bir serzeniş, ardından bir gün, ‘Kız bizim, oğlan bizim’ yani yürütme de bizim, yasama da bizim, yargı da bizim anlamına gelen dehşet verici bir söylem; bir başka gün yüksek hakimlerin, Yargıtay ve Danıştay başkanlarının, fiilen başbakanlık yapan bir Sayın Cumhurbaşkanı’nın propaganda gezilerinde bir araya geldiklerini gördük. Ve bunları takiben de Yargıtay ve Danıştay’ın yeniden şekillendirilmesine dair kanun tasarısı ile karşı karşıyayız. Uzun yıllardır yaptığımız uyarılar maalesef doğru çıktığından endişemiz üst seviyede. Bu ülkede ilk kez, demokrasi adı altında, Yargıtay ve Danıştay hakimleri kanunla azlediliyor. Bunun emsali yok. Oysa 12 Eylül rejimiyle hesaplaşıyoruz diye yol almış bir siyasi iktidarın, 12 Eylül faşist uygulamalarının kenarından bile geçmemelerini bekleriz. Maalesef böyle değil. Biz kimseden yana taraf değiliz. Ama biz, hukukun üstünlüğünden yana tarafız. Biz, yargıda cemaatçi bir yapılanma istemiyoruz. Biz yargıda reisçi bir yapılanma istemiyoruz. Biz yargıda şucu ya da bucu bir yapılanma istemiyoruz. Çok uzun süredir söylediğimizi bir kez daha paylaşmak gerekiyor: Türkiye’de ilk yapılacak şey, Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nun yapısını uzlaşma ile değiştirmek, yargı üzerinde siyasi parti etkisini tamamen ortadan kaldırmak ve ardından layık olanın layık olduğu göreve gelmesi şeklinde tanımladığımız bir sistemi, hakim bağımsızlığını, hakim tarafsızlığını, adil yargılanmayı ve hakimin hesap verebilirliğini de sağlayacak şekilde hep birlikte sağlamalıyız.”
“CUMHURİYET TARİHİNİN EN SORUNLU DÖNEMİNİ YAŞAMAKTA”
Feyzioğlu, “Türkiye iç ve dış güvenlik açısından Cumhuriyet tarihinin en sorunlu dönemini yaşamakta. Dış tehdide karşı içeride birlik ve beraberliği sağlamak gerektiği kuşkusuz… Ancak vatandaşların kendilerini hukuki güvenlik içinde hissetmedikleri, adalet paydasında bulaşamadıkları bir ülkede, milli birlik ve beraberliğin sağlanamayacağı da ortadır. Türkiye’de yargının bağımsızlığının, tarafsızlığının, adil yargılama yapmasının, güven vermesinin sağlanması Türkiye Cumhuriyeti’nin beka sorunu haline gelmiştir. İşte, Yargıtay ve Danıştay hâkimlerinin azli ve yerlerine yenilerinin atanmasına ilişkin kaygımız budur. Kaygımız, cemaatçi yapılanmayı temizliyoruz iddiasıyla siyasi iktidara tamamen bağlı hale gelecek yeni bir yüksek yargının oluşturulacağıdır. Bu kaygımızın giderilmesinin yolu, HSYK’nın uzlaşma ile değiştirilerek 78 milyona güvence verir hale getirilmesidir. ‘Ben yaptım oldu’ diyerek olmaz, bunu diyenler kısa süre içerisinde bizim uyarılarımızı hatırlatır şekilde günah çıkarmaktadır; ‘kandırıldık’ şeklinde ifade edilen cümleler yıkılanı geri getirmemektedir. Mesele hepimizin meselesidir. Siyasi iktidarın, siyasi muhalefetin ve 78 milyonun meselesidir. Yaklaşımımız her zaman olduğu gibi yapıcıdır. Yaptığımız, tarihe düştüğümüz en önemli notlardan biridir. Bunun da telafisi maalesef olmayacaktır. Bu sebeple biz, TBMM’yi hukuka uygun ve sağduyulu davranmaya ve siyasi iktidarı da sağduyulu davranarak bu tasarıyı geri çekmeye davet ediyoruz. Dileriz, sağduyu hakim olur, hukukun üstünlüğüne saygı gösterilir. Toplantının ardından basın mensuplarının sorularını yanıtlayan Feyzioğlu, Yargıtay Başkanı İsmail Rüştü Cirit’in tasarıya ilişkin açıklamalarının hatırlatılması üzerine şunları söyledi: Doğruya doğru, yanlışa yanlış demek bize bu makamlarda bulunmanın verdiği bir sorumluluktur. Sayın Başkan’ın bu tasarıdaki tek sıkıntıyı, Yargıtay hakimliklerinin göre sürelerinin 12 yılla sınırlanmasında bulmasını üzüntüyle karşılıyoruz. Keşke hiçbir şey demeseydi. Çünkü kalan kısmı, doğrulamış olmaktadır. Yüksek hakimlerin ilk derece hakimliğine düşürülmesi, onların yüksek hakimlikten kaynaklanan kürsü güvencesini ellerinden almaktadır. Hakimin güvencesi, bu ülkede nefes alan ve ilerde doğacak olan herkesin, vatandaş olmanın güvencesidir. Bu sebeple, bir yüksek hakimin ensesinde, ‘seni yasa yoluyla azlederim’ kılıcını sallandırmak, o hakimini emir-komuta zincirine bağlamaktır. Konu sistem konusudur, sistemi kurmamız lazım” deyi konuştu.
‘YARGITAY VE DANIŞTAY HAKİMLERİ KANUNLA AZLEDİLİYOR!’
Türkiye Barolar Birliği, Yargıtay ve Danıştay’ın üye yapısı ile görev sürelerini değiştiren yargı paketine ilişkin bazı gazeteler ilan verdi.
Yargıtay ve Danıştay Hakimleri kanunla azlediliyor!
Bu yol, yol değil!
Bunun yolu, bu değil!
Yargıda, cemaatçi yapılanma da, “şucu bucu” yapılanma da istemiyoruz.
Siyasi iktidardan veya başka bir merciden emir-talimat alan yargı istemiyoruz.
Hakim gibi hakim, savcı gibi savcı istiyoruz.
Layık olanın layık olduğu göreve gelebildiği “liyakat sistemini istiyoruz.
Siyasetin yargıyı şekillendirmeyi bıraktığı, yargının da keyfi kararlarla siyasete müdahale etmeye kalkışmadığı bir düzen istiyoruz.
Kısacası, kuvvetler ayrılığı istiyoruz.
Tarafsız ve bağımsız, adil yargılama yapabilen, hesap vermeye açık bir yargı talep ediyoruz.
Vatandaşın, “etkili çevrelerde tanıdığı olan iş takipçisiö aramadığı, haklı ise hakkını alacağına inandığı, bireyin hakkının savunucusu olan avukatın yargının kurucu unsur olduğunu herkesin içine sindirdiği, adalet dağıtan güvenilir bir sistem istiyoruz.
78 milyon vatandaşımızı kucaklaştırmanın tek yolunun, adalet paydasında buluşturmak olduğunu biliyoruz.
Kimsenin tarafı değiliz. Sadece, hukukun üstünlüğünden yana tarafız.
Yargı içinde ayrı yapılanmaların oluşmamasının ve varsa temizlenmesinin yolu, Anayasa’ya aykırı olacağını herkesin bildiği bir kanuni düzenleme değildir.
Bunun yolu, öncelikle hakimler ve savcılar yüksek kurulu’nun yapısını uzlaşma ile değiştirmektir.
Elbirliğiyle, liyakat ilkesini hayata geçirmeliyiz. Hakimlerin, bağımsızlığını ve tarafsızlığını güvence altına almalıyız. Adil yargılama yapabilen ve hesap verebilen bir yargıyı oluşturmalıyız.
“Ben yaptım oldu” diyerek olmaz. Deneme-yanılmayla, yap-boz kanunla olan, sadece bu ülkeye olur, bize olur, hepimize olur.
Bugüne kadar yaptığımız her uyarı maalesef doğru çıkmıştır.
Sonradan “kandırıldım, aldatıldım, yanıldım” demek, yıkılmış olanı geri getirmez.
Türkiye Büyük Millet Meclisi’ni ve siyasi iktidarı, hukuka uygun davranmaya, sağduyulu olmaya ve görüşülmekte olan kanun tasarısını geri çekmeye davet ediyoruz.”