90’lı yıllar geldiğinde Türkiye başka bir Karadenizli ama yine aklı her şeyin önüne koyan ve devrimci konuşmalarıyla Yaşar Nuri Öztürk’ü tanıdı.
BÜYÜK ADAM YAŞAR NURİ ÖZTÜRK
1980’li yılların başı sıkıcı ihtilal günleri, umutsuz işsiz bir genç adam ne yapsın, 70’lerin sonuna doğru doğu-batı dünya edebiyatı, büyük klasikleri devirmeye çalışıyorum, henüz yirmialtı yaşında evime gelen arkadaşım üşenmemiş saymış ikibin kitap, ne bulsam okuyorum, ve ramazan ayı, önce bu toprağın dinini öğrenmeli insan diyorum, bir ramazan oturuyorum koca tefsiri bitiriyorum diğer ramazan hadis siyer külliyatı ne varsa, derken Ankara İlahiyat ve Marmara İlahiyat’ın dergilerini topluyorum, peş peşe yüzlerce makale, işte orada, bir adam tanıdım, böyle bir ‘zeka’ bu topraklarda yaşıyor diye nasıl sevindim. Ve sonra bir kitabevinde bu muhteşem adamı uzun uzun tanıma ve dinleme fırsatı buldum, adam, bu ülkenin ilimiyle irfanıyla en büyük din alimi olarak değerlendirdiğim: İlahiyat profesörü Hüseyin Atay.
İbraniceyi dahi öğrenmiş bir İslam alimi. Hüseyin Atay Karadenizli, hala bir yerlerde yaşıyor olmalı, devrimci bir zeka. Hüseyin Atay her şeyin önüne ve başına önce ‘aklı’ koydu, sonra mezheplerle savaştı, Hüseyin Atay hocayı durdurmak mümkün değil. İslam ilimleriyle ilgili daha sonra öğreneceğim çok şey Hüseyin Atay’la başlar.
Ancak geniş kitleler Hüseyin Atay hocayı tanımaz.
90’lı yıllar geldiğinde Türkiye başka bir Karadenizli ama yine aklı her şeyin önüne koyan ve devrimci konuşmalarıyla Yaşar Nuri Öztürk’ü tanıdı.
Yaşar Nuri Hüseyin Atay ekolünden talebesi sayılır, devrimcidir, hayatları hurafelerle boğuşmakla geçmiştir.
Türkler İslamiyet’in sadece kılıçla değil İslam’ı kolaylaştıran sevdiren yepyeni bir kültür inşa ettiler.
Günümüz İslamcı ideolojisi Mehmet Akif Ersoy’un ‘bedrin aslanları ancak o kadar şanlı idi’mısrasını sevmez çünkü Çanakkale şehidlerinin sahabeyle bu edebi kıyasına tahammül edemezler, ama günümüz İslamcı ideolojisinin Mehmet Akif Ersoy’a asıl karşı çıktıkları: Asrın idrakine okutmalı Kur’an’ı, mısrasıdır.
Denebilir ki Mehmet Akif gibi mübarek bir adama dahi karşı çıkan bu büyük kavganın fırtınası ‘modern, yeni, çağdaş’ anlamı taşıyan ‘asrın’ kelimesinde kopmuştur.
Bu büyük fırtınayı günümüzde devam ettiren ekranlardan büyük izleyici kitlelerine ulaşan bu büyük ‘kasırganın’ asıl sahibi Yaşar Nuri Öztürk’tür.
Cesur korkusuz bir adamdı.
Lafını esirgemeyen, alaylı iğnelemelerinden küfürlerinden taviz vermeyen.
Hesap kitap ticaret yapmayan.
Ve bugün ensar vakfının sapıklarına dahi teslim olan İslamcı ideolojiyi otuz kırk yıl öncesinden beri ifşa ve teşhir edip bu yobazları milletin gözüne sokan adam: Yaşar Nuri Öztürk.
Türkiye’de yayın hayatına yeni başlayan televizyonlar sabah yayına onunla başlar gece onun tartışmalarıyla biterdi.
Yorulmak durdurak bilmedi, çağlayan kopan deliren taşlarını sürükleyen taşlarını öğüten birKaradeniz deresi gibi.
Coşkuyla konuştu, coşkuyla yazdı, coşkuyla kavga etti, coşkuyla onbinlerce tv proğramı yüzlerce kitap yazdı, eşi benzeri olmayan bir hız eşi benzeri olmayan bir çalışkanlık ve uyanıklık.
Tek başına bir ‘ordu’ gibi bir adam.
Kadınlara çocuklara dinle İslam’la hiç ilgisi olmayan geniş kitlelere tertemiz vicdanı ve merhameti ve adaleti olan Müslümanlığı anlattı.
Yaşar Nuri gibi soluksuz konuşan Yaşar Nuri gibi rahat anlaşılır konuşan Yaşar Nuri gibi sevinçle konuşan bir din bilgini bu topraklarda çok az bulunur.
‘Din’ üzerine değil sanki ‘aşk’ üzerine konuşuyordu.
Kovuldu yasaklandı ve defalarca ve hala yobazların linçlerine maruz kaldı ve sonunda ekranlardin ticareti hurma ticareti umre ticareti ya da mezhep ticareti yapanların karanlık yuvası haline geldi..
Elde yalın kılıç ‘akıl’, Müslümanlığa yuva yapmış bitler kurtçuklar yarasalar sırtlanlar hurafelere karşı bir ömür savaştı, bu nasıl eşsiz bir hayat bu nasıl bir maceradır, işte gözlerinizin önünde, yenilmeden, geri adım atmadan, tırsmadan, lafını esirgemeden, bu toprağın bir çocuğu yalınkılıç migfersiz zırhsız çırılçıplak tek başına savaştı!
Dini, mezarlıklardan türbelerden çürümüş tekkelerden din tüccarlarının elinden kurtarma savaşı, hurafelerle boğulmuş dinin bataklıktan kurtuluş savaşı..
Sizin de evinize kanepenize mutfağınıza yatak odanıza kadar geldi bu savaşın kılıç sesleri, belki onbin kez, belki yüzbin belki milyon kez, kurduğu her cümlenin hem başına hem sonundaYaşar Nuri Öztürk’ün ağzından çıkan şu sözler. Allah akıl vermiş Allah beyin vermiş, Allah akıl vermiş, Allah beyin vermiş, Allah akıl vermiş, Allah beyin vermiş…
Ve Yaşar Nuri bir kişilik olarak o kontrol edilemez enerjisini şüphe yok ki hücum ederek sağlıyordu, akıl dedi saldırdı, beyin dedi, saldırdı.
Ve Yaşar Nuri bir Karadenizli, yani, bildiklerini başkalarıyla bölüşmeden öğrendiklerini başkalarına anlatmadan uyuyamayan, lafını söylemeden yaşayamayan bir adam.
Kendisine kafir deyip saldıranlar gibi pırıl pırıl lüks arabalara binmedi lüks otellerde kalmadı, durmaksızın okudu, son nefesine kadar söylediği hiçbir kelimeden tek bir pişmanlık duymadı, tek bir günü tembel geçmedi, yazdığı onbinlerce makalenin tek bir sayfasında okuyucusunu sıkmadı ve her yazı ve konuşmasında ‘alayına yedi sülalesine meydan okudu!’
Kendi kendine verdiği görevi başında, tek kişilik bir ordu ve ordunun yalnız kalmış son komutanı gibi, kan ter içinde kalıncaya kadar, son nefesini verinceye kadar, bu toprakların çürümüş din algısını bir nebze değiştirmek için, safsatalara karşı milli olmayanlara karşı dini .kine uyduran tarikat şeyhlerine karşı, dolu dizgin bir savaş…
Cumhuriyet Türkiyesi’nde yobazlarla onun kadar hararetle ve en önde savaşmak hiç kimseye nasip olmadı.
Hakkını teslim edelim, ve en saygın duruşumuz en güzel duygularımız ve dualarımızla Yaşar Nuri Öztürk’ü hayranlıkla uğurlayalım, çünkü Yaşar Nuri Öztürk, eşine az rastlanır, aydınlık savaşçısı, büyük bir adamdı.
Yaşar Nuri Öztürk’ün elindeki bayrak asla yere düşmeyecek, kuşkunuz olmasın, daha nice Yaşar Nuri Öztürkler içimizde pişiyor, sırasını bekliyor yola çıkmış geliyorlar, Yaşar Nuri Öztürkler yetiştiren toprağınızın bereketine güvenin.
Nihat Genç
Odatv.com