Kutsal Ramazan Ayı’nı ve Bayram’ı henüz geride bıraktık. Her Ramazan’da olduğu gibi; bu Ramazan’da da yine, çok sayıda hoşgörüsüzlük örneklerine ya tanık olduk ya da bize ulaşan haberlerden öğrendik. Halbuki bu kutsal ayda; diğer aylara nazaran, daha fazla hoşgörüye tanıklık yapmalıydık. Ama ne yazık ki, bu böyle olmuyor!
Geçtiğimiz günlerde; İstanbul Beyoğlu’nda, eğlence hayatının önemli duraklarından biri olan ve çok sayıda yabancı turistin ziyaret ettiği Cezayir Sokağı’nın 10 metre uzağındaki bir plakçı, eli sopalı bir güruhun saldırısına uğradı. “Radiohead” müzik grubunun albüm tanıtım partisini yapan “Velvet Indieground” adlı plakçıya yapılan saldırı; zaten yapılmakta olan Periscope yayını nedeniyle, sosyal medya aracılığı ile bir anda, tüm dünyaya yayımlandı.
Siz Bunu Hak Ettiniz
Görüntülerde, önce küfür ve hakaret var. Ardından, plakçıya insan kılığında giren saldırgan; “Kapat burayı!” diye bağırıyor, plakçının sahibi Koreli Seogu Lee’yi tokatlıyor. Saldırganların içindeki başka birisi ise; “Sizi içeride yakarız!” diye bağırıyor, küfür ediyor ve gelişmeler tüm dünyaya önce canlı, sonra bant kaydı olarak ulaşıyor. Yakar mı, yakar! Aynı dinin mensubu Alevi’yi yakan, elin Koreli’sini yakmaz mı? Böyle bir ülkeye, kim turist olarak gelmek ister? Bu haberi duyan, izleyen, ülkemiz hakkında ne düşünür?
Beyoğlu Belediye Başkanı Ahmet Misbah Demircan, saldırıyı kınıyor kınamasına ama mağdurlar için; “Toplumsal barışa planlı suikast yapılmıştır” diyerek, gerçek iç dünyasını ortaya koyuyor. Yani demek istiyor ki; “Siz bunu hak ettiniz ama, resmi görevim var diye olayı kınıyorum”.
Hoşgörüsüzlüğün Nedeni?
Gerçek bir Müslüman; oruç tutmadığı, ibadet etmediği veya içki içtiği için birisine saldırır mı? Bu hoşgörüsüzlüğün altında yatan gerçek neden nedir? Bu yazımızda, bunu biraz masaya yatırmaya çalışacağız.
Bir Müslümanın veya herhangi bir inanç sahibinin, inancının gerektirdiğine inandığı ibadetleri bir başkası yerine getirmiyor diye onu hakir görmesi, aşağılaması veya saldırması için tek bir neden var; bilinçaltında gerçekte inanmıyordur. Yaptığı ibadetleri; bir ceza talimi ve eziyet olarak görüyordur ve “Bu eziyeti niye başkaları da çekmiyor!” diye kıskançlık duyuyordur.
Örneğin; oruç tutmak, bir ibadettir. Eğer oruç tutmayı gerçekten bir ibadet olarak değil de bilinçaltında aç kalmak olarak görüyorsanız; tutmayanlara karşı nefret ve saldırganlık duyguları beslersiniz.
Devşirmelerden Farklıydı
Yoksa inanan insan; inancının gerektirdiğine inandığı ibadetleri yaparken, onun ilahi ve ruhani hazzını ve konsantrasyonunu yaşarken, bir başkasının ne yaptığı ile ilgilenmez ve görmez bile!
Bu hoşgörüsüzlüğün diğer önemli bir nedeni de; renegado (dönek) zihniyetidir. Esasında “renegado”, Avrupa kökenli bir takma ad olup, Hristiyanken Müslümanlığı seçenlere; dönek, mürted ve hain anlamında kullanılan bir kelimeydi. Bunlar, küçük yaşta eğitim görerek Müslümanlaştırılan devşirmelerden farklıydı.
Müslümanlık Umurlarında Değildi
Renegadolar, ileriki yaşlarında Müslüman olmuşlardı. Müslüman olmalarının gerçek nedeni; ya ölüm korkusuydu, ya da çıkar ve menfaat. Çoğunun gerçekte, Müslümanlık umurunda bile değildi! Ama yeni katıldıkları Müslüman toplum içinde kendilerini kanıtlayabilmek için; geldikleri yere, yani Hristiyanlara karşı aşırı düşmanlık yapar ve eziyet ederlerdi! Hristiyanlara veya başka inançlara karşı aşırı hoşgörüsüzlük, daha fazla Müslüman olduklarını kanıtlayabilmenin yoluydu onlar için.
Halbuki; çok önce Müslüman olmuş Türkmenlerde böyle bir hoşgörüsüzlük geleneği yoktu. Hatta; Osmanlı’nın Avrupa’da, özellikle Ortodoks Hristiyanlığın egemen olduğu coğrafyada hızla ilerlemesinin ve Müslümanlığı bu topraklarda yayabilmesinin nedeni; temelinde Türkmen-Bektaşi geleneği olan, hoşgörülü İslam anlayışıydı.
Haarlemli Jan Janszoon
“Türk Denizcisi” olarak bilinen Küçük Murat Reis (1570-1641); Hollandalı, Hristiyan bir korsandı. Hollanda’nın Haarlem Kasabası’nda doğmuştu, adı Jan Janszoon’du ve zengin olmak istiyordu. Ama Ortaçağ Avrupa’sının Sosyo-Ekonomik yapısı, buna imkan sağlamıyordu. Jan Janszoon; tam olarak 43 yaşındayken, Kanarya Adaları’nda Müslüman korsanlar tarafından esir edilir ve Cezayir’e getirilir.
Canının bağışlanması karşılığında Müslüman olur ve çok arzuladığı zengin olmanın kapıları ona açılır. Gerçekten Müslüman olmuş mudur, Müslümanlığı içselleştirmiş midir bilmiyorum ama; Osmanlı dahil, Kuzey Afrika’da bulunan çeşitli sultanların bayrağı altında korsanlık yapar. 1627’de; 12’si kadırga, 15 parçalık bir filoyla İzlanda’ya sefer yapılır.
Amaç Ganimetti!
Bu seferin yapılmasının gerekçesi; Osmanlı Payitahtı’nın bulunduğu İstanbul’un bir isteği değildir. Osmanlı’nın bu işte bir çıkarı da yoktur, böyle bir seferden yapılıp dönülene kadar haberi de! Amaç, ganimetti!
İşte bu yüzden İzlanda, o tarihten beri karaya ayak basan tüm Türklerin öldürülmesini serbest bırakan bir yasa yaptı. İnanır mısınız; bu yasa 1970’li yıllarda kaldırıldı! O tarihlerde Avrupalı için Müslüman demek; Türk demekti.
Demem o ki; bugün ülkemizde iktidarı elinde tutanlar, renegadoların zihniyetine sahiptir. Müslümanlık, umurlarında değildir. İslam; onlar için paraya, güce ve çıkara ulaşabilmek için istismar edilen bir enstrümandır. İslam; hiçbir bir dönemde, halen içinde bulunduğumuz bu 14 yıllık zaman dilimi kadar aşağılanmamıştı ve aşınmamıştı.
Saygılar sunarım.
İLK KURŞUN