Geçtiğimiz Cuma (15 Temmuz 2016) kardeş kanının dökülmesine yol açan ve başarılı olmasa bile ülkemizi istikrarsızlaştıran darbe girişimi dün kotarılmadı.
Eğer Ergenekon ve Balyoz gibi gayri hukuki kumpaslar ve Atatürkçüleri Türk Silahlı Kuvvetleri’nden tasfiyeye yönelik itibarsızlaştırma operasyonları gerçekleşmeseydi veya engellenseydi geçen haftaki darbe yapılamazdı.
Baş Suçlular
Herkes şapkasını önüne koymalı ve düşünmeli, ben ne yaptım veya yapmadım diye! TSK’dan bu kanserli hücrelerin tasfiye edilmesini engelleyenler, Yüksek Askeri Şura’da şerh koyanlar, TSK’nın kafeslenmesine ses çıkarmayanlar, “iyi oldu darbeciler temizleniyor” diyenler, Taraf gibi kumpas gazetelerine destek verenler, bugün hala utanmadan ve haysiyetsizce yazı yazmaya devam eden ama o gün kumpas ateşine odun taşıyanlar baş suçludur.
Cemaat “Altın Nesil” yetiştirdiğini söylüyordu! Kimdi bunlar; Kardeşlerine ve silah arkadaşlarına tuzak kuruyor, telefonlarına teröristlerin numaralarını yüklüyor, bilgisayarlarından kişiye özel bilgilerini çalıyor, evlerine girip uyuşturucu, hayvan pornosu ve cephane koyuyordu. İşte bunları yapanlar darbe günü öğlen beraber yemek yediği devre arkadaşını akşam vurdu ve halkın üzerine ateş açtı.
Kemal’in Ordusu
Özetle söylemek gerekirse darbeyi; TSK içindeki “İmamın Ordusu” sahneye koydu ama “Kemal’in Ordusu” engelledi!
Geçtiğimiz hafta içinde TSK’ya yönelik tasfiye ve itibarsızlaştırma operasyonunun merkezinde yer alan Deniz Harp Okulu’ndan ayrılmak zorunda bırakılan çok sayıda gençten mektup ve mesaj adım. Bunlardan ikisini sizle paylaşmak istiyorum. İkinci mektubun sahibinin ismi halen süren hukuki süreç nedeniyle gencimiz zarar görmesin diye değiştirilmiştir. Gerçek ismi bizde mahfuzdur.
Mektupta adı geçen Cüneyt, darbe girişimi sırasında Deniz Harp Okulu’nu ele geçirmeye ve değerli, yurtsever veAtatürkçü komutanı Tümamiral Mesut Özel’i cunta adına tutuklamaya çalışan çetenin elebaşlarından biridir.
Mektup-1
“Değerli Komutanım,
Sizi 2010’da istifa konuşmanız sırasında Harbiye birinci sınıf öğrencisi olarak canlı izlemiş ve dinlemiştim. Sizden sonra Harbiye üçüncü sınıf öğrencisiyken ayrılmaya zorlanmış bir genç olarak size yazıyorum.
Deniz Harp Okulu’nda bizlerin üzerine acımasız olarak gelindiği zamanlarda bizleri nasıl koruduğunuzu bu dönemde çok daha iyi anlıyorum. Bizler de geçtiğimiz günlerde darbeye karışan caniler tarafından her türlü psikolojik işkenceye maruz kalmış, hakaretler işitmiş, sonunda aşkla bağlandığımız Deniz Kuvvetleri’nden ayrılmak zorunda bırakılmıştık. Çünkü bizler onurumuzla girmiştik ve onurumuza zarar verilmesini asla izin vermezdik, vermedik!
Tıpkı sizin gibi davrandık. Ayrıldığım günden itibaren hem sizin yazılarınızı ve televizyon programlarınızı izledim, hem de elimden geldiği kadar tüm arkadaşlarıma, dostlarıma ve yakınlarıma Cemaat’in yapılanmasını anlatmaya çalıştım. Geçtiğimiz hafta sonu yaşadığımız darbe girişiminden sonra tarafıma ulaşan onlarca “sen anlatıyordun” mesajlarını aldım.
Size selamlarımı ve saygılarımı iletmek istedim. Siz bizim sadece komutanımız değil, bizlere liderlik yapan, bizler için idol olan birisiniz ve her zaman öyle kalacaksınız.
Sevgiyle kalın, saygılarımla,
Mert Sevim”
Mektup-2
“Değerli Komutanım Sayın Türker Ertürk,
Ben 2009-2010 yılları arasında şanlı yuvamız Deniz Harp Okulu’nda eğitim görme şansını yakalamış bir öğrenciniz Asena Türkcan. Sürekli takip ettiğim yazılarınız ve doğruları yansıtmaktan vazgeçmeyen cesur ve iktidarlı duruşunuz size yazmam için bana cesaret verdi.
Nesillerdir Türk Silahlı Kuvvetleri’ne emek vermiş bir ailenin parçası olmaktan gurur duyuyorum. Okumayı ilk öğrendiğim günden üniversite sınavına girdiğim ana dek hayattaki en büyük hedefim Türk Silahlı Kuvvetlerin bir parçası olmaktı. Nihayetinde hedefime ulaştım da! Fakat okula girdiğim ilk günden itibaren gerek sözlü gerekse davranışlarıyla beni Deniz Harp Okulu’nda barındırmayacağını belirten Cüneyt Aydoğan adındaki bölük komutanımdı. Sizin de bildiğiniz üzere bu şahıs uğraşısında yalnız da değildi.
Gördüğüm baskı, aşağılanma, hakaret ve daha niceleri ile hata yapmama ve yıpranmama neden oldu. Neticesinde hafta sonu cezalarıyla başlayan, oda hapisleri ile devam eden hayatımdaki sonsuz döngü başlamış oldu. Bahsettiğim gibi ben bir asker çocuğuydum. Orduya hizmet eden bir subay olmanın kolay olmayacağını, bunun için mücadele etmem gerektiğinin bilincindeydim. Daha öncesinde bilmediğim tek şey bu mücadelenin doğru, dürüst ve şerefli bir şekilde kazanılamayacağı idi.
Deniz Harp Okulu Komutanı olarak siz ve Tabur Komutanım bana benim bildiğim ve düşlediğim Türk Silahlı Kuvvetleri’nin olduğunu gösterdiniz ve dolayısıyla mücadelemde inancımı kaybetmememi sağladınız.
Birinci sınıfın sonunda izinim sırasında Cumhuriyet Savcılığından gelen bir aramayla ailemin yanından ayrılmak ve İstanbul’a dönmek mecburiyetinde kaldım. Ve olaylar daha da çirkinleşmeye başladı.
Siz de bir kız babası olarak sanırım ailemin ne durumda olduğunu düşleyebilirsiniz. Hakkımda kişiliğime ve namusuma atılmış büyük bir iftira vardı. Fakat hukuksal açıdan direk bir suçlama olmadığı için itiraz da edemiyordum. Ondan sonra Deniz Harp Okulu’ndaki hayatımın özellikle bir bayan öğrenci olarak nasıl devam ettiğini tahmin edebilirsiniz.
Gelgelelim günden güne banim kuruma olan inancım azaldı ve mücadelemin artık bir anlamı kalmadığı kanısına vardım. Ardı arkası kesilmeyen suçlamaları, tutuklamaları, medya yoluyla takip ettim. Bundan bir ay öncesine kadar size yazmak aklımın ucundan geçmezdi. Hiçbir zaman gerçekleşmemiş telefon görüşmeleri gibi olan olaylardan kaynaklanan iftiralardan sonra size bunları yazmam daha nice iftiralara sebep olabilirdi.
Fakat darbe girişiminden sonra artık gerçeklerin eninde sonunda ortaya çıkacağı umudundayım. Umarım bu süreçte yüce halkımız daha çok zarar görmez.
Size verdiğiniz mücadele, inandıklarınızı yazdığınız ve yansıttığınız için teşekkür etmek istiyorum. Yalnız olmadığını bilmek ve hala aklıselim sahibi Atatürkçü insanların olduğunu görmek büyük bir mutluluk.
Saygılarımla,
Asena Türkcan”
İLK KURŞUN