“OYUNCAKÇI”NIN…
ZAVALLI HALLERİ…
Hayatımın hiçbir evresinde…
“Çatal dilli insanlardan” hoşlanmamışımdır…
Özüm neyse, sözüm de o olmuştur…
“Çatal dilli insanlar”, insana güven vermez…
Hep lafları yuvarlatarak, “yazar” ve konuşurlar…
Akşam başka konuşurlar…
Sabah başka konuşurlar…
Kapı ardında başka konuşurlar…
“Lokantanın önünde” başka konuşurlar…
Telefonda başka konuşurlar…
Yazılarını dizelerken bambaşka konuşurlar…
Ve adına da…
Akıllarınca strateji koyup, çok büyük stratejilere imza atıyormuş gibi ahkam keserler…
“Çatal dillilerden” hiç hoşlanmam…
Can kaybederler…
Kan kaybederler…
Dost kaybederler…
“Dizelediklerinin” arasına sıkıştırdıkları “çatal dillilik” kokan, biraz da “ikircikli yüzlerle” yazıldığı her halükarda belli olan bazı yazılarında…
“Kardaşlarını” yavaş yavaş kaybettiklerini…
Toplumda, güven erozyonuna uğradıklarını…
En önemlisi, benlik ve bencilliklerini, strateji hikâyeleri ile sarmalamaya çalıştıklarından…
Sarmaladıkları bu hikâyelerin de, herkes tarafından ayan beyan fark edildiğini…
Anlamazlar…
Veya anlamazdan gelirler…
“Çatal dillilerden” hiç hoşlanmam…
Karındaşım olsalar bile…
“Pamuk adam” olarak gönlümüzde taht kursalar bile…
Rahmet babam Recep Çavuş’un bana vasiyeti…
“Doğru git, gece git, ayağın taşa takılmaz”…
“Hayatta yalan söyleme, yalanı akılda tutmak kadar zor bir hadise yoktur” sözünü…
Kendisine düstur edinmiş bir adam olarak…
“Çatal dilli insanlardan” hiç hoşlanmam…
“Ya göründüğün gibi ol, ya da olduğun gibi görün” düsturundan da asla vazgeçmem…
Verdiğim mesajı alan alsın, cebine koysun…
Mesaj alınmak istenmezse eğer…
Laflarımız havada asılı kalsın…
Bir gün gelir, havada asılı duran lafın, değeri neymiş, herkes görür…
Değer verip “kuşağımıza” çıkardıklarımız…
Kendilerini tartmalı ve terazilemeli…
Bulundukları mertebeleri kaybetmemeli…
Ve…
“Kuşağımızdan” aşağılara inmemeli…
Gelelim esas konumuza…
“Oyuncakçı”nın …
Zavallı halleri…
Televizyonu izliyorum…
Ortak yayın…
Canlı, canlı…
“Oyuncakçı” konuşuyor…
Bir zamanlar…
“KÖR, TOPAL OYUNCAK İŞLERİ GİDİYOR” diye, dalga geçip sağda solda konuşan “Kumbaralar”…
Şimdilerde…
Üçlü troyka olmuşlar, program yapıyorlar…
“Kör, topal, kumbara”…
Para biriktir para…
Oyuncakçı çırpınıyor…
Harala gürele, anlatıyor zavallı biçare garibim…
Zannedersin ki…
10 senedir Karabük’ü o idare etmiş…
Zannedersin ki…
Pavlukayı o kurtarmış, o adam etmiş…
Zannedersin ki…
Emekçi Kölelerin bir eli yağda, bir eli balda olduğu için…
2010 yılı Haziran’ında 5 günde 2.154 Emekçi Köle, rahatından, zevkinden, Oyuncakçıyı terk etmiş, bırakmış, kaçmış, gitmiş…
Uzun yıllar önce Ankara Radyo’sunda “Tarihten Bir Yaprak” diye bir program vardı…
Rahmetli Feridun Fazıl TÜLBENTÇİ sunardı…
Tatlı dilli, akıcı bir üslupla anlatırdı…
Adam gibi adamdı…
Can kulağı ile dinlerdik…
Feyiz alırdık, bilgi birikimi sağlardık…
Oyuncakçı da anlatıyor amma…
“Tarihten cambazlıklar ve palavralar” dizeliyor…
Israrla sorulan “Niçin görevi bıraktınız?” sorusuna…
“Valim gelmişti, belediye başkanım gelmişti, emniyet müdürüm gelmişti” diyerek, geçmiş zamanı hikâyelendiriyor…
Hikâyelendiriyor da…
“Bu sefer niye gelmediler?”…
“Benim restimi görüp, beni niye tellendirip, duvaklandırmadılar?” diyemiyor…
“Şapa” oturmuşluğun zavallılığı ile…
“Ömrümüzün son demi, sonbaharıdır artık, maziye bir bakıver neler neler yaşadık?” hüzzam şarkısını, ağlamaklı bir şekilde dillendirmeye gayret ediyor…
Zavallı Oyuncakçı…
Geçen hafta yazdık…
“Oyuncakçı ve ekibinin işi bitti”…
“Papaz”…
“Oyuncakçı ve ekibini sırtından attı” diye…
“Kamburu” sırtında daha fazla taşıyamadı…
Hattı zatında geç bile kaldı…
Aylar önce yazdım…
“Atar” dedim…
“Sırtında taşımaz” dedim…
Bunları yazarken, söylerken “Bazı strateji uzmanları”…
“Ne stratejiniz var?, Stratejisi olmayanın başarısı olmaz” diye yazıyorlardı…
Bugün “Oyuncakçı” dendi mi, tüm Ümmet-i Muhammet “malum” şahıstan bahsettiğimizi anlıyor…
“Oyuncağın”, “Oyuncakçının” oynaması için eline verilmiş bir nesne olduğunu görüyor…
Eğer Oyuncakçı, oyuncakla oynarken çulunu yırtmasaydı…
Papaz’ın beklentilerine cevap verebilseydi…
Emekçi Köleleri elinde tutup…
5 günde 2.154 Emekçi Köle’nin, mercimek yığını gibi, avuçtan kayıp gitmesini önleyebilseydi…
Hülasa, kendisine biçilen rolü ağzına, yüzüne bulaştırmayıp adam gibi oynayabilseydi…
Papazı, kardinali, abucayı, emiceyi, emmiyi…
Rezil, rüsva etmeseydi…
Ne döke saça yiyilen yoğurt misali..
Su gibi harcanan paralara laf edilirdi…
Ne kapalı kapılar ardında pazarlığı yapılan bilmem kaç milyon avronun hesabı sorulurdu…
Ne de…
Başmühendis, kıç mühendis sebepleri ortaya serilerek, bazı “Doyumsuz yamyamlar” kapının dışına konulup, içeri girmelerine perdeleme yapılırdı…
Sen git, Papaz’dan habersiz dümenler çevir…
Kapalı kapılar ardında herkesten habersiz fırıldaklık yap…
Juniorlara bile hiçbir şeyi çaktırma…
Sonra da gel, sütten çıkmış ak kaşık ol…
Dürüstlük taslakla…
Yemezler kuzcuğum, yemezler…
At terli…
Papaz kaçın kurrası hala anlayamadın mı?…
Seni, eşeğe öyle ters bindirir, ekibinle birlikte dehler ki…
Karayelin nerden estiğini anlayamazsın…
Dehhhhhhh…
Anca gidersin…
Hayâsız, utanmaz adam…
307 tane Emekçi Köle dışarıda inim inim inliyor…
İçerdeki Emekçi Köleler zulüm altında, sonlarının ne olacağını bekliyor…
Adam kalkmış hikâye tellendiriyor…
Gören, bilen, bilemeyen, duyan, duymayan da Oyuncakçıyı huri, melaike zannedecek…
Bir tek kanatları eksik…
Kanatlarını da “Son tahlilde” Papaz Efendi kırınca…
“Uç uç böceğim, annen sana terlik, pabuç alacak” tekerlemesini söylüyor…
10 senedir, yediklerine, içtiklerine, aldıklarına, sattıklarına say hemşerim…
Yürrrüüüüüüü…
Bir gün gelecek bunların hesabı sizden, tek tek sorulacak…
Şimdi git, seni…
Genel başkanın, şimdilerin “Leblebici”si kurtarsın…
Şimdi git, seni…
İstanbul’da birilerinin ellerine tutuşturduğun “Kağıt parçaları” kurtarsın…
Şimdi git, seni…
Kumpaslarınla, kalleşliklerinle, madrabazlıklarınla, üçkâğıtçılıklarınla, Brutus gibi arkasından hançerleyip çökertmeye çalıştığın RECAİ’nin, gece gündüz gördüğün kâbusları kurtarsın…
Şimdi git, seni…
“Çizmeden yukarı çıkma” diyerek istifa ettirdiğin…
Ancak hala sana methiyeler yazan…
Ne yapmak istediğini anlamakta zorluk çektiğim…
“Tavşana kaç, tazıya tut” diyen…
Yazın adamı…
Büyük stratejist “Karındaşım” kurtarsın…
Şimdi git, seni…
Özürlüler basketbol takımının Çekoslovakya’ya gideceği zaman anasından emdiği sütü burnundan getirerek, başarısını hazmedemeyip, abucanla birlikte ipini kestiğin, adam gibi adamların ahı ve şu an ki zavallılığın kurtarsın…
Şimdi git, seni…
Canla, başla, gece gündüz çalışıp, akla gelebilecek her türlü özveriyi gösteren…
Şahsi sıkıntılarını aşabilmek için, çırım çırım çırpınıp, köşeye sıkışmışlığın çaresizliği ile bir dediğini iki etmeyen Ahmet ÇELİK gibi değerli bir insan evladına, reva gördüğünüz, asla unutulmayacak insansızlığınız kurtarsın…
En önemlisi…
Senin mevcut statüne kavuşmanda ve hayal bile edemeyeceğin, ikinci adamlıktan kurtarılıp, birinci adamlık koltuğuna oturmanda…
Bir zaman diliminde, seni adamlar statüsüne kavuşturan…
Osman Nuri BAL gibi bir adama…
Yaptığın kalleşlikler ile reva gördüğün nankörlükler kurtarsın…
Sonuç itibari ile haksız ve insafsız bir şekilde…
Hak, hukuk ve adalet tanımayarak…
Yaptığınız üçkâğıtçılıklar, ikiyüzlülükler, madrabazlıklar kurtarsın…
Yürrüüüüüüü…
Hey gidi Oyuncakçı heyyy…
Ben 61 yaşında bir adamım…
Çok şey gördüm, çok şey yaşadım…
Kendisini kral zanneden, çooook adam sufatına bürünmüş mahlukun…
Ankara, İstanbul, İzmir yollarında…
Ya kendilerinin ya da suçsuz, günahsız yakınlarının…
Tenekeler içinden etlerinin cımbızla toplandığı günleri gördüm…
Allah (c.c.) nasip eder, ölmez sağ kalırsam daha da göreceğim…
Papaz Efendi…
Kardinal Hazretleri…
Abucan…
Emicen…
Emmin…
Resmi bir açıklama yapsın…
Basın toplantısı düzenlesin…
İstanbul Menkul Kıymetler Borsasına özel durum açıklaması göndersin…
Seni ve Cüce’yi sırtından atmadığını söylesin…
Jetoncu İstanbullu’ nun gelecekte yüksek bir ihtimalle…
Örgütünüzün başkanlığına getirileceğini inkâr etsin…
Bir düşün…
Abucan böyle bir açıklama yapar mı acaba?…
Hadi git, seni…
Abucan kurtarsın…
Haydi, git, git…
Yürüüüüüüüüü…
Hiç kimsenin ahı tutmazsa…
Emekçi Köleler’in ve onların çoluk çocuklarının ahı seni tutacak ve kavuracak…
Kim Emekçi Kölelere kem gözle bakarsa…
Baktıysa…
Bakacaksa…
Yanacak, savur savur savrulacak…
Senin gibi bir Oyuncakçı’nın…
Zavallı halleri…
Herkese ibret olacak…
Yakında…
Emekçi Kölelere sözde yapılan avans zammın ığdısını, dığdısını enine, boyuna yazacağız…
Köle düzeninin yutturmacalarını bir bir anlatacağız…
Yayık yayık anlatılarak kamufle edilmeye çalışılan % 42’lerin hesabını soracağız…
Emekçi Kölelere şirin gözükmek, kafa kola almak için yapılan şeytanlıkları bir bir ortaya koyacağız…
And olsun…
Ya diz çökecekler…
Ya bırakıp kaçacaklar…
Kimsenin ahı kimsede kalmayacak…
Emekçi Köleler asla yalnız değil…
Onları yalnız diye değerlendirerek, düşünenler…
Sonuçları görünce…
Yeşil kurbağa gibi kalacaklar…
Bekleyin de görün…
Saygılarımla
Cep: 0 505 522 67 25