Bugün bayram sadece gülümseyelim o zaman
Bayramlar çok önemli günlerimiz.
İnsanları kaynaştıran, küskünlükleri unutturan, iyilikleri ortaya çıkaran ayrıcalıklı anlarımız.
Bugün isterseniz bu köşede ülkenin ve dünyanın sorunlarından, kötülüklerden, olumsuzluklardan hiç söz etmeyelim.
Gülümsemeye çalışalım.
Kendimizi daha mutlu ve huzurlu hissedelim.
Sorunlarımızı düşünmeyelim, nasıl olsa bayramdan sonra yine çok düşüneceğiz.
Bugün sizler için hem gülümseten hem de düşündüren Bektaşi fıkraları seçtim.
Bektaşi fıkralarının neredeyse tamamı dinle ilgilidir.
Bu fıkraları bilinçsizce okuyan softalar öfkelenir genellikle. Tıpkı Ömer Hayyam’ın Rubai’lerine yaptıkları gibi hakaretler yağdırmaya kalkarlar.
Oysa Bektaşi fıkraları egemen resmi din adamlarının dogmatik, statik, dayatmacı anlayışlarına karşı mizahi ve eleştirel bir tavırdır.
Bektaşi Babası, akla mantığa, insan doğasına, hayatın doğal akışına aykırı gelen düşünce ve davranış kimden gelirse gelsin karşı çıkar.
Günümüzde de örnekleri çok görülen “din istismarcılarına” ve “dini kullanarak” dünyevi menfaatler elde edenlere karşı yoksul halkın sessiz bir başkaldırısıdır aynı zamanda Bektaşi fıkraları.
Bu sayfada okuyacağınız fıkraları Ali Yıldırım’ın Siyah Beyaz Yayınları’ndan çıkan “Bektaşi Fıkraları” kitabından aldım.
Burada çok yer veremeyeceğim ama Ali Yıldırım Bektaşi fıkralarının nasıl ve hangi koşullarda üretildiğini örnekleriyle anlatıyor.
Bu anlatımlarla okuduğunuzda Bektaşi fıkralarının önemi daha da belirginleşiyor.
Can mı kalır?
İkinci Mahmut Bektaşilere yönelik yoğun bir baskıya yönelmişti. Bir gün Bektaşi dergâhını bastırır. Tüm Erenler kaçıp gizlenir. Yalnız yaşlı bir Bektaşi kaçamayarak orada kalır.
İkinci Mahmut yaşlı Bektaşi’ye sorar “Erenler , canlar nerede?”
Bektaşi’nin yanıtı anlamlıdır; “Şevketlu sultanım seni görünce ortalıkta can mı kalır?”
Başım gövdeme bağlı
Bir mecliste dini konular konuşuluyormuş. Caminin imamı hararetle “Şahsen benim başım Kuran’a bağlı olmalıdır” diyormuş.
Oradakiler hep birlikte imamı onaylarken biri konukları Bektaşi’ye sormuş “Erenler sen ne diyorsun, senin başın nereye bağlı?”
Bektaşi düşünmeden cevap vermiş; “Nereye olacak? Benim başım gövdeme bağlı.”
Para ile iman
Yolda Bektaşi’ye bir dilenci yaklaşır: “Allah rızası için bir sadaka” der.
Baba “Oğlum, Allah’ın burada kelli felli kulları var, onlara uğramadan doğru bize çatmanda sebep ne” der.
Dilenci “Eee para ile imanın kimde olduğu belli olur mu?” deyince Bektaşi “Söyle bakalım bende para mı var iman mı?” diye sorar.
Dilenci düşünür ve “Beybaba sende olsa olsa para var” diye cevap verir.
Baba güler “Aman ne güzel. Bende iman olmadığını sen, para olmadığını ben biliyorum” der.
Ya balıkları düşünürse
Bektaşi çok dalgalı bir denizde yolculuk yapıyormuş. Bir ara o kadar korkmuş ki “Aman Allah” diye seslenmiş.
Onun halini gören yolcular “Baba ne korkuyorsun, Allah kerimdir” demişler.
Bektaşi’nin yanıtı şöyle olmuş; “Ben de biliyorum kerim olduğunu, ya bu defa balıkları düşünürse!”
Kabahat tarlayı gösterende
Bir köyde yağmur duasına çıkarlar. Bektaşi de bunlara uyar. Cemaatin arkasından giderken eline geçirdiği ağaç dalını kendi tarlasına dikerek başını yukarı kaldırır; “Bizim tarla da işte burası. Bari iyice bir yağdır da sulansın” der.
Yağmur duası biter, herkes evine döner ve o akşam şiddetli bir yağmur ve dolu yağar.
Bektaşi sabah tarlasını gezmeye gider. Bir de ne görsün, dolu kendi tarlasındaki ekini mahvedip toprağa katmış.
O vakit de başını yukarı kaldırarak şöyle hitap eder; “Kabahat sende değil, sana tarlayı gösterende.”
Sen de çocuklara mı uydun?
Bektaşi bir ramazan günü sokakta açlığını gideriyormuş. Oradaki bir softanın kışkırtması üzerine mahallenin çocukları babayı taşlamaya başlamışlar.
Biçare kaçmış ve şehrin dışına çıkıp yakasını çocuklardan kurtarmış. Tam bu sırada hava ansızın kararmış ve dehşetli iri taneli dolu yağmaya başlamış.
Zavallı baba bu kez doludan kaçarken bir yandan da göğe bakarak şöyle demiş; “Yarabbi! Sen de mi çocuklara uydun?”
Gömleğim kurumasın diye
O yıl kuraklık köy halkının belini bükmüş. Ahali yağmur duasına çıkmış ama nafile, Tanrı’nın rahmeti bir türlü yağmıyor.
Bektaşi işe karışmış “Bir gün ben de duaya geleyim” demiş.
Köylülerle birlikte yağmur duasına çıkan Baba Erenler “Siz bu işi bana bırakın” dedikten sonra yanlarındaki kuyudan çektiği suyla gömleğini yıkayıp kurusun diye ağaca asmış.
Bir süre sonra güneş kaybolmuş, bulutlar toplanmış ve bir yağmur yağmış ki, o kadar olur.
“Baba Erenler nasıl yaptın bu işi?” diye sormuşlar.
Baba Erenler şöyle demiş; “Bugünlerde yukarıdaki ile aram hiç iyi değil. Gömleğim kurumasın diye yağdırdı.”
Bak da sen utan
Bektaşi sokakta yürürken zaptiyeler önü kesip beklemesini söylerler. Parlak sırmalı elbiseler giymiş oynak ata binmiş olan bir adam ağır ağır köşkün kapısından çıkmaktaymış. Bu ihtişamlı adamın önünde herkes yerlere kadar eğilir.
Bektaşi merak edip sorar “Kimdir bu zat?”
Oradakiler “Mehmet Ali Paşa’nın kullarından biridir” derler.
Baba erenler o an bir kendi perişan haline bakar, bir paşanın kulu denilen adama. Başını göğe kaldırır “Hey Allahım” der “Bir kendi kuluna bir de paşanın kuluna bak da utan.”
Duası makbul değil
Dilencinin biri Bektaşi’ye “On para ver sana dua edeyim” diye yalvarır.
Bektaşi de onluğu verip “duanı istemem” der.
Dilenci “hayırlı duamı neden istemiyorsun” diye sorunca Bektaşi cevabı yapıştırır “Duan bir işe yarasaydı duayı kendine ederdin de dilencilikten kurtulurdun.”
Buyursan alırdık
Bektaşi sofuya misafir olur. Namaz vakti gelince sofu “Erenler kalk, namaz kılacağız” der.
Beraber namaza dururlar. Bir aralık sofu Bektaşi’nin abdestsiz namaz kıldığını fark ederek “namazı abdestsiz mi kılıyorsun, abdest aldığını görmedim” diye çıkışır.
“Behey imanım” der Bektaşi “Namaz kıl dedin kıldık. Şayet buyurursan abdest dahi alırız.”
Zaten abdestsiz kıldım
Yoksul Bektaşi’ye “Namaz kıl sana para vereceğiz” demişler.
Bektaşi de kısa günün kârı diye düşünerek yarım yamalak abdest alıp namaz kılmış.
Fakat ne varki sözlerinde durmamışlar ve Bektaşi’ye parayı vermemişler.
Bektaşi altta kalır mı “Vermezseniz vermeyin, zaten abdestsiz kılmıştım” demiş.
Hangi borcu soracaksın?
Paşalardan biri dostlarından bir Bektaşi ile sohbet ederken namazdan konu açılmış.
Paşa “Erenler borcunuz var mı?” diye sormuş.
“Evet, bakkal Mehmet ağaya on lira borcum var” deyince paşa “Onu değil, namaz borcunu sordum” diye azarlamış. Bektaşi de “Onu Allah sorar, sizin soracağınız ancak bakkal borcudur” karşılığını vermiş.
Baklavayı kim yer?
Mevlevi, Bektaşi ve softa yemekten sonra ikram edilen bir tepsi baklava için rüyaya yatarlar. En hayırlı düşü gören baklavayı alacaktır.
Sabah olunca sofu “Ne düş gördünüz anlatın bakalım” der.
Mevlevi “Hayırdır inşallah göklere çıktım” diye anlatır rüyasını.
Softa ise rüyasında “cennete gittiğini” söyler.
Bektaşi de “Erenler ben de gece birinizin göklere uçtuğunu, diğerinizin cennette gezdiğini görünce artık bunlar fani dünyaya dönemezler diye düşünerek kalkıp baklavayı götürdüm” der.
Sana ne?
Bektaşi ramazanda bir yerde oturup karnını doyururken oradan geçen softa takılır; “Baba, ramazan geldi bilmiyor musun?”
Bektaşi kafasını kaldırıp “Bana ne?” der.
Softa “Sen Müslüman değil misin?” diye sürdürünce Bektaşi öfkeli biçimde bu kez “Sana ne?” der.
Birlikte yaşa
Adamın biri Bektaşi ile eğlenmek için “Erenler senin kerametin meşhurdur. Ben çok sevdiğim eşeğimi her zaman yanımda görmek isterim. Bir nefes etsen de iki ayaklı olsa” der.
Bektaşi istifini bozmadan cevap verir; “Evet hakkın var. Fakat eşek uzakta, şimdi sana bir nefes edeyim, çok geçmez sen dört ayaklı olur, eşeğinle birlikte yaşarsın.”
Zina aleti
Bektaşiyi şüphe üzerine tutup ağanın yanına götürürler. Ağa yanındakilere “Ağzını koklayın” der.
Koklarlar “kokmuyor” derler.
Ağa “koynunu ceplerini arayın” diye emir verir.
Ararlar bir boş şişe bulurlar. Şişe rakı kokuyordur.
Ağa “10 değnek vurun” deyince Bektaşi itiraz eder “Aman ağam içmedim ki” der.
Ağa da “İçmedin ama içki aleti taşıyorsun” deyince Bektaşi lafı yapıştırır; “Ağam ona bakarsan bende zina aleti de var ama kullanmadıktan sonra suçu işlemiş olmam ki.”
Kayık küçüktür
Bektaşi kiraladığı kayıkla karşı kıyıya geçerken dalga çoğalır. Bektaşi’nin telaşlandığını gören kayıkçı “Korkma, Allah büyüktür” diye teselli etmek ister.
Bektaşi “Ben de biliyorum Allah’ın büyük olduğunu ama kayık küçüktür, kayık” der.
BAYRAMDA İZİN: Sevgili okurlar, sadece bayram günlerinde sizlerle birlikte olamayacağım. Cumartesi günü yine birlikte olmak üzere hepinize tekrar iyi bayramlar dilerim.