Hürriyet gazetesi yazarı Fikret Bila, Balyoz tertibiyle tutuklanan ardından 15 Temmuz Amerikancı darbe girişiminden sonra 2. Hudut Tugay komutanı olarak görevinin başına geçen Tuğgeneral Bahtiyar Ersay’ın yaşamını kaleme aldı
Bila’nın “Bavuldaki kahraman” başlıklı yazısı şöyle:
Kumpas davaları onlarca general ve amiral ile yüzlerce subayın hayatlarını kararttı. Geleceklerini ellerinden aldı. Bazılarının ise hayatına mal oldu. General/amiral olmayı beklerken kendini cezaevinde bulan ve karşılaştıkları suçlamaları onuruna yediremeyip yaşamına son verenler oldu. Subaylar içeride, aileleri dışarıda yıllarca perişan oldu.
Bu dramın belleklere kazınan sembolü, o ünlü ‘Bavul’ oldu. Bir bavul dolusu bilgisayar çıktısı veya fotokopiden oluşan “Fatih Camisi’ni bombalayacaklardı”, “Kendi F-16’mızı düşüreceklerdi”, “Herkesi tutuklayıp stadyumlara dolduracaklardı” manşetleriyle gündeme ‘Balyoz’ gibi düşen o evraklar çok can yaktı. ‘Darbe planı’ diye sunulan ‘Bavul’un bir kumpas olduğu çok geç anlaşıldı.
İşin en ilginç yanlarından biri de o ‘Bavul’un içine tıkıştırılmış askerlerin Türk Silahlı Kuvvetleri’nin en parlak subayları olmasıydı. General ve amiraller arasında kuvvet komutanı, hatta Genelkurmay Başkanlığı yolu açık olanlar bulunduğu gibi çoğu kurmay albay da general ve amiral olacak parlak sicillere sahipti. Bu parlak kadro tasfiye edilince onların boşalttıkları rütbelere FETÖ’cü subayların geldiği de 15 Temmuz günü belli oldu.
16 YILA MAHKÛMDU
Ergenekon, Balyoz, Askeri Casusluk gibi davalardan yaşı gereği emekli olmadan kurtulan çok az sayıda subay vardı. ‘Bavul’dan çıkıp TSK’daki görevlerine döndüler. İçlerinden çok önemli görevlere getirilenler, büyük başarılara imza atanlar oldu. Sınır boylarına koşup teröristlerle mücadeleye bıraktıkları yerlerden devam ettiler.
Türkiye son günlerde bu ‘Bavul’dan çıkan kahramanlardan birini konuşuyor: Tuğgeneral Bahtiyar Ersay…
Tuğgeneral Ersay, Balyoz davasından 31 ay cezaevinde kaldığı dönemde kurmay albaydı. Balyoz davasında 16 yıla mahkûm olmuştu ancak, davanın kumpas olmasının anlaşılmasından sonra diğer sanıklarla birlikte beraat etti ve TSK’daki görevine döndü.
15 Temmuz kanlı darbe girişiminden sonra iki kez toplanan Yüksek Askeri Şûra’nın 29 Temmuz’da yapılan oturumunda tuğgeneralliğe terfi ettirildi. 15 Temmuz kanlı darbe girişiminden iki hafta sonra 4 Ağustos’ta, Hakkâri-Çukurca 2. Hudut Tugay komutanı olarak görevinin başındaydı.
İlk görevlerinden biri Kaletepe üs bölgesine toplanan ve saldırı planları yapan kalabalık bir PKK’lı grubu etkisiz kılmaktı. Yüzlerce teröristten oluşan bu grup tam 7 kez sınırdan sızmaya çalıştı. Tuğgeneral Ersay komando birliğinin başında, bu gruba beklemedikleri bir anda çok başarılı bir operasyon yaptı. 207 teröristi etkisiz hale getirdi. Bu operasyon sırasında ve sonrasında Kaletepe Dağbaşı’nda askerleriyle birlikte yatıp kalktı, onlarla birlikle yiyip içti, onlarla birlikte namaz kıldı, onlarla birlikte savaştı.
Bahtiyar Paşa’nın yaşam öyküsü özellikle subayların örnek alacakları bir öykü…
ÇEMİŞGEZEK’İ BİLİR MİSİNİZ?
Önce Elazığ’ın sonra Tunceli’nin ilçesi olan Çemişgezek, MÖ 4000 yılına kadar uzanan, birçok medeniyete ev sahipliği yapmış, çok zengin bir tarihe sahiptir. Hitit, Urartu, Roma, Bizans kültürlerini barındıran, Selçuklu, Osmanlı beylerinin diyarı olmuş tarih hazinesi olmasına rağmen, Çemişgezek bu yönüyle değil memurların ‘sürgün yeri’ olarak bilinir. Cezalandırılacak memurun sürüldüğü yerdir ki, “Sürdürürüm seni, soluğu Çemişgezek’te alırsın” sözünü çok memur, özellikle de trafik polisi işitmiştir.
Tuğgeneral Bahtiyar Ersay, işte bu Çemişgezek’in çocuğu…
Cumhuriyet’in en önemli, en faydalı kurumlarından biri olan Köy Enstitüsü’nden mezun öğretmen bir babanın oğlu Bahtiyar Paşa…
Onu Atatürk ve vatan sevgisiyle büyütmüş ve daha çocuk yaşta orduya emanet ederken koltukları kabarmış bir Cumhuriyet öğretmeninin yetiştirdiği bir evlat.
Işıklar Askeri Lisesi’nden başlayarak Harp Akademileri’ne kadar eğitim gördüğü okullarda hep derece almış parlak bir subay olarak ailesinin ve TSK’nın gurur kaynağı olmuş bir subay Bahtiyar Paşa…
SİCİL BİRİNCİSİ
Balyoz bavulundaki sahte evrakta, Çetin Doğan’ın yapacağı öne sürülen darbeden sonra 1. Ordu bünyesinde destek görevi verilmiş gibi gösterilip tutuklanıncaya kadarki sicili, aslında Bahtiyar Ersay’ın generalliğe terfi edecek en güçlü adaylardan biri olduğunu gösteriyor.
Harp okulundan topçu teğmen olarak mezun olan Bahtiyar Ersay, devresi arasında sicil birincisi…
Yüzbaşı rütbesiyle gidip Harp Akademileri’nde gördüğü eğitim sonrasında kurmay topçu subayların arasında da yine sicil birincisi…
Bu parlak sicille askeri ataşe olarak gittiği Tunus’ta da önemli hizmetler görmüş bir subay.
Kaddafi’nin katledilmesiyle başlayan Tunus ve Libya’daki olaylarda binlerce vatandaşımızın burnu kanamadan tahliye edilmesini sağlayan operasyonun başında da kurmay subay olarak Bahtiyar Ersay var…
Bu görevi ifa ederken, o meşhur ‘Bavul’ evrakı içinde adının geçtiğini öğrenince, önce tahliye görevini tamamlayıp, sonra kendi isteğiyle yurda dönen Ersay, ifade vermek üzere savcılığa kendiliğinden teslim olan subaylar arasında…
Ve o parlak sicile ifadesi alınır alınmaz tutuklanarak, bir ‘şerh’ koyuyor kumpas savcı ve yargıçları…
Kurmay Albay Bahtiyar Ersay’ın Hasdal ve Hadımköy günleri böyle başlıyor, ta ki, 31 ay sonra beraat edene kadar…
Bahtiyar Albay’ı ne Hasdal ne Hadımköy cezaevleri yıkıyor, yıldırıyor…
Ona en çok koyan, ailesinin durumu oluyor, hele de annesi… Bahtiyar Albay’ın annesi dayanamıyor evladının darbe suçlamasıyla cezaevine atılmasına.
O oğlunu ‘Paşa’ olarak göreceği günleri beklerken, Bahtiyar Albay’ın tutuklandığı haberini alınca, felç geçiriyor…
Bahtiyar Albay’ın yüreğinde derin bir sızı, çaresiz, içeriden annesine destek olmaya çalışıyor. Bütün tedavilere karşın, anne tam iyileşemiyor, felcin yarattığı arızalarla yaşıyor.
Dram bu kadarla da bitmiyor…
Öğretmen eşi ve iki çocuğu maaş kesintisi nedeniyle zorluk yaşıyorlar… Tek evlerini satacak kadar.
Ama Albay Ersay’ın suçsuzluğundan bir gün bile şüphe etmeden, yılgınlığa düşmeden birlikte hukuk mücadelesi veriyorlar, beraat kararına kadar haksızlığa teslim olmuyorlar…
BABANIN ÖLÜMÜNE ŞÜKREDİLİR Mİ?
Edilmez gibi geliyor insana…
Bir babanın ölümüne oğlu niye şükretsin ki?
Ama Bahtiyar Paşa’nın duyguları çok farklı…
Etrafından dinleyince insan hak veriyor…
Bahtiyar Paşa, onun subaylığından, başarılarından gurur duyan köy enstitülü babasını 2010 yılında kaybediyor. Şükretmesinin nedeni, babanın Albay Ersay’ın darbe suçlamasıyla tutuklanıp cezaevine girdiğini görmeden, bu hayattan göçmüş olması…
Bahtiyar Paşa, babasının bunu görmektense, ölmeyi yeğleyeceğini biliyor…
HER ZAMAN VATAN SAĞ OLSUN
Balyoz kumpasından 31 ay cezaevinde kaldıktan, ailesi perişan günler geçirdikten sonra Çukurca’da, Dağbaşı’nda terörist kovalayan Bahtiyar Paşa ne hissediyor acaba?
Bu soruya Bahtiyar Paşa’yı iyi tanıyan arkadaşlarından yanıt bulmaya çalıştım.
Paşa’nın duygu ve düşüncelerini şöyle aktardılar: “Ben bir Türk subayıyım. Devletim, milletim için canımı vermek üzere yetiştirildim. Devlete küslük olmaz. Evet, başımıza haksız bir iş geldi. Aldığımız eğitim, TSK mensubu olmanın verdiği sorumluluk ve inancımız şudur ki, ‘Allah verirken iyi, alırken kötü; devlet verirken iyi, alırken kötü’ diyemeyiz. Biz her koşulda ‘vatan sağ olsun’ diyerek yetiştik. Yine öyle diyoruz: Vatan sağ olsun!”
VATAN YOKSA…
Ve şöyle devam etti arkadaşları Bahtiyar Paşa’nın düşüncelerini aktarmaya: “Bizim görevimiz vatanımızı savunmak. Eğer vatan yoksa, hiçbir şey yok demektir. Vatan bizim için her şeyin üstündedir. Bizim yaptığımız bir kahramanlık değil, vatan görevi. Her Türk subayı ve askeri vatanı korurken bizim yaptığımızı yapar. Ne başarı elde ediyorsak Mehmetçikle elde ediyoruz.”
Son dönemde PKK’ya karşı en büyük operasyonu yürüten Tuğgeneral Bahtiyar Ersay, yalnız değil. Tümen Komutanı Tümgeneral Metin Tokel, diğer Tugay Komutanı Kemal Kiriş ve Dağ Komando Tugayı Komutanı Tuğgeneral Emre Tayanç’la birlikte, gece-gündüz sınırı bekliyorlar.
ulusalkanal.com.tr