301 madencinin katliyle, tarihe, Cumhuriyet tarihinin en çok can kaybıyla sonuçlanan iş cinayeti olarak geçen Soma faciasının sindirilemeyen(!) 14 mağdur ailesinin açtığı tazminat davasının temyiz duruşmasında söz alan “patron avukatı”, “Davayı açanlar, hayallerinin bile üstünde bir rakam istediler” demiş.
Çok pardon ama o insanlar da, bir gün, üç kuruş daha fazla kâr edeceğim diye göz yumulan ihmaller zinciri sonucu “ekmek kapıları”nın başlarına yıkılacağını, evlerinin-ocaklarının yanıp kavrulacağını, küle döneceğini ve evlatlarının kor kömüre dönmüş cansız bedenlerini bir “toplu mezar”a defnedeceklerini -muhtemelen- kâbuslarında bile görmemişlerdi!
Ha bir de;
Bir baba kaç lira eder? Bir eş kaç lira eder? Bir nişanlı üzerine kurulan hayaller kaç lira eder?
Nabzı para sayma makinası gibi atanların dünyasında bunun bile var demek ki bir tarifesi!
++++++
——
Ya sokağa saldıktan sonra?..
——-
Dün sabah saatlerinde Tekirdağ Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Albayrak’ın “Sabah ufak bir kaza sonucu yaralanan dostumuzu makam aracımızla veterinere götürdük. Tüm neşesiyle aramıza tekrar katılmasını bekliyoruz” diye mesaj attığını görünce sormak için vesile oldu.
Peki o “dostlarımız”ın aramıza katıldıktan sonraki akıbetlerine dair planınız var mı?
***
Doğduğum, büyüdüğüm yer Tekirdağ; sık sık da giderim. Ve son yıllarda giderek artan şekilde “köpek çeteleri”ne teslim olmuş durumda sokakları.
“Hayvan severler”in infialine neden olmadan belirteyim:
Mesele hayvan sevgisiyse; yani bu yüzden yaşam alanlarımız sonsuz/sınırsız biçimde onlarla paylaştırılıyorsa, ben de hayvanları severim…
Mesele çoğu barınakta şahit olduğumuz vicdan dışı koşullara terk etmemekse onları, ben de hapsedilmelerine itiraz ederim.
Ama…
Son birkaç yıl içinde, biri kendi kardeşim, biri çocukluk arkadaşımın annesi, ikisi de Tekirdağ’da, ikisi de kendi mahallelerinde köpeklerin saldırısına uğradı; ısırıldı.
Daha birkaç hafta önce ben peşime düşen köpekten son anda kurtuldum.
Düne kadar “eve köpek istiyorum” diye yalvaran yeğenim, birkaç haftadır evin kapısından okul servisine gidemiyor korkudan çünkü o da saldırıya uğradı.
***
Bu insanların hiçbiri “psikopat” değil, köpeklere taş atan tekme savuran, pompalıyla kovalayan insanlar değil…
Demek ki, sokak köpekleriyle ilgili olarak bir yerde bir sorun var Tekirdağ’da.
Bu hayvanlar bu denli agresif olduklarına, sokakları insanlara dar eder hale geldiklerine göre bir yerde -muhtemelen de yine insanlardan kaynaklı- yanlış giden bir şeyler olmalı.
Kadir Başkan’dan ricam köpekler insan, insanlar da köpek düşmanına dönüşmeden Tekirdağ sokaklarına el atması…
***
Medyada “zarif adamlar” devrinde sonun başlangıcı…
——–
Kaç yıl oldu hatırlamıyorum ama üniversiteye başlamamıştım daha…
“Yerel radyo-televizyon” fırtınası vardı; yaygın yayın yapanlarla yarışırlardı.
Biz de şehrin heyecanlı, hevesli çocukları… Şehrin ilk yerel radyo-tv kanalında program yapmaya başladık.
Kanalın sahibi, günün önemli hukukçularından da olan Avukat Attila Ardalı, yaptığı işin en iyisini yapmaya çalışırdı. Türkiye Gazeteciler Cemiyeti’nin yerel basın için düzenlediği eğitim seminerlerinin bilgisi gelince -Bursa, Esenköy’de yapılmıştı o sene- bizi de yolladı.
Gündüz yoğun/sıkıştırılmış bir ders programı sonrası akşam yemek, peşinden de eğlence faslı.
O gün Türkiye Gazeteciler Cemiyeti Başkanı olan Nail Güreli de oradaydı. Bir cesaret dansa kaldırmak üzere yanına gittim; dedim ya çocuktuk o da “acaba ne öğrenirim” diye gün boyu etraflarında pervane olan bir çocuğun hevesini kırmadı.
Yaş-kuşak itibarıyla mesleki hatıralarım olamadı Güreli’yle ama Esenköy’deki o üç günlük seminerde, büyük küçük, eğitimli alaylı bütün gazeteci-gazeteci adaylarıyla kurduğu diyalog, koruduğu mesafe, takındığı tavırla “kalite”, “nezaket”, “zarafet” konusunda hep aklımda tuttuğum “ders”i veren adamdı…
Kaba-saba, ağzından çıkanı kulağı duymayan, tetikçiliğe teşne, mesleği “insan”ın çürüğe çıkarılmışlarının çöplüğüne çeviren “tip”lerin hegemonyası katmerlendikçe anlayacağız Güreli neslinin değerini.
Türk basınının başı sağ olsun.
***
İlk ve orta dereceli okullar eğitim-öğretime başlayalı bir ayı geçti ama doğuda “kitap” ulaşmayan okulların var olduğu söyleniyor hâlâ; kar yolları kapatmadığına göre ne bekleniyor acaba? Okulda eğitim alamayan çocuklar kendilerine terör kampları gibi farklı “eğitim mecraları” mı arasınlar!
Sonra da vurup durun başınızı;
Nasıl kaybediyoruz bu çocukları?
Acaba nasıl!