Dünyada hiçbir şey, size sunulduğu ve medyada size algılatılmaya çalışıldığı gibi değildir. Arkasındaki gerçekler, çok olası olarak, tam tersidir. Bu gerçek, ülkemiz için de geçerlidir. Hele hele patronları dolayısıyla ülkemizin değil, sahiplerinin çıkarları peşinde koşan merkez akım medyamız buna cuk oturur!
11 Eylül 2001 saldırısı ABD’nin Afganistan’a, Irak’a müdahalesinin, Ortadoğu’ya kalıcı olarak yerleşmesinin, daha da önemlisi kural tanımaz bir biçimde, dünyanın her köşesine istediği gibi terörü gerekçe ederek saldırabilmesinin önünü açtı.
Önceden Planları Vardı
11 Eylül 2001 saldırısı üzerinden daha bir ay geçmeden, ABD Afganistan’a müdahale etti. Bu kadar kısa sürede müdahale edebilmek için, daha önceden hazırlanmış planlarınızın olması gerekirdi.
11 Eylül 2001’den başlayarak, Başkan Bush tarafından yapılan açıklamayla birlikte ABD, tüm yer kürede teröre karşı bir savaş başlatmıştır. O günden bugüne uluslararası hukuk hiçe sayarak, dünyanın her yerine müdahale etmektedir.
Halk Desteği İçin Gerekliydi
Bir düşünün; 11 Eylül 2001 saldırısı olmasaydı, ABD bu denli kolay dünyanın her deliğine girebilir, müdahale edebilir ve yerleşebilir miydi? Afganistan ve Irak’la başlayan ve halen Suriye ile devam eden seri savaşlar için demokratik yetki ve halk desteği sağlanabilir miydi?
Soğuk Savaş sonrasında oluşan tek kutuplu dünya düzeninin ve küresel liderliğin sonsuza dek sürdürülmesi, tüm enerji ve ham madde kaynaklarının üretiminden pazarlara ulaşana dek denetlenmesi, hegemonyaya ve Amerikan Barışı’na (Pax Americana) direnenlerin ezilmesi istenmekteydi. Fakat bunların açıkça söylenmesi olanaklı değildi. Tüm dünya için kan, kin gözyaşı demek olan bu emperyalist idealler; terörizme ve kitle imha silahlarının yayılmasına karşı tüm dünyada sürdürüldüğü söylenen savaşla, demokrasi ve insan hakları bahaneleri ile örtülmekteydi.
Esasında Saldırı Hazırlığı Fark Edilmişti
Tabii ki, 11 Eylül 2001 saldırısını ABD planlayıp icra etmedi. ABD; sadece daha önce işbirliği yaptığı, fakat Soğuk Savaş sonrasında değişen koşullar nedeniyle terk ettiği ve bu yüzden ihanet duygusu ile ABD çıkarlarına zarar vermeye çalışan El-Kaide lideri Usame Bin Ladin’in militanlarının işlerini kolaylaştırdı ve önlerindeki engelleri bir bir ortadan kaldırdı.
Esasında, planlama aşamasında bu saldırı hazırlığı fark edilmişti. Onları yakalamak ve dünya kamuoyuna afişe etmek, sonuçları itibarıyla yarar sağlamayacaktı. Bu nedenle saldırı planının gerçekleşmesine yardım edildi. Bu vahşet dolu kararı, ABD derin devlet sisteminin bir bölümü aldı ve uyguladı. Sonrasında olanlar, beklenebilecek ve tahmin edilebilecek tepkiler ve gelişmelerdi.
Benzerlikleri Çok Fazla
Demem o ki; 15 Temmuz, 15 yıl önce yaşanan 11 Eylül’e çok benziyor. Her ikisinin de arkasında; ABD derin devletinin bir bölümü ve Neocon’lar var. Diğer büyük benzerlik ise; saldırıların önlerinin açılması ve ardından gelen fırsatçılık.
“15 Temmuz Darbe Girişimi”ni yapanların Fethullah Gülen Cemaati olduğu konusunda asla şüphemiz yok. Darbe Girişimi’nin üzerinden 4,5 ay geçmesine ve yeni bilgilerle analizlerimizi geliştirmemize rağmen; hala aynı noktadayız. Ama bu sürede başka bir sonuca da ulaştık. Sanki sonrasında yapılmak istenenler için, darbenin önü açılmış gibi!
Bana İnandırıcı Gelmedi!
15 Temmuz gündüz saatlerinde; TSK’nın bazı üs ve kışlalarında, özellikle Ankara’da Hava Kuvvetleri’nin Akıncılar Üssü’nde hareketlilik başlamış ve bu hareketlilik fark edilmiş. Zaten TSK bir bütün halinde hareket etmediği için, fark edilmemesine imkan yok.
Hareketlilik başladıktan Darbe Girişimi’nin başladığı saate kadar geçen, hala açıklanamayan, kafaları karıştıran, sağduyulu ve akıllı insanları şüphelere gark eden ve bilinmeyen o kadar uzun bir gri zaman dilimi var ki! Cumhurbaşkanı Erdoğan darbe girişimini, başladıktan sonra eniştesinden öğrendiğini söylüyor. Bana inandırıcı gelmedi. Size geldi mi, bilmiyorum!
MİT Başkanı Olsaydım!
MİT Başkanı Hakan Fidan hareketliliği istihbar etmesine, askerlerle görüşmeler yapmasına rağmen; Cumhurbaşkanı Erdoğan’a ve Başbakan Binali Yıldırım’a rapor vermemiş!
Devlet deneyimi olan birisi olarak söyleyebilirim ki; bu gelişmeler sırasında MİT Başkanı ben olsaydım; hemen Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Başbakan Yıldırım’ı emniyetli hattan (Secure line) arar, gelişmeleri rapor eder, üzerinde çalıştığımı, daha sonra kısa aralıklarla gelişmeleri rapor edeceğimi söyler, acilen yer değiştirmelerini ister ve yakın güvenlikleri için hemen tedbir alırdım.
Cumhurbaşkanı Olsaydım!
Eğer Hakan Fidan bunları yapmadıysa, darbe günü kafasının gittiğini geldiğini düşünür, hain olduğunu değerlendirir ve 15 Temmuz sonrası onu görevden alır ve hakkında Cumhurbaşkanı olarak yasal işlem başlatılmasını sağlardım.
Eğer bunlar yapılmamışsa; Hakan Fidan hain değildir ve üzerine düşeni yapmış, hatta düşmeyeni bile yapmış ve 15 Temmuz Darbe Girişimi sonrasının esas darbesini yapabilmek için gerekli tedbirleri alarak, FETÖ’nün darbe girişimine imkan sağlayacak faaliyetlerin içinde bulunmuştur. 15 Temmuz’dan bugüne kadar 4,5 aydır yaşadıklarımız, analizimizin doğru olduğunu gösteriyor. Bilmem siz ne dersiniz?