Türkiye-Rusya ilişkileri; 15 Kasım 2015’de Rus uçağının düşürülmesinden beri, Haziran 2016’da Erdoğan’ın bizzat Putin’in ayağına gitmesine ve özür dilemesine rağmen düzelmemiş ve eski haline getirilememişti.
Bunun en büyük nedeni; Putin ve Ruslar Erdoğan’a güvenmiyordu ve hala güvenmiyor. “Ne zaman nerede ne yapacağı bilinemiyor, kestirilemiyor, bugün söylediğini yarın çok kolaylıkla inkar edebiliyor” diyorlar. Ruslar, Erdoğan liderliğinde Türk dış politikasının güvenilir olmadığını, “Siyasal İslamcı” ideoloji, “Yeni Osmanlıcı” hayali ve mezhepsel bakış açısıyla yönlendirildiğini, karşılıklı güvene, çıkara ve işbirliğine dayanmadığını, akılcı olmadığını, devamlı zikzaklar çizdiğini ve ikili oynandığını değerlendiriyorlar.
Eski Günler Hayal!
Geçen gün Rusya Devlet Başkanı Putin, Soçi’de Erdoğan’ı kabul etti. Bazı ufak tefek ilerlemeler sağlansa da önemli sorunlar çözülemedi, Putin’in Erdoğan’a karşı duyduğu güvensizlik aşılamadı ve Türk-Rus ilişkilerinin 15 Kasım 2015 öncesine gelmesi henüz çok hayal!
Erdoğan’ın referandum sonrası Hindistan’la ve Rusya ile başlayan dış temasları, yine bu ay içinde Çin, ABD ve AB ile devam edecek. Bu gezilerin tek bir amacı var; meşruiyet aramak. Çünkü tüm dünya biliyor ki; referandum adil olmayan ve devlet gücünün “Evet” lehine faşizanca kullanıldığı bir ortamda gelişti, hile yapıldı, oyunun kuralları oyun başladıktan sonra değiştirildi, yasalar çiğnendi ve yok sayıldı.
Hokus Pokus
Sonuç olarak; referandumda sandıklara halkın tercihi tüm olumsuz şartlara ve baskılara karşın “Hayır” girmesine rağmen, aynen şapkaya yumurta koyup hokus pokusla tavşan çıkaran sihirbaz gibi “Evet” çıkardılar. Bunun anlamı; referandumun sonucu gayri meşrudur, asla ve kata kabul edilemez.
AGİT (Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı) gözlemcilerinin ön raporu; referandumun adil olmayan, demokrasi prensipleri ile bağdaşmayan bir ortamda geçekleştiğini ve yasanın açık olarak ihlal edildiğini ifade ediyor. Avrupa Konseyi’nin anayasal konularda danışma organı olan Venedik Komisyonu da daha referandum olmadan, anayasa değişikliğinin Türkiye’yi otokrasiye ve “tek adam rejimine” götüreceği uyarısında bulunmuştu.
Referandum Gayri Meşrudur
Referandum sonucu, tartışmaya yer bırakmayacak şekilde gayri meşrudur. Bu nedenle; Türkiye içindeki başvurulabilecek tüm hukuk yolları denenmeli ve AİHM’ne mutlaka gidilmelidir. Eğer “Bu iş bitti, önümüze bakalım” derseniz; 2019’a kadar daha faşistçe baskılara, sindirmelere ve sonunda bugünü bile aratan oranda hileye ve madrabazlıklara maruz kalacağımızdan şüphe bile duymamalısınız.
Erdoğan’ın en büyük korkusu; AGİT’in nihai raporu ve/veya AİHM’in vereceği karar ve bunların sonucu olarak, dış dünyanın referandumun meşruiyeti hakkında alacağı nihai tutumdur.
Erdoğan’ın Hareket Tarzları
İşte buna karşı Erdoğan, danışmanları ile beraber ikili bir hareket tarzı oluşturmuş ve uygulamaya koymuştur.
1. Hindistan, Rusya ile başlayan dış gezilerine, 14-15 Mayıs 2017’de Çin, 16-17 Mayıs 2017’de ABD ve son olarak 24-25 Mayıs 2017’de Brüksel’de yapılacak NATO zirvesi kapsamında AB ile gerçekleşecek mini zirve ile devam edecek. Dünyanın bu güç odaklarından referandumun sonuçlarını tanımalarını ve desteklerini isteyecek. Amaç; bu yolla AGİT ve AİHM üzerinde etkileyici baskı kurarak, “ne şiş yansın, ne kebap” tarzı kararların çıkmasını sağlamaya çalışmak veya olumsuz karar olsa bile, güç odaklarının referandumun meşruiyetine karşı olumsuz tutum takınmalarını önlemektir.
Erdoğan’ın, dünya güç odaklarını ikna edebilmek için, ülkemizin hayati çıkarları da dahil olmak üzere veremeyeceği ödün ve taviz yoktur.
2. İkinci hareket tarzı, birinci ile aynı anda yürütülmekte olup; AB’ye ve Avrupa kurumları olan AGİT ve AİHM’ne saldırmak, Türk Halkının gözünde bu kurumları referandumun meşruiyeti hakkında verebilecekleri olumsuz karar seçeneğine karşı itibarsızlaştırmaya çalışmaktır.
AB Treninden İnmek İstemekte
Esasında Erdoğan, AB treninden inmek istemektedir. AB treni Erdoğan’ı, istediği yere kadar getirmiştir. Erdoğan açısından, bundan sonra AB treni ile yola devam edilemez. Çünkü; varılmak istenen hedefler farklıdır. Cezalardan, kararlardan ve yaptırımlardan kurtulmak istemektedir. Hele bir de referandumu meşru saymazsa, hiç çekilmez! En iyi çözüm, atılmaktır. Bu nedenle; bol bol dayılanmakta, tehditler savurmakta ve idamı gündeme getirmektedir.
AB’den atılırsak, atılalım! Amerika bize yeter! Eğer Amerika da problem çıkarırsa; Rusya var, Çin var, ŞİÖ var! Anlayacağınız; dış politikamız dansöz Nana’nın kıvraklığına sahip!
Burada Tatava Yapma, Seni Yakarız
İktidar için; referandumun meşruiyeti ve 2019’da seçimi kazanmak, adeta hayat memat meselesi! İşin içinde yargılanma tehlikesi çok büyük. Bakınız, geçenlerde Reza Zarrab’ı Amerikalı savcılar; “Avukatların, T.C. Hükümeti’nin de avukatları. Davanın ilerleyen bölümlerinde avukatlarının T.C. Hükümeti’ne de bağlılığı nedeniyle çıkar çatışması çıkabilir” diye uyarmışlar. Ama Zarrab sessiz kalmış. Çünkü; İran’a yönelik Birleşmiş Milletler ambargosunu delen, Türkiye’de bakan seviyesinde rüşvet veren, kara para aklayan suç şebekesinin başı Zarrab, kendi çıkarları ile T.C. Hükümeti’nin çıkarlarını bir görmektedir.
Amerikalı savcılar, esasında Zarrab ile T.C. Hükümeti arasındaki bu birlikteliği çok yakından bilmektedir. Avukatların aynı seçilmesinin de nedeninin, eşgüdüm yapmak ve farklı ifade vermemek endişesinden geldiğinin de farkındadırlar. Zarrab’ı bu konuda ikaz etmeleri, 16 Mayıs’ta ABD’ye gelecek olan Erdoğan’a mesaj vermek içindir. Mesaj çok açık; “Buraya geldiğinde sakın tatava yapma, kaderin elimizde, biz ne dersek yapmak zorundasın, yoksa seni yakarız” demek istiyorlar.
İLK KURŞUN