“Her şey bir insanı sevmekle başlar” demiş Sait Faik. Bilmem kaç yıl önce. Ne güzel bir söylem. Keşke, günümüzün siyasetçileri bunu algılayıp, gereğini yerine getirebilselerdi. Siyasette kavga yerine barış egemen olurdu. Siyasette günü birlik başarılar için insanların kamplara ayrılmaları, ayrıştırılmaları, ötekileştirilmeleri zaten güdük olan demokrasimizin gelişmesini de engelliyor. Ülkemizi yönetenler, gençlere kindar bir bakış açısı sunduklarından yerimizde sayıyoruz. Barış, kardeşlik, dayanışma, yardımlaşma duyguları körelip gidiyor. Soran sorgulayan, eleştiren, fikir yürüten bir kuşak yerine, biat eden, boyun eğen bir kuşak geliyor. Dolayısıyla, bu kuşak okumuyor, araştırmıyor. Daha doğrusu bunları yapmalarına olanak verilmiyor. Son yıllarda bunlar dindar bir bakış açısı adına yapılıyor. Cumhuriyet’in kazanımlarını öğrenmeleri gereken kuşaklar, takiyeci politikalar nedeniyle, yeniden eskiye döndürülmek isteniyor. Cumhuriyetin kulluktan bireye ulaştırdığı ülke insanı eskinin kapukulu haline getiriliyor. Eğitim Birliği orasından burasından tırtıklanarak pozitiv ilimlerden uzaklaştırılırken, laiklik en büyük tehlike görülüyor. Kısacası, güzel ülkemde kaynağı belli olmayan sıcak ve kara parayla, insanlara bulgur, makarna vb. dağıtılarak beyinler öldürülüyor. Kendinden olmayana düşmanca tavır takınmayı, ötekileştirmeyi, ezmeyi mübah sayan; kendi sermayesini oluşturan bir yönetim anlayışı, tüm kazanımları, üç beş oy uğruna, yandaşlarına peşkeş çekerek ekonomik gücünü de oluşturuyor. Dünün takiyeci anlayışı, bugün artık bunları açık açık yapıyor. Denetim yollarını tıkayarak, “ben yaptım oldu” anlayışını egemen kılan bu sistem çökme aşamasına gelirken, ülkeyi de bir yerlere sürüklüyor. Bunlar güya dindarlık adına yapılıyor. Oysa, bu dindarlık değil, din tacirliği. Halkımızın büyük bölümü de yandaş ve candaş medyanın yalanları pompalamasıyla bunları gerçek sanıyor. Kimse kusura bakmasın, ne yazık ki; uyuyor. Din ticareti yapanlar, bu dönemin çok kazananları. Kendi deyimleriyle, dünün mücahitleri, bugünün müteahhitleri ganimatten pay kapmanın birincileri. Dün delik ayakkabılarla dolaşanlar, bugün dört çekerli jeeplerin sahipleri. Her limanı dolaşarak siyasette bir yerlere ulaşan itilmişler-kakılmışlar bugünün egemenleri. Tüm, bunlar halkımızın dini duyguları okşanarak yapıldı. Allah adını bir istismar malzemesi yaparak bir yerlere gelenler, Irak’ta milyonlarca müslümanın katledilmesinin de sorumluları aslında. Komşularla sıfır sorun politikası ve Arap Baharı tantanasıyla Osmanlı’nın bakiyesi denilen topraklarda söz sahibi olmayı, lider olmayı hayal edenler, Kıbrış Barış Harekâtı’nda dostluk elini uzatan tek ülke Libya ve O’nun liderini arkadan hançerlerken, yine din adına bunları yapıyorlardı. Müslüman kardeşliğinden söz edenler, ne yazık ki, şimdi de bir müslüman ülkeyi savaş çığırtkanlığı ile tehdit eder durumdalar. Günümüzde Suriye ile yaşanan durum da buna somut bir örnektir. Bütün dinler “öldürmeyeceksin” der. Başta da bizim dinimiz. Ama, biz ne yazık ki, öldürmenin bir parçası haline geldik. Bir ünlü yazar da “İnsanları seveceksin” der. Ne kendi yazarımızı dinliyoruz, ne dinimizin emrini, ne de bir başka yazarı. Dünyanın en değerli varlığı olan insana karşı sevgimiz, saygımız yok. Öğrencimize, gazetecimize, bilim insanımıza, işçimize, esnafımıza çok hoyrat davranıyoruz. Ve ardından da çıkıp siyaset yapıyoruz. Esiyoruz, gürlüyoruz. Her gün şehit haberleriyle sarsılan , bölünmenin eşiğine getirilmiş ülkemizde, egemen güçlerin ve emperyalist dünyanın taşeronluğunu yapıyoruz. İflas eden dış politikamızı ne yazık ki, iç politika malzemesi yaparak kendimizi oyalıyor, günlerimizi geçiriyoruz. Bunları yaparken, memura, memur, işçi ve Bağ-Kur emeklisine onuruna yakışan ücreti vermiyor, işçileri ve memurları biber gazıyla terbiye etmeye çalışıyoruz. Ondan sonra da kalkıyor, ülkemizi güzel yönettiğimizi söylüyoruz. İnanan olursa.Mustafa Akay