34. Abant Platformu Toplantısı, özet ve değerlendirme metni açıklanmasıyla son buldu. Sonuç bildirisinde; Türk demokrasisinin en derin krizini yaşadığı ifade edilerek, “Bu kriz insani, ahlaki ve vicdani değerleri süratle tüketmekte, hukuksuzluğun ve tek adam yönetiminin yerleşmesinin zeminini hazırlamaktadır. Türkiye bu olağandışı durumdan ancak hukukun üstünlüğü, ille de demokrasi ile çıkacaktır. Bunun dışındaki dayatmalar asla kabul edilemez.” vurgusu yapıldı.
Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı‘nın her yıl düzenlediği
Abant Platformu’nun 34. Toplantısı, 30-31 Ocak 2016 tarihlerinde
‘Demokrasinin Türkiye Sorunu’ başlığıyla Bolu’da gerçekleştirildi.
Rotahaber Genel Yayın Yönetmeni Ünal Tanık‘ın da katılımcıları arasında olduğu platformun özet ve değerlendirme metninde,“Özgür ve çok sesli ortamında katılımcılar görüşlerini tam bir ifade hürriyeti içinde dile getirdi, Türkiye’nin en hayati konularında birbirinden çok farklı yaklaşımlar karşılıklı saygı çerçevesinde konuşuldu.” ifadesi kullanıldı.
Toplantıda aydın, yazar, gazeteciler ile farklı branşlardan akademisyenler görüş ve önerilerini ortaya koydu. Katılımcılar, 3 oturumda ‘Bugünü hazırlayan Geçmiş: Kuruluşundan Bu Yana Türkiye’nin Demokrasi ile İmtihanı’, ‘Kurumlar: Şimdiki ve Gelecek Zaman’, ‘Demokrasiyi (birlikte) İnşa Edebilecek miyiz?’ konuları üzerinde serbest müzakere yaptı.
Özet ve değerlendirme metninin 3. Maddesinde ‘hoşgörü’ kelimesinin kalması veya kaldırılması hususunda görüş ayrılığı ortaya çıktı. Bunun üzerine katılımcılar tarafından kelime üzerinde oylama yapıldı. Yapılan oylama kabul edildi ve bildirgeden ‘hoşgörü’ kelimesi kaldırıldı.
“DEMOKRASİ, TARİHİN ENDERİN KRİZLERİNDEN BİRİNİ YAŞAMAKTA”
Toplantının ikinci gününde özet ve değerlendirme metni tartışıldı. Yapılan müzakereler sonucu 34. Abant Platformu toplantısının sonuç bildirgesi açıklandı. Özet ve değerlendirme metnini Gediz Üniversitesi’nden İştar Gözaydın okudu.
Özet ve değerlendirme metni şöyle: “Demokrasimiz, tarihinin en derin krizlerinden birini yaşamaktadır. Bu kriz insani, ahlaki ve vicdani değerleri süratle tüketmekte, hukuksuzluğun ve tek adam yönetiminin yerleşmesinin zeminini hazırlamaktadır.
Yeni bir anayasa ihtiyacına inanmakla beraber, bu şartlar altında yeni bir anayasa yapma girişimi sadece tek adam otoritesini meşrulaştırmaya hizmet edecektir. Yeni anayasa girişimi ‘Türk tipi başkanlık’ adıyla bir diktatörlük inşası için araçsallaştırılmaktadır.
Türkiye’de yeni anayasanın yapılabileceği demokratik, uygar-hoşgörülü tartışma zemini kalmamıştır. Mevcut anayasa kurallarının alenen çiğnendiği, temel hak ve özgürlüklerin askıya alındığı, gazetecilerin yaptıkları haberlerden, hâkimlerin verdikleri kararlardan dolayı tutuklu olarak cezaevinde bulunduğu şartlar altında demokratik bir anayasa yapılamaz. Mevcut anayasayı ihlal eden, hukuk tanımayan bir zihniyetin yeni anayasa yapma çağrısı samimi bulunmamaktadır.
Türkiye’de iktidarın dayatmaya çalıştığı başkanlık sistemi için gereken kavramsal ve siyasi zemin tutarsızdır. Başkanlık sistemine geçiş oldubittiye getirilmeye çalışılmaktadır. Türkiye’nin, seçim sistemi ve siyasi parti yapıları demokratikleştirilerek güçlendirilmiş özgürlükçü, katılımcı parlamenter demokrasiden başka çıkış yoktur.
Otoriterlik inşası uğruna toplumun kutuplaştırıldığı, farklı kültür ve inanç gruplarının birbirine düşman haline getirildiği, toplumsal barışın tahrip edildiği, keyfi uygulamalar sonucu can ve mal güvenliğinin kalmadığı, mülkiyet hakkının hiçe sayıldığı bir ortamda demokratik bir uzlaşma imkânı bulunmamaktadır.
İKTİDAR, TÜRKİYE’NİN FARKLI ETNİK VE İNANÇ GİBİ HASSAS SORUNLARI İSTİSMAR EDEREK, SİYASİ SONUÇLAR ELDE ETMEYİ HEDEFLİYOR
İktidar, Türkiye’nin farklı etnik ve inanç gibi hassas sorunlarını istismar ederek, siyasi sonuçlar elde etmeyi hedeflemektedir. Bu durum sorunları daha da derinleştirerek içinden çıkılmaz hale getirmektedir.
Siyasal iktidara muhalif görülen herkesin medya üzerinden hedef gösterildiği, linç edildiği bir dönemden geçmekteyiz. Bu linç girişimleri demokratikleşme süreçlerimizde on yıllardır eleştiregeldiğimiz ‘iç düşman’ kavramının hayatımıza tekrar döndüğünü göstermektedir.
Türkiye’de toplumun farklı kesimlerinin birbirlerinin sorunlarına ve taleplerine karşı duyarlı olması, Türkiye’de demokrasinin yerleşmesi için hayati önemdedir. Herkesin kendine demokrat olduğu bir toplumsal yapıda vesayetçi anlayışların önü açılmakta, hareket alanları genişlemektedir.
Kürt sorunu merkezli çok yönlü şiddetin yoğun olarak yaşandığı Sur ve Cizre ilçeleri başta olmak üzere, Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde sivil insanlarımız zarar görmekte, göç etmek zorunda kalmakta ve kadim kültür mirasımız yok edilmektedir. Kürt sorununun çözüm yöntemi silahlı mücadele ve şiddet değildir; şiddetin tırmandırılması bölge halkına da, demokrasiye de hizmet etmemekte ve dahası otoriterleşme sürecini beslemektedir.
SON YILLARDA SULH CEZA HAKİMLİKLERİNİN KURULMASI, İKTİDARIN GÜDÜMÜNDE BİR YARGI ORTAMI YARATTI
Demokratik rejimlerin asli unsurlarından biri olan kuvvetler ayrılığı, özellikle yargının yasama ve yürütme karşısındaki bağımsızlığı anlamına gelmektedir. Başta sulh ceza hakimliklerinin kurulması olmak üzere, son yıllarda çıkan bir dizi kanun ile temel yargılama ilkeleri büyük ölçüde ihlal edilmiş, iktidarın güdümünde bir yargı organı yaratılmıştır.
Türkiye bu olağandışı durumdan ancak hukukun üstünlüğü, ille de demokrasi ile çıkacaktır. Bunun dışındaki dayatmalar asla kabul edilemez.”