Yıl, 1954.
Artin Ateş, Diyarbakır, Silvan’da dünyaya geldi.
Silvan…
Asurlular tarafından kuruldu.
Bizans‘ın askeri üssü oldu. Aynı zamanda piskoposluk merkeziydi.
Araplardan, Moğollardan ve Safevilerden sonra 1515’te Kürtİdris-i Bitlisi‘nin yardımlarıyla Osmanlı’ya geçti.
Yunanca Martyropolis, Süryanice Mipherket, ErmeniceNphrkert (daha sonra Muharki, Muphargin), İslam‘a geçince adı; Mafarkin, Farkin ve en bilineniyle Meyyafarikin oldu.
Emevi Süleymaniler ismi Silvani olarak değiştirdi.
Yörede; göçebe-yarı göçebe Sünni-Şafii mezhebine bağlı aşiretler arası çatışma hiç eksik olmadı.
Sadece Müslümanlar yoktu kazada; Ermeni, Rum, Keldani, Süryani; Hıristiyanlar ve Yahudiler bulunuyordu.
1871 sayımına göre; 9 bin 941 Müslüman ve 4 bin 271gayrımüslim nüfus vardı. Ve gayrımüslim çoğunluğuErmeniler oluşturuyordu.
Herkesin öyle güllük gülistanlık içinde yaşadıkları koca yalandır. Özellikle Kürt derebeylerin, 19. yüzyıl itibarıyla Hıristiyanları katlettiği bilinen gerçek. Örneğin; Bedirhan, Hıristiyanlara yönelik iki büyük katliam gerçekleştirip, 1847’de yakalanınca, İstanbul’daki Ermeni-Rum Patriği bildiri yayınlayıp, Abdülmecit’i yere göğe sığdıramayarak şöyle dediler: “Bedirhan’ı tepeleyerek bizi bu vahşi Kürtlerin elinden kurtardınız!”
Bölgede Kürt-Ermeni kırılması o dönemde başladı.Ve hep sürdü.
Bu çatışma ortamı bir çocuğun hayatını bakın nasıl etkiledi?..
ATEŞ AİLESİ
Silvanlı Ateş ailesi Ermeni idi.
Zanaatkardılar.
1915 Tehcir‘inden sonra tekrar Silvan’a dönmüşlerdi.
Ancak. “Mahalle Baskısı” bitmedi. Çocuklarından kimilerive bazı akrabaları korkup Müslüman olmayı tercih etti.
Silvanlı Manug Aziz ile Liceli Verkine‘nin altı çocuğunun sonuncusu, Artin Ateş idi. (Ablası da Müslümanlığa geçti.)
Artin Ateş, Diyarbakır Sur’da (Gavur Mahallesi’nde) bulunan Ortadoğu’nun en büyük Ermeni kilisesi Aziz Giragos Katedrali‘nde öğrenim gördü. (“Ermeni Soykırımı”ndan bahseden Almanlar, 1913-1918 yılları arasında burayı askeri karargah olarak kullandı!)
Aynı zamanda Mardinkapı’sındaki Cumhuriyet İlkokulu‘nda okudu.
Diyarbakır’dan sonra İstanbul’a gitti; Üsküdar’daki Surp Haç Tıbrevank Lisesi‘nde okudu. Okul 1967’de Milli Eğitim Bakanlığı tarafından kapatılınca öğrenimini Kudüs’te sürdürdü.
Kudüs Jarankavorats (Ruhban) Okulu‘nda dokuz yıl okudu ve dini (Indzayaran) eğitimini başarıyla tamamladı.
10 yıl sonra Türkiye’ye döndü. Ortaköy Surp Asdvadzadzin Kilisesi’nde, Apeğa (rahip) oldu. Ve kendisine “Aram Ateşyan” adı verildi.
Görevini 22 yıl Karaköy Kilisesi şapelinde sürdürdü.
Bu arada askere gitti; vatani görevini 1982-1984 döneminde Van Erciş‘te yerine getirdi.
Sadece din adamı değildi; ressamdı. 1988’de İstanbul’da sergi açtı. Ayrıca, yıllar içinde kiliseleri tek tek gezip, sanat değeri olan araç-gereçlerin ve resimlerin bakımını sağladı. Kilise eşyaları sergisi açtı.
Yıkılmakta olan Diyarbakır Surp Giragos Kilisesi’nin restorasyonunu yaptırdı.
Bugün.
Mesrob Mutafyan‘ın alzheimer olması nedeniyle Ermeni Patrikliği görevini yedi yıldır vekaleten yürütenBaşpiskoposu Aram Ateşyan‘ı neden yazdım?..
PKK LOBİSİ
Alman parlamentosu “Ermeni soykırımı”nı kabul etti.
Özellikle Avrupa’daki PKK lobisi, son yıllarda ülke meclislerinden “Ermeni soykırımı” kararı çıkarmak için çok çaba harcıyor. Avrupa’daki kimi -sözümona bilimsel sosyalizme inanan- solcular da bu yalan kervanınakatılıyor; solcu milletvekilleri olanlar “evet” diye el kaldırıyor!
AKP iktidarının PKK lobisinin yarısı kadar çalışmadığını herkes biliyor. Cemil Çiçek gibi AKP’liler bunu açıkça telaffuz etti.
Peki, AKP iktidarı neden lobi yapmıyor artık?
Yetmezmiş gibi; “soykırımcı” Türk milletvekillerine, ırkçı yaklaşımla “kanı bozuk” diyerek, bu çevrelerin propagandasına yardımcı olunuyor! “Bakın Türkiye nasıl ırkçı” denmesine neden oluyorlar.
Bu tür konuşmalar kalitesizlik-cahillik eseri mi?
Bu kaçıncı konuşma? Hatırlayınız ne demişti:
“Afedersin çok daha çirkin şeyler Ermeni diyen oldu.”
Utanç verici bir söz.
Sanki. Utandırmak, yüzünü kızartmak için Aram Ateşyan, bu sözün sahibine mektup gönderdi. Mektubunda Alman meclisine yanıt vermişti:
“(…) Alman İmparatorluğu’nun bu trajik olaylardaki menfi rolünün iki satırla geçiştirilmesi, Osmanlı Türkiyesi’nin suçlanmasından da öte, tamamen suçlu ilan edilmesi etik açıdan tartışılacak bir olgudur…
Birçok vesilelerle ifade ettiğimiz gibi, Ermeni milleti nezdinde bir travma yaratmış bu acının uluslararası siyaset arenasında kullanılması gerçekten hüzün ve acı kaynağıdır. Ermeni milletinin tarih sayfalarındaki bu acısı, ne yazık ki uluslararası siyaset platformunda Türkiye’yi ve Türk milletini suçlamak ve cezalandırmak için bir araç olarak algılanmakta ve bu sakil anlayış nedeniyle Türkiye Ermeni toplumunun üst ve alt kimliklerinin yara almasına neden olmaktadır.
Bu ve bu gibi yasaları coşkulu alkışlarla kutlayanlarınaraladıkları pencereden, bir gerçek yaşam manzarasının varlığını gözlemliyoruz. Duymak ve dinlemek için kulakları olanlar, bu manzaradan yansıyan Ermeni milletinin emperyalist güçler tarafından nasıl kullanıldığı gerçeğinin yankılarını duyabilirler…”
Şimdi…
– Bir yanda; “soykırım” kararı için çalışan Türkler, Kürtler, Çerkezler var!
– Diğer yanda; böylesine hatalı karara karşı çıkan Ermeniler var!
“Afedersin çok daha çirkin şeyler Ermeni diyen oldu”diye konuşanlar utanır mı acaba? Keşke…