Muhalefetsizlik, muhalefet üretememe, iktidara alternatif olamama başarısı(!) tam 14 yıldır siyaset hayatımızın tescillenmiş gerçeği oldu. TSE‘nin yerinde olsam bunu bir belge ile kayda geçiririm!.. Muhalefet partilerinin iktidarın yan kuruluşları haline geldiği, sac ayağı oldukları algıdan olguya evrildi.
Yalnızca şikayet müesseseleri olarak işletilen kısır muhalefet anlayışı ülkeyi iktidarın faşist uygulamaları ile birlikte boğuyor. Alternatifsizlik girdabına kapılan halkı ise daha fazla despotizme meyil etmeye zorluyor. Diktatörlük heveslilerinin değirmenine su taşıyor. Sözde muhalefet partilerinin içler acısı hali saltanat heveslileri için siyaset sahasında boş kaleye gol atmak için her daim avantajlı pozisyon oluyor.
Doktor Devlet Bahçeli’nin R.Erdoğan’a kamuoyunun önünde yaptığı “beni hükümete alın” önerisinden sonra okuyucularımızdan haklı olarak “neden bir şeyler yazmıyorsun” diye tepkiler alıyorum. Vallahi!.. Dürüstçe söyleyeyim; Bahçeli’nin bu sözünün üstüne söz söylemek olmaz!.. Zaten bu konuda birçok gelişmeyi somut olarak ADSIZ’a taşımıştım. O günlerde okuduklarına inanmak istemeyenlerden çok haksız eleştiriler almıştım. Yalanlanamayan kapı arkası gerçeklerin, gizli buluşmaların, gizli anlaşmaların bugün “hukuki destek” boyutunda aleniyete dökülmüş olması benim için şaşırtıcı değil…
Siyaset dünyamızda tel tel dökülen muhalefet partilerinde ana muhalefetin durumu da üniversiteler ve siyaset bilimcilerin ayrı bir inceleme sahası olmalıdır. Ana muhalefet olmanın demokrasilerde en az iktidar kadar vebal ve sorumluluk taşıdığını bilmek için herhalde anlı şanlı profesörlere danışmak gerekmiyor!..
Ne zaman CHP’nin hal-i pür melalini yazmaya niyetlensem aklıma merhum Erdal İnönü’nün meşhur “aslan sosyal demokratlar” esprisi gelir. Bugün de rakı masalarında “ne olacak bu memleketin hali” kulislerine dalmaya hiç niyetim yok!.. Yakın zamanda akıllara durgunluk veren CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun üst üste yaptığı iki çıkışa değineceğim.
İlki; Ensar Vakfı skandalı sırasında Kemal Kılıçdaroğlu’nun çıkıp; Aileden Sorumlu Bakan için kullandığı “birilerinin önüne yatmış…” ifadesi. O günlerde üst üste kamuoyunda patlak veren iğrenç skandallar bence AKP zihniyetindekileri toplum önünde yolsuzluklardan daha da fazla sıkıştırmış ve bunaltmıştı. İşe paralel bir bağlantı da bulunamamıştı!.. Hükümete, R.Erdoğan’a darbe hazırlığı olarak bile izah edilemeyecek iğrençlikler karşısında AKP nasıl bir algı operasyonu ile gündemi değiştireceği konusunda derin bunalıma girerken Bahçeli misali ip attı Kılıçdaroğlu AKP’ye… Her türlü olumsuzluktan büyük bir mağduriyet alanı yaratmakta pek de marifetli olan AKP korosu fırsatı kaçırdı mı?.. İzlediniz… Tabii ki hayır!.. Kılıçdaroğlu’nun bu sözleri ele alındı. CHP’den bayanların iffetine göz diken, tecavüzcü Coşkun, gazozlara uyku ilacı atan Nuri Alço portreleri çıkarıldı. Zaten din düşmanı olan CHP bir de ırz düşmanı haline getirildi. Tam da Ensar Vakfı skandalında!.. Sonuç; AKP adeta yeni bir Müslüm Gündüz/Fadime Şahin skandalında boğulurken, oluşturulan yeni mağduriyet alanında CHP günah keçisi oldu.
Hadi, Kemal Kılıçdaroğlu’nun bu çıkışında sarf ettiği sözlerin kastı aştığını kabul edelim. Nezaketi ve çok sakin kişiliği ile tanıdığım Kemal Kılıçdaroğlu’nun hele bir hanımefendi için, kim olursa olsun o kasıtla sözler söyleyeceğini asla düşünmem. Fakat, siyasetçilerin de top oynadıkları sahada iyi saha analizi yapmaları ve ondan sonra konuşmaları gerektiğine inananlardanım. Hele de karşınızda toplumu bölme ve ötekileştirme sonra da her türlü ranta dönüştürme konusunda çok hunharca yollar izlemekten çekinmeyen ve algı tezgahlarında çok usta bir AKP varsa…
İkincisi; Kemal Kılıçdaroğlu’nun TOBB’da yaptığı, “başkanlık sistemini kan dökmeden bu ülkede gerçekleştiremezsiniz” şeklindeki talihsiz sözleri. İsmail Kahraman’ın “laiklik anayasadan çıkarılsın” çıkışı ile yapılan kamuoyu testinden geri vites yapan iktidar, saray darbesinin rejimde yarattığı tepkiler içinde boğulurken -inanın bana- hayat öpücüğü oldu. Düşük profilli Başbakanı topluma nasıl izah edeceğini düşünürken R. Erdoğan’a öyle bir muz orta yapıldı ki!.. Sormayın gitsin… Kilis’e düşen roketler, terör bölgesinden her gün gelen onlarca şehit, canlı bombalar, Ege ve Akdeniz’de Yunan’a peşkeş çekilen topraklarımız, diktatörlük tartışmaları… Hepsi kanın gölgesinde kaldı. Kan verdi Kılıçdaroğlu, R.Erdoğan’a… Hani!.. AKP’liler çıkıp da televizyonlara “ağır hastamız için aranan kan bulundu” diye anonslar yapsalar yeridir!..
Kemal Kılıçdaroğlu, söylediklerinden geri vites yapmıyor. Söylemini onaylamasak da duruşuna, eleştirmekle birlikte saygı duyarız. Fakat, ülkemizde adete bir iç savaş yaşanırken, her gün zaten onlarca can verilirken, şehit kanları oluk oluk akarken Kılıçdaroğlu’ndan şu sorulara da açık ve samimi bir şekilde yanıt vermesini bekleriz;
“Neden terör bölgesine giden incelemeler yapan heyetleriniz hazırladıkları raporlarda HDP’den daha ileri söylemler kullanıyor. Partinizin bazı sözcüleri neden PKK ağzıyla konuşmaktan hiç çekinmiyor. O raporlara ve söylemlere neden itiraz etmiyorsunuz? Onaylıyor musunuz?”
Eğer bu sorular karşısında, Kemal Kılıçdaroğlu hâlâ sessizliğine devam ederse “demokrasiyi savunuyorum” diye kandan bahsetmesinde hiçbir inandırıcılığı kalmayacaktır.
Bu hissiyat sadece bana ait değil. Bire bir sohbet ettiğim birçok CHP milletvekilinde çok büyük rahatsızlıklar var. Yüzde 25 sendromundan -haklı olarak- bundan sonra kurtulmanın imkânsızlığını konuşuyorlar. Arayış içindeler, çıkış yollarına bakıyorlar. 7 Haziran’dan sonra AKP ile 1 ay süren istikşafi görüşmelere yeni anlamlar yüklüyorlar!.. Neredeyse, ben de “bir gün gelir Kemal Kılıçdaroğlu da AKP’ye hukuki destek verirse şaşma” diyenlere inanacak hale geldim!..
CHP ve MHP, Kızılay’da kan bekleyen R.Erdoğan’ın imdadına yetişmek için kuyrukta birbirini ezecek hale geldi!..
Kaynak: AKP aranan “kan”ı bulmakta zorlanmıyor!.. – Ahmet TAKAN