Hak-İş Konfederasyonu Genel Başkanı Mahmut Arslan, anayasa değişikliğine ilişkin, “Ben, ülkemdeki değişim ve dönüşüme katkı vermek istiyorum ama bu sistem benim önümü tıkıyor.
Arslan, Karabük Gençlik Merkezi’nde düzenlenen, “Anayasa Değişikliği” istişare toplantısında yaptığı konuşmada, Cumhuriyetin 94. yılında 65 hükümetin kurulduğunu ve 70 yıllık bir demokrasi tercihi tecrübelerinin olduğunu söyledi.
Bugün ise “Şimdiye kadar yaşanan sorunları bundan sonra yaşamamak için nasıl bir sistem inşa edilmeli?” konusunun tartışıldığını ifade eden Arslan, “Çünkü yaşadıklarımız var ve bu yaşadıklarımızın bize öğrettikleri var. Öğrendiklerimizden ders alarak acaba yeni bir yolu nasıl açacağız. Aslında tartışılması gereken konu bu.” diye konuştu.
Demokrasi tarihlerinde 1946’dan geriye gitmeye gerek olmadığını belirten Arslan, şöyle konuştu:
“1950’den bu tarafa geldiğimiz zaman darbelerin, askeri darbelerin, muhtıraların, olağanüstü dönemlerin, hükümet krizlerinin, koalisyonlar ve benzeri ekonomik krizlerin tamamının arkasında aslında hükümet sistemleri yatıyor. Bu krizlerin her birisi toplumun büyük bir kesimine ciddi bir şekilde zarar vermiş. Çalışanlar, iş verenler, topyekun milletimiz, bütün bu olağanüstü dönemlerde, darbelerde, sıkı yönetimlerde maalesef hep sorun yaşamış ve hep kaybetmiş.”
“Arzu etmediğim bir istikamete bizi zorluyor”
“Biz parlamenter sistemi olması gereken şekliyle yürüttük de ondan mı bunlar oldu?” diye soran Arslan, şunları söyledi:
“Hayır. Aslında biz parlamenter sistemin de içini boşaltarak bugünlere taşımışız. Bugün tartışılan veya savunulan, ‘ Türkiye parlamenter sistemde devam etsin’ diyenlerin argümanları ‘gerçekten nasıl bir parlamenter sistem şu anda’ dediğimiz zaman vesayetin kontrolünde bir parlamenter sistemden bahsediyoruz. Parlamenter sistemi çağdaş demokrasilerde olduğu gibi işletebilseydik darbe olur muydu? Darbelere geçit verir miydi parlamento? Darbelerin bize yaşattıklarına izin verir miydik? Vermezdik. Geçmişten bugüne yaşadığımız bütün krizlerin arkasında eğer parlamenter sistem sorunlarımızı çözmüş olsaydı biz bugün bunları tartışacak mıydık? Hayır, tartışmayacaktık. Bir sendikacı olarak, bir konfederasyonun başkanı olarak ülkemin geleceğinden bu sistemle endişe ediyorum. Ben ülkemi seviyorum, potansiyeline güveniyorum ve bölgesinde güçlü, etkin, oyun kurucu bir ülke olmasını istiyorum. Ben ülkemdeki değişim ve dönüşüme katkı vermek istiyorum ama bu sistem benim önümü tıkıyor. Benim istemediğim, beklemediğim ve arzu etmediğim bir istikamete bizi zorluyor ve biz o krizlerin de faturalarını en ağır şekilde ödüyoruz.”
“Neden krizlerin faturasını biz ödeyelim?”
1980 darbesinin temel gerekçelerinden birinin işçiler olduğunu ifade eden Arslan, konuşmasını şöyle sürdürdü:
“Askeri cuntanın lideri sendikacıları hedef almıştır. ‘ 12 Eylül darbesini yapmamızın nedenlerinden biri sendikalardır’ demiştir. Fatura olarak sendikalara çıkarılan darbeler, elimizden başta kıdem tazminatlarımızı, ikramiyelerimizi almış ve pek çok mevzuatta, alanda bizi sınırlandırmıştı. Bunu parlamento mu yaptı? Hayır, askeri darbeyi yapan cuntacılar böyle uygun gördüler ve böyle yaptılar. Kim kaybetti, işçiler kaybetti. Parlamenter sistemi orada şeklen koruyarak bizim sorunlarımızı çözebildik mi? Maalesef çözemedik. 1971, 12 Mart muhtırası, 1960 darbesi ve 28 Şubat süreçleri dahil, bütün süreçlerde ve koalisyonlar dönemlerinde yaşadığımız krizlerde kaybeden milletimizle birlikte çalışanlar olmuştur. Ben ülkemde sorumluluk sahibi bir sendikacı ve işçi olarak sorumluluklarımı yerine getirerek ülkeme hizmet ederken, işletmelerimiz üretimine katkı verirken, neden krizlerin faturasını biz ödeyelim? Bu krizlerin sebebi biz değiliz ki, sebebi sistemin getirdiği zorluklar.”
Mevcut sistemin kendilerine güçler arasında çatışmayı ve bunu da krize dönüştürdüğünü örneklerle sunduğunu, bir karar almakta zorlanıldığını aktaran Arslan, şunları dile getirdi:
“Siyasetçilerin her biri tamam diyor, mali bürokrasi karşınıza dikiliyor. Kendilerini devlet sayıyor. ‘Biz geri adım atarsak mahvolur devlet diyor’. Kendisini devlet gören bir bürokratik anlayış var. Cumhurbaşkanımız her seferinde ‘bürokratik oligarşiye karşı mücadele ediyorum’ diyor ama başaramıyor. Bunun yolu kısa, net, çabuk karar verici bir mekanizmadan geçer.”
Sivil Dayanışma Platformu Yönetim Kurulu Üyesi Mehmet Şahin, Akdeniz Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi Muharrem Kılıç ve AK Parti Kadın Kolları Yönetim Kurulu Üyesi Avukat Işıl İlgin Oktay da yaptıkları konuşmada yeni anayasanın getirdiklerini anlattı.
Arslan ve beraberindeki heyet, daha sonra şehirde çeşitli ziyaretlerde bulundu.