2016’nın son günlerini idrak ederken, al sana masum insanları hedef alan bir terör saldırısı daha! Bu yıl içinde sahneye konan 21’inci ve 22.’inci patlamalar. 1923’den itibaren başlayan Cumhuriyet tarihimiz, bir yıl içinde bu kadar çok patlamalı saldırıya tanıklık yapmadı.
Son saldırılar, geçtiğimiz Cumartesi günü Dolmabahçe’de ve Maçka Parkı’nda meydana geldi ve 36’sı polis 44 insanımız yaşamını kaybetti ve 180’i aşkın insanımız da yaralandı.
Tanrı’dan Rahmet Dilerim
Öncelikle; şehit düşen polislerimiz ile yaşamlarını kaybedenlere Tanrı’dan rahmet, kederli ailelerine ve Yüce Türk Milleti’ne başsağlığı, sabırlar, yaralılarımıza ise acil şifalar dilerim.
Terör saldırısı sonrası, siyasi sorumluluğa sahip olanların açıklamalarına bakıyorum; ya problemi anlamamışlar, ya anlayacak kapasiteleri yok, ya da anlamak istemiyor ve bu saldırıları aynen 15 Temmuz Darbe Girişimi gibi fırsata çevirmek istiyorlar.
Esas Sorumlu Kim?
Terör nereden kaynaklanıyor ve hangi amaca hizmet ediyor olursa olsun, mutlaka kınanmalı ve lanetlenmeli. Ama, yetmez! Hele hele küfür ederek, söverek, beddua okuyarak, “Kanları yerde kalmayacak” ve “İntikamları alınacak” gibi içinde akıl olmayan boş söylemlerle, terör asla engellenemez. Terör; doğru teşhis yaparak, sağduyulu ve akıllı davranarak, “Geçmişte nerede hata yaptık?” diyerek, özeleştiride bulunarak, geniş halk kesimlerini kucaklayarak ve evrensel hukuka daha fazla sarılarak kabul edilebilir bir eşiğin altına çekilebilir.
Herkesin aklından bir an olsun bile çıkarmaması gereken husus; bir ülkede tüm yapılanlardan, yapılmayanlardan ve yapılamayanlardan siyasi iktidarın sorumlu olduğudur. Bugün ülkemiz boğazına kadar teröre battı ise; bunun iliklerine kadar sorumlusu iktidardır. Ama iktidar, gaz alıcı söylemlerle ve suçunu başka odakların üzerine yıkmaya çalışan açıklamalarla, sorumluluğundan kaçmaya çalışmaktadır. İçinde bulunduğumuz durumun esas sorumlusu; siyasi iktidardır.
Balık Yemi
“Süper işler yapıyoruz, bizi kıskanıyorlar, hazmedemiyorlar ve terörle bizi vuruyorlar” fahiş derecede yanlış bir teşhistir. Terörün azmasının nedeni, bir sonuçtur. Bu sonuca neden olan, iktidarın yaptığı affedilemez ve yargı önünde hesap vermesi gereken icraatlarıdır.
Terörün arkasında emperyalizmin olduğu, plan hedeflerine yönelik olarak ülkemizi, bölgemizi ve İslam Dünyasını istikrarsızlaştırmaya çalıştığı doğrudur. Ama bunu, İslamcılar eliyle yapıyorlar. “Yeni Osmanlıcılık” ve “Ilımlı İslam” da denen “Siyasal İslam”; emperyalizmin plan hedeflerine yönelik kullandığı balık yemleridir. Bu balık yemleri, AKP ile yutturuldu ülkemize. Terörün azması da dahil halen yaşadıklarımız, bu balık yemini yutuşun sonuçlarıdır.
Arkasında Kim Var?
Emperyalist devletler, kendi politik hedef ve amaçlarına ulaşmak için terörizmi desteklemekte ve silah olarak kullanmaktadırlar. Irak ve Suriye coğrafyası, terörist yetiştiren verimli topraklar haline emperyalizm tarafından getirilmiştir. El-Kaide, El-Nusra, IŞİD; yaratılan bu iklimde doğmuş, büyümesine ve gelişmesine merkezi hükümetlere karşı enstrüman olarak kullanabilmeleri için destek verilmiştir. PKK, PYD ve Özgür Suriye Ordusu’nun (ÖSO) da arkasında, emperyalizm vardır.
Dün; eski söylediklerime, ekranlarda anlattıklarıma ve köşe yazılarıma baktım. Bu gerçekleri, 2010’dan beri hep anlattık. Mart 2011’de Suriye’de başlayan savaşın emperyalizmin vekalet savaşı olduğunu, Türkiye’nin buradaki teröre destek vererek yanlış yaptığını söyledik.
Millet Can, Birileri İse Başkanlık!
Bombalar patlarken, 2012’de Suriye’ye gittik, Türkiye’nin nasıl bir yanlış içinde olduğunu, yerinde delilleri ile gördük ve köşemizde yazdık. Hatta; terörle yatanın, terörle kalkacağını ve terörü kucağında bulacağını anlattık. Bugün yaşadıklarımız, bu yanlışların sonucudur. Açılımlar için de zamanında ikaz ettik; “Böyle yaparsanız, terörü şehirlere indirirsiniz” diye.
Bugün; ülkemizde gayri anayasal ve gayri hukuki fiili bir iktidar var. Bugüne kadar hep yanıldı, yanlış yaptı, aldatıldı ve kandırıldı ama bunlara rağmen; daha fazla ve sınırsız iktidar yetkisi istiyor. Ülkemiz hızla felakete sürükleniyor ve Millet can derdinde, birileri ise başkanlık derdinde.
Kime İnanıyorsunuz?
Keskin kuvvetler ayrılığı yoksa, kontrol ve denetleme mekanizmaları güçlü değilse; o sistem başkanlık değil, anayasalı diktatörlüktür. Meclis’e sunulan 21 maddelik Anayasa değişiklik teklifini inceledim; demokratik başkanlık sistemi için olmaz ise olmaz diyebileceğimiz kriterler yok. Bunun anlamı; Meclis’e sunulan teklif ile istenen diktatörlük rejimidir.
Biz; aldatılmadık, kandırılmadık ve yanılmadık. FETÖ’den IŞİD’e, ÖSO’dan PKK ve PYD’ye, açılımlardan Suriye ve Irak’a, Rusya’dan Mısır’a kadar söylediğimiz her şeyin doğru ve ülkemizin çıkarına ve güvenliğine olduğu görüldü. Soruyorum; şimdi siz kime inanıyorsunuz?
İLK KURŞUN