Söyleme dostuna. O da söyler kendi dostuna.
Bana söylenenleri ben de okurlarıma söylerim. Okurlar benim dostumdur. Bayram günü Ankara’dan biri polis örgütüne yakın, diğeri de “helal bankacılığa meraklı” iki dostum geldi. Bayramlaştık.
Kahveleri içtik.
Laf lafı açtı.
Ankara’dan çok ilginç, çamur çaylak; “inlerine giriş manzaraları” anlattılar. Polis teşkilatlarına yakın dostum, Bank Asya’da “ine giriş sırasında kulağına kurşun akıtmışları bile duyduklarında yerinden hoplatan” manzaralar çıktığını söyledi.
Şöyle olmuş:
Bank Asya’ya girilmiş.
Tek tek inceleme.
Bir de bakmışlar:
Polis isimleri.
Bir zamanlar Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın gururu, medarıiftiharı ve AKP’den milletvekili yaptığı eski milli futbolcu Hakan Şükür’ün izinden giden çok sayıda polis ismi bulmuşlar. Bu polisler, Hakan Şükür’ ün “Ben Bank Asya’ya para yatıracağım” dediği günlere rast gelen günlerde 25 bin liralarını getirip yatırmışlar.
* * *
Bu nasıl iş?
Devletin polisi olmuş.
El aklıyla hesap açıyor.
“Polisin aylığı belli, geldiği sınıf belli, hepsi yoksul çocukları, bir polis bir çırpıda 25 bin lirayı nereden bulur?” sorusunun cevabını akıl etmişler.
İne giriciler!
Hem iktidarlar.
Hem külyutmazlar.
Hem büyük dava adamı (!)
İnceleye inceleye sorunun cevabı bulunmuş: Bu polislerin sayısı 500’ün üzerindeymiş ve parayı da diğer finans kurumlarından kredi çekerek ya da anadan-dededen kalma evlerin kendilerine düşen hisselerini satarak bulmuşlar. Emniyet Genel Müdürlüğü’ne liste gitmiş. Şimdi Ankara’daki beklenti şu:
Bu polisler yandı.
Tek tek alınmışlardı.
Tek tek atılacaklar.
* * *
Bayramda misafirliğe gelen dostum; helal para bankacıları ile helal gıda işi olanların neler yaptığına meraklı olanı; “ine girişin yıldırım hızıyla sürdüğünü” ancak tarikat kapışmaları ile kayyum boğazlaşmalarını hortlattığını anlattı.
İsmi bende kalsın.
Bir holdinge el konmuş.
Patronu içeri almışlar.
Ama bu patrona bir suç bulmak lazım. Bunun için hep yapıldığı gibi el konulan holdinge bir kayyum heyeti atanmış. Kayyumlar holdingin içini araştırıp bir suç bulacaklar. Ancak bir değil, iki değil, üç değil “tam 5 kişilik bir kayyum heyeti” görevlendirilmiş.
Nerede çokluk!
Orada pasta kavgası!
Sen çok aldın, ben az aldım çekememezliği sonunda kayyumlar birbirine düşmüş; “inlerine gireceğiz…” kutsal davası tarikatlar kapışmasına” dönüşmüş, 5 kayyumdan kimileri, Kırıkkale’de etkin olan bir tarikata, diğerleri Konya’da güçlü başka tarikata mensupmuşlar.
* * *
İçine tarikat sinmiş kayyum kavgası, “inlerine gireceğiz idealini” aşmış! Kayyumlar mahkemelik olmuşlar. Ankara 5. Sulh Ceza Mahkemesi, Kırıkkaleli tarikata yakın kayyumların açtığı; “bunlarla değil kayyumluk yapmak, birlikte büyük aptes yapmaya bile gidilmez” davasını uzun uzun inceledikten sonra Konyalı tarikata mensup kayyumların kayyumluklarını iptal etmiş.
Haydi üst mahkemeye!
6. Sulh Ceza’ya!
6. Sulh Ceza da 5. Sulh Ceza’nın verdiği kararı iptal edince; ikiye ayrılan kayyum heyeti, “inlerine gereceğiz kutsal davasını unutup….” birbirlerini “FETÖ’cü diye suçlamaya” ağırlık vermişler. Kayyum maaşları da çok ballı; ayda 70 bin lira…
Bireysel ikbal.
Kişisel menfaat!
Ankara şimdi tam Bizans!
* * *
Bir de “Şanlıurfa ile Ankara hattında” yaşanan başka bir “inlerine gireceğiz manzarası…” var ki, çürümenin zirveye çıkmış resmidir: Şanlıurfa’da “sağlık sektöründe bir yolsuzluk-rüşvet soruşturması” başlayınca; Ankara’dan inlerine gireceğiz dava adamı (İ.Y), bir işadamını (H.S) arayıp, “polis listesinde senin de FETO’cü olarak adın geçiyor, 300 bin TL ver, seni bu listeden sildireyim” teklifi götürmüş. 150 bin TL’de anlaşmışlar. 150 bin TL bir çantada teslim edilirken, polis suçüstü yapmış. İ.Y yakalanmış.
İne girme manzaraları!
Ankara’da yay!
Yay geriliyor.
Çürüme derinde!