Katıldığı her şehit cenazesinde CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’na örgütlenmiş bir şekilde tepki gösteriliyor. Yuh çekiliyor, yumurta atılıyor, gönderdiği çelenk parçalanıyor. “Kurşun” atan bile var…
Peki, şehitler, Kılıçdaroğlu’nun uyguladığı politika yüzünden mi veriliyor?
Yoksa Tayyip Erdoğan’ın “Tabii bu çözüm süreci bunlar tarafından bir ihanetle değerlendirildi. Çözüm sürecini bunlar adeta Güneydoğu’da, kısmen Doğu’da kendileri için silâh stoklama süreci olarak değerlendirdiler. Çok ciddi bir silâh stoklaması yaptılar. Burada bu süreç içinde güvenlik güçlerimiz, tabii ‘herhangi bir çatışmaya, şuna buna girmeyelim’ dediler ama daha sonra anladık ki bu süreç içinde bunlar bunu yaptılar” diye itiraf ettiği gibi, şehitler verilmesinin sebebi, çözüm sürecinde, PKK’ya her türlü yığınak ve hazırlık yapması için zaman kazandırılması mıdır?
Kaldı ki “çözüm süreci”nde, güvenlik görevlilerine “örgütün hiçbir eylemine müdahale etmeyin” diye emir veren, verdiren siyasi iktidarın ta kendisidir!
***
PKK’yı bu kadar azdıran, iktidarın başlattığı çözüm süreciyse, şehitlerin hesabını Kemal Kılıçdaroğlu’ndan sormaya kalkışmak, nasıl bir mantığın ürünü olabilir?Bu saldırılar, cenazelerde, hesabın Erdoğan’dan veya bakanlardan sorulmasını önlemek için hedef saptırmak mantığının ürünü olabilir değil mi?
Bu yansıtma, bilinçaltı dürtülerle yapılamaz. Plânlama gerekir! Ali’nin suçunu Veli’ye yüklemek ancak şeytanın işi olabilir. Kılıçdaroğlu’na tepki göstermek için tutulan zavallılar işte böyle bir şeytanlığa hizmet etmektedir. Tabii bu iş için ne kadar para aldıkları da araştırılmalıdır. Çünkü bu kadar aptalca bir tepkiyi, ancak para uğruna her suçu işleyebilecek yapıdaki insanlar gösterebilir!
***
Gelelim asıl meseleye. Terörün arkasındaki güçlere…
Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın, “Türkiye’ye terörle mücadele konusunda zaaf yaratabilecek birtakım tavsiye ve telkinlerde bulunmak yerine, Avrupalı dostlarımızın terörle mücadele konusunda tavizsiz bir şekilde Türkiye’nin yanında durması gerekir” dedi.
Kalın, “Bize destek açıklaması yapan ama bölücü terör örgütünün Suriye’deki uzantısıyla iş tutmaya devam eden ABD’ye de bir çağrımız var: Gerçekten terörle mücadele konusunda samimiyseniz, Türkiye’nin yanındaysanız, bu örgütün şu veya bu koluyla, şu veya bu uzantısıyla ilişki kurmaktan artık vazgeçmeniz gerekir” dedi.
Başbakan Binali Yıldırım da “Sadece terör gruplarına karşı değil onların içeriden ve dışarıdan arkalarını sıvazlayan, destek veren bütün unsurlara da aynı şekilde tavizsiz gereken her şeyi yapacağız” sözü verdi!Bu arada Yıldırım, “Milletim şunu bilsin ki; Türkiye Cumhuriyeti Devleti güçlüdür, Türk milleti bir ve beraberdir. Asla ne milletimizi yıldırabilirler ne de bu büyük devleti hiçbir şekilde bu onurlu mücadeleden, bu istikbal mücadelesinden, istiklâl mücadelesinden geri döndürebilirler” diyerek birliğin adresini gösterdi!
Peki ama Türklüğü Anayasa’dan çıkarmak isteyenler, Türkiye Cumhuriyeti’nin temelleri ile kavga eden, Atatürk ve İnönü’ye “iki ayyaş” diyen, “Ne mutlu Türk’üm diyene” sözünü dağlara taşlara yazmayı ilkellik olarak gören, “Türk’üm, doğruyum”u ilkokullardan kaldıran, T.C.’yi bile tabelalardan silenler, tehcir edilen Ermenileri geri çağıranlar kimlerdi? Uzaylılar mı sahi?
***
Bir sorunun doğru algılanması çözümün yarısıdır! Terörün kaynağını bilirseniz, bunu dünyaya da ilân ederseniz çözümü de başlatmış olursunuz. Fakat nedense, Tayyip Erdoğan bu tür konularda sorumluluğu hep “üst akıl”a atıyor, ABD diyemiyor!
Üst akılsa kimin üst aklı? Hangi devletin istihbarat servisinin aklı? Ayrıca Türkiye’nin istihbarat servisinin; MİT’in kendi aklı yok mu?
yeniçağ