Yaşar Canca, “Şimdi savaş, dünyanın tapusunu ele geçirmek için sürüyor. Bunun için küresel güçlerin elindeki para kullanılıyor” dedi ve ekledi:
* Cumhuriyet döneminde, 1924 anayasasından itibaren 1937, 1945 ve 1956 yıllarında orman kanunları çıkarılarak boş ve sahipsiz bölgeler devlete mal edilmiştir. Bu durum 1961 ve 1982 anayasalarında da çok bağlayıcı hükümlerle korunmuştur. İşte bu yüzden “yeni anayasa” diye tutturuyorlar?
***
Peki ne diyor doğal kaynakları koruyan Anayasa’daki maddeler?
Madde 35: Herkes mülkiyet ve miras hakkına sahiptir. Bu haklar ancak kamu yararı amacıyla sınırlanabilir. Mülkiyet haklarının kullanılması kamu yararına aykırı olamaz.
Madde 43: Kıyılar devletin hükmü ve tasarrufu altındadır. Deniz, göl ve akarsu kıyıları ile deniz ve göllerin kıyılarını çevreleyen sahil şeritlerinden yararlanmada özellikle kamu yararı gözetilir.
Madde 168: Tabii servetler ve kaynaklar devletin hüküm ve tasarrufu altındadır. Bunların aranması ve işletilmesi hakkı devlete aittir. Devlet bu hakkını belli bir süre için, gerçek ve tüzel kişilere devredebilir.
Madde 169: Devlet ormanların korunması ve sahalarının genişletilmesi için gerekli kanunları koyar ve tedbirleri alır. Devlet ormanlarının mülkiyeti devrolunamaz. Devlet ormanları kanuna göre devletçe yönetilir ve işletilir. Bu ormanlar zaman aşımı ile mülk edinilemez ve kamu yararı dışında irtifa hakkına konu olamaz.”Yeni anayasa” adı altında ilk hedeflenen, bu maddeler olup, bu maddeler değişmedikçe emperyalizmin sömürge sisteminin, doğal kaynaklarımıza ulaşması zordur.
****
*Ülkemizdeki, doğal kaynaklar önce bir yerlere adreslenecek, sonra da Anayasa değişikliği ile birlikte işletenlere tapulanacak! İster “imtiyaz sözleşmesi” ister “üst kullanım hakkı” deyin, bir kere verin, bakalım bir daha alabilecek misiniz?
* İznik’teki Cargill şirketi, kiraladığı 20 hektar tarım arazisine sahip olmaya çalışıyor. Bunun için üç ABD Başkanı ülkemize geldiğinde masaya bu konuyu getirdi! Günümüzde en büyük savaş, bu sahibi belli olmayan alanlar için verilmektedir…
Egemen güçler, o bölgelerde kimin siyasi otorite olduğuna bakmaz, kaynakların kendilerine akıp akmadığına bakarlar.* Yeni Anayasa çalışmaları hep ideolojik düzeyde sürdürülüyor. Bu sayede gerçekler saklanıyor. Korkarım ki iktidar, bu tavizi vermiştir. Yoksa Anayasa dayatmasının başka bir anlamı yoktur.
* Orman alanlarında maden arama ruhsatı başta olmak üzere, şimdiden birçok yer ve amaç için ruhsatlar alınmaya başlanmıştır. Denizciliğimiz ise adeta engellenmektedir.
* Eğer bu değişiklikler planlandığı gibi gerçekleşirse gecekonduların yasalaşmasına benzer deniz ve göl kıyılarındaki tesisler, limanlar, turizm bölgeleri, hidro elektrik santrallerinin su toplama havzaları, şu anda kullananların olacaktır. Hatırlatmak isterim ki; 1854 Tanzimat Fermanı sonrasında daha önce kullanım için verilen araziler, birileri tarafından gerek gasp gerekse üst sahiplik hakkı nedeni ile tapulanmıştır. Aynı tehlike bizleri de beklemektedir.
* Günümüzde, dünyanın en güzel boğazlarından biri olan İstanbul Boğazı’nın iki yakasında halkın kullanabileceği ne kadar az bir yer kaldığına bir bakarsanız, ne demek istediğim daha iyi anlaşılır!
***
Yaşar Canca, bunları anlatırken, 1991 yılında gündeme getirdiğim; Chester imtiyazı ile Lozan sırasında Amerikalılara verilen, Doğu Karadeniz, Tunceli ve İstanbul-Bağdat demir yolunun sağında ve solundaki 20’şerden 40 kilometrelik şeritteki bütün maden arama imtiyazlarının da şimdi yerli şirketler üzerinden elde edilmek istendiğini söyledi ve “Doğu Karadeniz’de maden arama imtiyazı alanlara dikkat” dedi…
yeniçağ