Geçtiğimiz Pazar, Türkiye’de Anayasa değişikliği için Halk Oylaması yapıldı. Öncelikle şunu söylemek isterim ki; bu halk oylaması, öncesinde ve sonrasında yaşadıklarımız ile birlikte, tarihimize kara bir leke olarak geçecektir.
Çok partili siyasi tarihimiz, Halk Oylaması öncesinde yaşadığımız propaganda dönemi gibi bir kepazeliğe daha önce hiç tanıklık yapmadı. Sanırım bu propaganda dönemini, 19 Ağustos 1934’de Almanya’da tüm siyasi güçleri tek elde toplamak için yapılan referandumla kıyaslayabiliriz.
Evet Ver, Kurtul!
İstanbul, Ankara ve İzmir gibi büyük şehirlerde yaşayanlar, Anadolu’nun il ve ilçelerinde halkın “Evet”e yönelik olarak nasıl bir baskı, zulüm ve mezalim gördüğünü anlayamaz bile! Siyasi iktidar, valiler, kaymakamlar, belediye başkanları, yargı ve emniyet ile adeta halkın üzerine karabasan gibi çöküldü ve zorla “Evet” dedirtilmeye çalışıldı. Bu devlet mekanizması içinde, doğru yöneticiler tabii ki vardı! Ama onlar, bu zorbalık çölü içinde sadece birer vahaydılar.
“Evet” için medya ellerindeydi ve sabahtan akşama kadar halkı yalan bombardımanına tabi tutuyorlardı! “Hayır” için çalışanlara ise; her türlü engelleme, saldırı, tehdit, şantaj ve hakaret yapılıyordu. Anadolu şehirleri ve halkı, haram parayla finanse edilen, içeriği yalan ve dolan olan afiş, pankart ve elektronik görsellerle ses ve görüntü kirliliğine ve işkencesine mahkum ediliyor; “Evet” de ve kurtul kabulüne zorlanıyordu. Ayrıca insanların aşları ve işleri ile oynuyorlar, tehdit ediyorlar ve “Evet” derlerse iş vereceklerini söylüyorlardı!
AKP’nin Talebiyle Yok Sayılmıştır!
Herkesin gözünün önünde cereyan eden bu rezilliklere, bir de Halk Oylamasındaki hile, şaibe ve düzenbazlık ilave oldu. Yüksek Seçim Kurulu (YSK), 298 sayılı Seçim Kanununun 98. Maddesi gereğince, “Sandık Kurullarının mührünü taşımayan oylar geçersizdir” açık hükmüne rağmen; AKP’nin talebi ile bu hükmü “Yok” saymıştır.
Bu en basit evrensel anlamı ile; “Oyun başladıktan sonra kuralların değiştirilmesi”dir. Yani batıda “Hayır” oylarının yüksek çıkması üzerine; fazladan basılan ve çuval içinde bekletilen oylar devreye sokulmuş, mühürsüz olmasına rağmen YSK, oyları gayri kanuni olarak geçerli saymıştır. Bu olay, YSK’nın AKP’nin “Evet” operasyonunda aktif olarak görev aldığının açık delilidir.
En Az Yüzde 75 Alırdı!
Bu yaşananlar göstermiştir ki Halk Oylaması; adil olmayan, silahların eşitliği prensibini gözetmeyen bir ortamda, devlet gücünün namütenahi olarak “Evet” lehine kullanıldığı, “Hayır”dan caydırabilmek için faşizan baskının uygulandığı bir iklimde gerçekleşmiştir. Devleti yönetenlerden tarafsız olması gerekenler, tarafsız olmamış ve suç işlemişlerdir. Ayrıca; Anayasa değişikliğinin Meclis’te oylanması sırasında Anayasa ihlali de yapılmıştır.
Buna rağmen, Halk Oylamasının resmi olmayan sonuçlarına göre; Evet yüzde 51.41, Hayır ise yüzde 48,59 olarak tecelli etmiştir. Yani; seçmenlerimizin yarısı Anayasa değişikliğine “Evet”, diğer yarısı “Hayır” demiştir. Bu sonucun en büyük galibi; faşizan baskıya göğüs geren ve birleşen Türk Milleti’dir. Bu şartlar altında bir referandum, dünyanın herhangi bir ülkesinde yapılsaydı, “Evet” sonucu en az yüzde 75’ler seviyesinde olurdu.
Kurucu İrade Değiştirilemez!
Birileri çıkıyor; “Ne yaparsanız yapın, atı alan Üsküdar’ı geçti” diyor. Ama satın alınamayan, korkutulamayan ve sindirilemeyen Milletin yarısı, gerçekte yarısından da fazlası, atı çalanı ve iradesini araklayanı suçüstü yakalamıştır.
Dünyanın hiçbir yerinde ve tarihin hiçbir döneminde, “Kurucu İradenin” siyasi iktidarlar tarafından değiştirildiği görülmemiştir. Tarih, böyle bir olayı kaydetmemiştir. Devletlerin “Kurucu İradesi”, yalnızca savaşlar ve darbeler sonucunda değişmiştir.
Direnme Hakkı Doğurur
Anayasalar, toplumsal mutabakat metinleridir. Halk Oylamasında hile yapılmadığını kabul etsek bile, yarıdan bir fazlasının oyunu alarak “Ben yaptım, oldu” yaklaşımı ile “Atı alan Üsküdar’ı geçti” mantığı ile rejim değişikliği yapılamaz. Halk, “Kurucu İradeye” sahip çıktığını göstermiştir.
Anayasa ve yasalar, hepimiz için geçerlidir. “Devletin üst düzey yöneticisi Anayasayı ve yasaları ihlal edebilir ama sıradan halk uymak zorundadır” yaklaşımı yanlıştır ve halk için direnme hakkını doğurur.
Netice olarak; birliğe ve beraberliğe en çok ihtiyacımız olduğu bir zaman diliminde kişisel hırslar ve yanlış işler nedeniyle, halk karpuz gibi ikiye bölünmüştür. Enerjimizi, ülkemizin sorunlarını çözmek ve refahımızı arttırmak için kullanmamız gerekirken, boşa sarf ediyoruz ve birbirimizi tüketiyoruz. Bunun baş sorumlusu, siyasi iktidardır, aklını başına devşirmelidir!
İLK KURŞUN