Ben ve benim gibi düşünenler açıkça söylüyor, yazıyorduk: Türk Ordusu’nun geleneğinde darbecilik var. Bağımsızlık, bölünmez bütünlük, laiklik tehlikeye girerse orduda subaylar, darbe düşünürler. Bazı subaylar darbe düşünmüşler. Seminer yapmışlar. Ama sadece düşünmüşler. Darbe yapmak için bir tek zırhlı tank çalıştırılıp bir metre yürütülmemiş. Bir tek tüfeğin tetiğine bir parmak uzanmamış. Düşüncede kalmış. Düşünce suç değil, yargılanmaz.
Çok açıktı.
Kör olan görüyordu.
Pusu davasıydı.
Ordu çökertilecek, Türkiye’den bir “Kürdistan” çıkarılacaktı. Pusunun arkasında; “Ben bu davanın savcısıyım” diyenlerle onlara paralel durup “her istediğini alanlar” ve “üst akıl dedikleri” küresel güçlerin eli de vardı. Ordunun 275 seçkin subayının şerefiyle, onuruyla oynandı. Haysiyet cellatlığına dayanamayanlar kahırlarından hastalanıp öldü, 4 subay intihar etti, darbecilerin kasası dedikleri Kuddusi Okkır, parasız, borçlu olarak kanserden hayatını yitirdi. 9 yıl sonra yüksek yargı; “Darbe planı yok… Darbeye kalkışan kimse yok… Darbe örgütü de yok…” kararını verdi.
Bizler çok sevindik!
Ama…(!)
Yargıya güven tam çöktü.
* * *
Hakimin adı Hasan olur. Haluk olur. Halil olur. Önemli değil. Önemli olan yargı. Biz vatandaşlar hakimlerin adına, yaşına, boyuna, saç rengine değil yargıya bakarız.
Yargı adil mi?
Yargı bağımsız mı?
Yüksek yargı yani Yargıtay, daha önce “Darbe planı var… Darbeye kalkışan var… Darbe örgütü var…” sonucuna vararak 275 sanığın yarısına 2 kez ağırlaştırılmış ömür boyu hapis veren hakimlerin kararını onaylamıştı.
Batsın böyle adalet.
Diye yazmıştım.
Aynı Yargıtay, bu kez “Darbe planı yok…
Darbeye kalkışan kimse yok… Darbe örgütü de yok…” kararı verdi…
Sevindim.
Acı bir sevinç.
Yaşasın böyle adalet!
Diye yazamayacağım.
“Darbe örgütü var, darbe yapacaklardı” diyen de “darbe örgütü yok, darbe yapmayacaklardı” diyen de aynı Yargıtay.
Hakimler değişmiş olabilir.
Bunlardan; “darbe örgütü var” diyen Fransız, “darbe örgütü yok” diyen Japon yargıtayı değil. İkisi de Türk Yargıtayı… Şimdi gönül rahatlığı içinde bundan sonra Türkiye’de uydurulmuş belgeler, yalancı şahitler, iktidara yakın duran yargıçlar üzerinden “Yeni bir pusu davası daha yaşanmaz” diyebilir miyiz? Onur ve şerefleriyle oynanmasına dayanamadıkları için intihar eden dört subay ve kanserden ölen Kuddusi Okkır için adalet yerini buldu diye sevinebilir miyiz?
Yargı çökmüş durumda.
Sevinçler bizi aldatmasın!
Bazı yargıçlar, hukuk fakültelerinde kendilerine öğretilen hukuk bilgisi ve vicdanlarına göre değil siyasi görüşlerine göre karar veriyor. İktidar da kendine uygun karar alacak yargıcı koruyor, kolluyor, gözetiyor.
Batmış durumdayız!
SÖYLEŞİ
Bakan’ın gemici oğlu!
Ben kendi imkanlarımla “En yüksek gelir vergisini ödeyenler listesine” baktım. Denizcilik Bakanı Binali Yıldırım’ın gemiler ve şirketler sahibi oğlu ilk 100 listesinde yok, ilk 200 listesinde yok, ilk 500 listesinde yok. Yine kendi imkanlarımla “En yüksek kurumlar vergisini ödeyenler listesine” de baktım. Sayın Bakan’ın oğlu, kurumlar vergisi ilk 100 listesinde, ilk 200 listesinde, ilk 500 listesinde de yok. Acaba ben mi yanlış baktım? Çünkü sayın Bakan’ın oğlu diğer kardeşleriyle birlikte 14 yılda çok kazanmış olmalı ki
gemi sayısını 28’e, şirket sayısını 17’ye çıkarmış. Sayın Bakan halka açıklasın; çok kazanç varsa vergi niye yok? Maliye Bakanı da “Bakan oğulları vergi vermezler diye bir yazılı olmayan kanun varsa” halkı bu kanundan haberdar etsin.