Selçuk Erez… Tıp doktoru ve Cumhuriyet Gazetesi yazarı…
Erez, aynı zamanda İstanbul Tabip Odası Başkanı… Erez’in İstanbul Şubesi’nin başkanı olduğu tıp odaları bir araya gelerek Türk Tabipleri Birliği (TTB)’ni oluşturuyor.
Erez, geçtiğimiz günlerde PKK’nın yayın organı olan ve faaliyetlerine OHAL’de bile devam eden Dicle Haber Ajansı’na ilginç açıklamalarda bulundu. Erez, “Kürt halkının temsilcisi APO’dur. Barışa inanıyorsak, bir an evvel masa başına oturmalıyız” dedi. Konuyu haberleştiren Evrensel Gazetesi de, 9 Eylül 2016’da açlık grevlerine destek veren bir haber yayınladı.
İlginç olan Öcalan’a methiyeler düzenler arasında sadece İstanbul Tabip Odası Başkanı yoktu. Kamuoyunda yakından tanınan, sendikaların genel başkanları da ilginç açıklamalar yapıyordu.
KESK Eş Genel Başkanı Lami Özgen, “Aileler, avukatlar, milletvekilleri bir an önce adaya gitmeli. Öcalan’ın sağlık durumu ve savaşa karşı barış sürecindeki rolüne yönelik tutumu bir an önce hayata geçirilmelidir.”
DİSK Genel Başkanı Kani Beko ise, “Burada açlık grevinde hayatını ortaya koyan vekillerimizin benim bildiğim kadarıyla bu topraklarda barış isteği var. Buna herkesin ses vermesi gerekiyor. Daha sonra çok geç kalmış olabiliriz.”
Peki, KESK, DİSK ve TTB’nin bu açıklamalarından sonra ne oldu biliyor musunuz?
Her gün onlarca şehit verdiğimiz PKK’nın başı olan Öcalan’a, Bakanlık’tan özel izin çıkartılarak, bayramda ailesiyle görüşmesine imkan sağlandı.
Bu süreçte Öcalan’ın başka kimlerle görüştüğü hakkında ise bir bilgimiz bulunmuyor!
Öcalan’a methiyeler düzenlere, onun sağlığından endişe edenlere kamuoyundan herhangi bir tepki gelmedi, tek kişi hariç… Selçuk Erez’in başkanlığını yaptığı odadaki bazı hekimler ayaklandı, “Oda başkanının bu açıklamalarını kabul etmiyoruz” dediler.
Erez’i istifaya ve özür dilemeye çağıran hekimler, konuyu yargıya da taşıdılar, hakkında suç duyurusunda bulundular.
Ancak burada parantez açılması gereken en önemli durum Selçuk Erez ya da bir başkasının odanın başkanı olması, seçilmesi meselesi değil. Kurumun işleyişinde sorun var. Erez gidip yerine başka bir isim gelse de benzeri sorunların devam etme ihtimali de hayli yüksek. Çünkü TTB üst yönetiminin terörle araya mesafe koyabilmesi, bunu kurumsal anlamda uygulamaya koyması gerekiyor.
TTB’yi kim denetliyor?
TTB’ye dönecek olursak, Sağlık Bakanlığı tarafından denetlenen kamu kurumu niteliğinde bir sağlık kuruluşu olduğunu görüyoruz…
Türkiye’de doktorları temsil eden, tıp alanındaki faaliyetleri yürüten en etkin kuruluş.
Geçmiş dönemde sık sık Öcalan’ın sağlık durumundan endişe ettiklerini açıklayan TTB, HDP ile ortak hareket ediyor.
Ancak ne hikmetse yıllardır bu kurumla ilgili Sağlık Bakanlığı herhangi bir denetim yapmıyor. Gerçi yapsa da nasıl bir sonuç alınır o da ayrı bir konu!
Tabip odalarının yönetimleri hekimlerin oylarıyla şekilleniyor. Oda seçimlerine hekimlerin çoğu ilgi göstermiyor. Örneğin İstanbul’da sadece %10’luk bir katılımla oda başkanı seçilebiliyor.
Anlaşılan seçimlere katılmayan doktorlarımızın, oda yönetimlerinin PKK’ya methiyeler düzmeleriyle de pek bir ilgileri yok!
PKK’nın sistematik olarak kadrolaştığı kurumların, fakültelerin denetlenmesi gerekiyor.
Türkiye’nin birçok tıp fakültesine yasa dışı yollardan yerleşen PKK’lılar, rahatlıkla mezun olup, hiçbir güvenlik soruşturmasına tabi tutulmadan, devlet kadrolarına yerleşebiliyorlar.
Dahası, Van’daki örnekte olduğu gibi Mehmetçiği zehirlemeye bile kalkıyorlar. Van’daki askeri zehirleme girişimi tesadüf eseri ortaya çıkarıldı.
Daha ortaya çıkmamış, sebebi meçhul ne ölümler yaşadık bilemiyoruz bile…
İşte bu bakımdan asker hastanelerinin Türkiye gibi bir ülkede stratejik bir önemi var. Buraların “FETÖ var” denilerek kapatılması, sivilleştirilmesi bir çözüm değil.
Hukuk devletini arıyoruz, lütfen gören olursa haber versin: “Terör örgütlerine ve onların destekleyicilerine göz yummak hiçbir devlette meşru değildir.”
İŞTE O HABERLER:
yeniçağ