18 Mart… Çanakkale boğazını geçmeye çalışan müttefik donanması kıyılarımızı dövüyordu, şarapnel çarptı, Mecidiye tabyasındaki vinç parçalandı, Türk topçusu çaresiz kalmıştı, ki, hızır gibi yetişti, Seyit onbaşıya çekil sen şöyle kenara dedi, 215 kiloluk mermiyi sırtladı, topun kundağına yerleştirdi, Ocean zırhlısını batırdı.
*
Anzakları Conkbayırı’nda durdurmuştu, İngilizler Suvla körfezine çıkarma yaptığında Anafartalar mevkiindeydi, Liman von Sanders’e çekil sen şöyle kenara dedi, Çanakkale savaşının kaderini değiştirdi, Lloyd George “insanlık tarihi yüzyılda bir dahi yetiştiriyor, talihsizliğimize bakın ki asrın lideri Türklere denk geldi” dedi.
*
19 Mayıs… İstanbul zaten işgal altındaydı, İzmir de işgal edilince, Anadolu’da milli mücadele başlatmaya karar verdi, İsmail Hakkı kaptana çekil sen şöyle kenara dedi, Bandırma vapurunun dümenine geçti, Karadeniz’e açılırken, Refet Bele’ye dürbünü getir diye emir verdi, kuzey ormanlarına baktı, Hüsrev Gerede’ye döndü, memleketi kurtarınca hatırlatın buraya bi köprü dikeyim dedi, Samsun’a çıktı.
*
23 Nisan… Heyet-i temsiliyenin başkanı olarak, meclis-i mebusanın Ankara’da toplanmasını istiyordu, ancak, Amerikan elçileri Eric Edelman’la Morton Abramowitz buna karşı çıkıyordu. Kazım Karabekir’le Ali Fuat Cebesoy’a çekilin siz şöyle kenara dedi, heyet-i muhtariye’yi topladı ve TBMM’yi kurdu.
*
30 Ağustos… Başkomutanlık çadırı Şuhut yakınlarındaki Kocatepe’deydi, büyük taarruzun ayrıntıları gözden geçiriliyordu, Afyon’un güneyinden Dumlupınar yönüne baskın şeklinde başlayacaklar, cephe gerisini süvarilerle salam gibi dilim dilim keserek, göğüs göğüse meydan savaşına zorlayacaklardı, kader ağlarını örüyor, Türk milleti kurtuluşunu, topçularımız ateş emrini bekliyordu. Uzuuun uzun incelediği haritadan başını kaldırdı, Fevzi Çakmak’a çekil sen şöyle kenara dedi, o keskin gözleriyle kurmaylarına bakarak, “ilk hedefiniz Akdeniz, beyaz deniz, yani white sea olarak adlandırılır” dedi. Fahrettin Altay’ın süvarileri Rusya’ya saldırmak üzere yola çıktı. Neyse ki, Yakup Şevki paşanın Marmarisli bi emir eri vardı, çocuk İngilizce biliyordu, Fahrettin Altay’ı Bolu’da yakalayıp, zorla ikna ettiler, İzmir’e yönlendirdiler.
*
9 Eylül… Güneş kavuniçi renkli top olmuş, trajik yangının küllerinden doğan İzmir’in ufuk çizgisinde körfeze iniyordu, aheste aheste… Kadehin dibine vurma vaktiydi. Kordon’da Naim Palas’ın cumbasında oturuyordu. Önünde leblebi vardı. Garson çocuk Rum’du, korkudan tir tir titriyordu. Şefkatli ses tonuyla çağırdı, vre Dimitri dedi, gel bakayım… Çocuk yaklaştı. Sizin Kosti dedi, işgal sırasında kasıla kasıla İzmir’e gelen Yunan kralı Konstantin’i kastederek, sizin Kosti geldi mi buraya? Geldi… Oturdu mu bu cumbaya? Oturdu… Güneş böyle usul usul batarken ayran içti mi? İçmedi… E sormadın mı be çocuk, niye almaya kalkmış İzmir’i!
*
İsviçre’nin Lozan şehrinde, Leman gölü kıyısında Beau-Rivage Palace’da toplanmışlardı, İsmet İnönü’ye çekil sen şöyle kenara dedi, Türkiye’nin tapu senedi manasına gelen antlaşmayı imzaladı.
*
29 Ekim… “Benim naçiz vücudum elbet bir gün toprak olacaktır, fakat, Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidar kalacaktır” diyen Mustafa Kemal’e çekil sen şöyle kenara dedi, cumhuriyeti ilan etti.
*
E haklı olarak…
“Benim gitmem demek, devletin yıkılması demektir” dedi.