Rahmi Turan aktarıyor:
CHP Trabzon Milletvekili Haluk Pekşen, THY ile yaptığı yurt dışı uçuşunda hostesten Sözcü ve Cumhuriyet gazetelerini istiyor.
Cevap tanıdık:
“İki gazete de yok!”
Neden yok?
YENİÇAĞ neden yoksa ondan yok!
***
Pekşen, Başbakan Binali Yıldırım’ın cevap vermesi istemiyle TBMM Başkanlığı’na verdiği önergede haklı olarak soruyor:
“Meydanlarda sürekli kardeşlik, birlik, dayanışma vurgusu yapılmasına rağmen, demokrasinin çok önemli bir dayanağı olan medyaya yönelik yapılan ayrımcılık neden devam etmektedir?”
Geçmişte farklı partilerden çok sayıda milletvekili YENİÇAĞ için de sormuştu benzeri soruları;
Ölçü ne?
“Yenikapı ruhu” söylemi “muhalifleri ötekileştirmeye” engel olduğundan artık ellerinde her nevi “ambargo”yu itinayla meşrulaştırabilecekleri tek yaftaları var;
“FETÖ’cü” diyorlar!
İyi de, aynı gazeteleri “Ergenekoncu” diye boğmaya çalışıyordunuz düne kadar;
Nasıl olacak?
***
“Anayasa, halkın özgür biçimde haber almasına ve haber, düşünce ve kanaatlere serbestçe ulaşmasına hükmetmesine rağmen halen THY uçaklarında SÖZCÜ ve Cumhuriyet gibi gazetelerin dağıtılmaması, kamu ilanları verilmemesi çok ciddi bir Anayasal hak ihlalidir” diyor Haluk Pekşen.
Doğru.
Yanlış olan siyasilerin de, medyanın da bu tip “hak ihlalleri”ne -HÂLÂ- ironik biçimde iktidarla aynı yöntemle, yani “kendilerinden varsaydıkları” üzerinden tepki geliştiriyor olmaları! “Adalet”i “kendilerinden varsaydıkları” haksızlığa uğradığında hatırlamaları… Ancak o zaman bu eşitsizlik için mücadele ihtiyacı duymaları… Bunun bir “döngü” olduğunu; zulmün bumerang etkisini unutmaları…
***
Ortada sabit bir suç varsa istenilen kurum suçlansın; kanun uyarınca gerekli müeyyideyi uygulayın ve fakat “rahatsızlık yaratan” tondaki muhalefeti susturmak üzere suç icat etmek nedir? “Demokrasinin dördüncü kuvveti”, “darbeyi engelleyen süper kahraman” olma iddiasında bulunup da böyle antidemokratik bir uygulamaya seyirci kalmak nedir?
Bugün Sözcü’nün feryadı karşısında kör-sağır-dilsiz olan gazeteler dün miting meydanlarında uğradıkları hakaretleri, haklarındaki boykot çağrılarını, kimi siyasilerin az sonra adam dövecekmiş gibi gömlek kollarını sıyırıp da avaz avaz savurduğu tehditleri unutmuş gözüküyorlar…
15 Temmuz gecesi depreşen aşkınızın ebed müddet süreceğinin garantisi mi var?
Zaman zaman aynı hataya düşen -Sözcü dahil- bütün yazılı ve görsel medya organlarına sesleniyorum:
Gerçek tektir; yandaşı, kandaşı, candaşı olmaz!
Sağı, solu olmaz!
Devrimcisi, ülkücüsü, sosyalisti, muhafazakarı, demokratı vs. olmaz!
Ali’ye başka, Veli’ye başka olmaz!
Hukuksuzluk Mustafa Balbay maruz kaldığında da hukuksuzluktur, Nedim Şener maruz kaldığında da hukuksuzluktur, Soner Yalçın maruz kaldığında da hukuksuzluktur, Müyesser Yıldız maruz kaldığında da hukuksuzluktur ve Mümtaz’er Türköne, Mehmet Baransu -bile- maruz kaldığında da hukuksuzluktur!
Haksızlık Hürriyet maruz kaldığında da haksızlıktır, Cumhuriyet maruz kaldığında da haksızlıktır, Evrensel maruz kaldığında da haksızlıktır, Milli Gazete maruz kaldığında da, Aydınlık maruz kaldığında da, Sabah maruz kaldığında da, Yeniçağ maruz kaldığında da haksızlıktır!
Bir gazeteye uygulanan ambargoya kıyamet koparıp ötekine uygulanana sinek vızıltısı kadar bile ses çıkaramayan bir sektörün başına ne gelirse mübahtır!
***
Koca koca profesörler, hukukçular, bürokratların “FETÖ” diye tanımlanan yapı bünyesinde “evlilik imamı” olarak görev almasını “Zuhal Topal’lığa, Esra Erol’luğa soyunmuşlar” diye tanımladı İsmail Küçükkaya; daha iyi benzetme yapılamazdı!
***
Büyük Türkiye “gömü”sü
İnanmak kabiliyetimizi kaybedeli çok oldu ama ümitvar bir cümle duyunca da heyecanlanmadan alamıyoruz kendimizi;
İnansak mı acaba?
Başbakan Binali Yıldırım’ın, terörle mücadele kapsamında Güneydoğu Anadolu için açıkladığı istihdam, yatırım, üretim teşvik paketi mesela; inanmayı çok istedim kendi adıma…
Hani “Gömü mü buldular” diye sorulabilme ihtimaline karşılık olarak “Kaynak Türkiye” dedi ya…
“Oh” dedim…
Dilerim, Türkiye’nin kaynakları yerli ve millî üretime tahsis edildiğinde “gömü” değerinde bir yeryüzü parçasına dönüşebileceğini fark etmişlerdir, ona buna pazarlamak yerine kıymetini bilip sahip çıkmak gerektiğini idrak etmişlerdir sahiden de…