Bilirkişilik Kanun Tasarısı üzerinde konuşan Adalet Bakanı Bekir Bozdağ, “Bilirkişilikle ilgili dosyaların, müthiş bir tekel oluşturduğunu görüyoruz. Bazı ellerde toplanıyor, ondan sonra bilirkişilik üzerinden servetler de ediniliyor. Çok da kokular geliyor bu alandan. Bu kokuları ortadan kaldıracak mekanizmalara da bizim ihtiyacımız var. Şimdi, benim elimde 2015 yılında en fazla bilirkişilik dosyası kendilerine havale edilen 20 bilirkişinin ismi var. Bir kişiye 3 bin 797 dosya gönderilmiş bir yılda. Tatil yapmasa, uyumasa, her gün bir dosya çıkarsa 365 dosya yapar. Öte yandan, ikinci kişiye 3 bin 604 dosya; bir diğerine 2 bin 903 dosya; bir diğerine 2 bin 213 dosya gönderilmiş. En az dosya giden kişiye, 20. sıradaki kişiye bin 424 dosya gönderilmiş. Burada, dağılımda bir adalet yok. Mahkeme heyeti değişince bilirkişiler de değişiyor. Şimdi, burada objektif bir sistem kuracağız. Hâkimlerin kafasına göre beğendiklerini bilirkişi atadığı bir sistem değil, UYAP’ta olduğu gibi otomatik bir mekanizma burada kurulacak. Özel kanunlar gereği şu anda bilirkişilik yapan şirketlerin tamamını da bu kanunun öngördüğü esas ve usullere uymaya mecbur ediyoruz, sistemin içine alıyoruz” dedi.
***
Başka hiçbir veriye bakmadan, sadece “bilirkişi”liği esas alırsak Türkiye’de sistemin nasıl çürüdüğünü Bekir Bozdağ’ın verdiği bu bilgilerden görebiliriz.
Yılar önce yeni mezun bir hukukçuyken, aksaçlı ve zengin bir kişi ile tanışmıştım. Söz mesleklere gelince “bilirkişi” olduğunu söylemişti. Bilirkişiliği öyle benimsemişti ki artık asıl mesleğini söylemeyi aklına bile getirmiyordu.
Mahkemeler, neden bilirkişiliği, zenginleşme aracı haline getirir, bunun sebebi açık değil mi?
Üstelik bazı hâkimler, hukuk tartışmaları konusunda bile bilirkişi ataması yapıyor. Oysa o hukuki tartışmayı çözümlemek, uygulamacı olarak kendisinin görevi…
***
Tam bu konuyu yazmaya başlamışken Yrd. Doç. Dr. Emir Kaya imzalı bir mesaj aldım.
Meğer Kaya ve ekibi “Türkiye’de Hukuk Zihniyeti” başlıklı proje kapsamında bir anket düzenlemiş.
21 Şubat-31 Mart 2016 tarihleri arasında 4170 katılımcı ile gerçekleştirilen anket sonuçlarına göre Türkiye’de;
* Hukuk sistemi %35 oranında adalet üretmektedir.
* “Adamına göre muamele” %85 oranındadır.
* Kamu kurumları %37 oranında güvenilirdir.
* Genel olarak insanlar %40 oranında adildir.
* Ortak adalet anlayışı %37 oranında yerleşmiştir.
* Toplumsal kamplaşmalar hukuku %78 oranında bozmaktadır.
* Hukukun toplumdaki karşılığı %33’tür.
* Güven hissi %38 düzeyindedir.
* Ayrımcılığa uğrama kaygısı %81 düzeyindedir.
* Genel hukuki memnuniyet %33’tür.
***
Hukuk fakültesi öğrencileri;
* İş bulmak için liyakati %87 oranında yetersiz bulmaktadır.
* Güçlü sosyal bağlantıları %76 oranında yeterli bulmaktadır.
* Hukuk hakkında %16 oranında pozitif düşünceler içindedir.
Hukuk fakültesi öğretim elemanları;
* %52 oranında kariyerin ilerlemesini, %33 oranında maddi geliri, %5 oranında araştırma faaliyetlerini ve %4 oranında öğretim faaliyetlerini önemsediklerini belirtmektedir.
Avukatlar;
* Hakim ve savcıları %36 oranında adil bulmaktadır.
* Hukuk pratiğinin fakültede anlatılanlardan %76 oranında farklı olduğu kanaatindedir.
* Müvekkillerinin %87 oranında davayı kazanmayı, %11 oranında adaleti önemsediğini düşünmektedir.
* Hakim ve savcılar için sosyal statünün %54, kariyerin %19, konforun %19, hakkaniyetin ise %3 oranında vazgeçilmez olduğunu düşünmektedir.
Hakim*Savcılar;
* Avukatları %39 oranında dürüst bulmaktadır.
* Yargı yönetimini %46 oranında adil bulmaktadır.
* Hukuk sisteminin adaleti sağlamaya %56 oranında izin verdiği kanaatindedir.
* Avukatların %80 oranında para kazanmayı, %11 oranında davayı kazanmayı, %6 oranında imajlarını ve %1 oranında adaletin tesisini önemsediği kanaatindedir.
***
Sonuç olarak Kaya diyor ki “Siyasi ve ideolojik eğilimlerin ötesinde, ülkece aynı sorun havuzunda yüzmekteyiz. Sadece bugün değil, 15 Temmuz öncesinde de toplumsal psikolojinin adaletin tesisine uygun olmadığı, sonuçlardan açıkça görülmektedir. Çatışmalarımızı azaltarak ortaklık duyguları içinde ülkemizde bir zihniyet dönüşümü için çabalamamız gerektiği anlaşılmaktadır.”
yeniçağ