Terör örgütü PKK ile mücadelede 1990’lı yıllarda kazanılan başarının 2002 yılından sonra AKP iktidarı sayesinde nerelere getirildiğini acı bedeller ödeyerek görüyoruz.
Son süreçte meskûn mahal operasyonları ile kazanılan yeni başarılarda yine ileride benzer tuzaklara düşmemek adına sağlıklı ve ilmi analizler yapmanın kaçınılmaz şart olduğunu düşünüyorum. ADSIZ’ın devamlı takipçileri bilirler ki; AKP saltanatının çözüm/çözülme süreci ardından yaptığı makas değişikliğinde samimi olduğuna asla inanmıyorum. Ve de danışıklı dövüşün farklı bir metotla devam ettiği kanaatini hâlâ taşıyanlardanım.
Bölgede, kahpe bölücülerle, sıcak çatışma alanlarında mücadele eden kahraman güvenlik güçlerimizle, terör bölgesindeki gelişmeleri yakından takip eden uzman isimlerle devamlı görüşüyorum. O sebeple “terör örgütü temizlendi” açıklamalarını ihtiyatla yaklaşıyorum. Ve şu soruyu gündemde tutmakta fayda var diyorum;
PKK, şehir savaşları ile az maliyetle çok büyük kazanımlar elde etmiş olabilir mi?..
Terör örgütü, tahmin ettiğinden daha fazla mensubunu kaybetti ama bu kayıplar örgüt için göze alınabilir kayıplardı. Çünkü, büyük kısmı, kırsal alanda kısa süreli eğitim alan ve çözüm surecinde taş atan çocuktan, keleş kullanan YPS mensubu aşamasına geçmiş örgüt mensuplarından oluşuyordu. 90’lı yıllardaki terörle mücadelede zorunlu köy boşaltmalarının, AKP zihniyetinin malum ittifaklarıyla devletin aleyhine nasıl döndüğünü hep birlikte gördük. “Çözüm süreci”nin dayanak noktaları ve söylemlerini asla hafızalarımızdan çıkarmamalıyız. Meskûn mahal operasyonları sonucunda operasyonların tamamlandığı il ve ilçelerde tablo ortada. Yani, -başkanlık kamuflajlı- topraklarımızda Kürdistan kurulmaması için her zamankinden daha da uyanık olmaz zorundayız. Askeri temizliğin mutlaka sağlıklı en önemlisi namuslu sosyal proje ve politikalarla desteklenmesi lazım.
Diğer yandan, Şırnak, Sur, Nusaybin, Cizre ve diğer şehir merkezlerinde düzenli ordu ile çatışmadan başarı ile çıkamayacaklarını, 40 yıldır savaşan örgüt elbette çok iyi biliyordu. Sonucun yüzlerce örgüt mensubunun ölümü olacağını mutlaka hesapladılar. Öcalan, Kürt Siyasi Hareketi ve PKK, öncelikle kırsaldaki silahlı güce, sonrasında da halk desteğine bunun sonucu olarak da uluslararası desteğe güveniyor. Bugüne kadar bölgede halkı acımasızca ezerek yanlarında tuttular. Devletin orada gerçek varlığını hissettirmesini başlamasıyla durum değişti. Midyat’ta emniyet müdürlüğüne düzenlenen kanlı saldırının ardından oluşan vatandaş tepkisi fotoğrafları, en somut belgeydi.
PKK, güç ve korku kaynağı olmaktan vazgeçer mi?.. Hayır!.. Ancak, TSK’nın yoğun çalışmaları ile çok sayıda örgüt mensubunun bir araya gelmesi mümkün olamıyor. O yüzden örgüt de daha az elemanın gerektiği mayınlı ve bombalı saldırılara ağırlık vermiş durumda.
Terör örgütü Türkiye’de bu oyunları oynarken asıl hedefinin Suriye’de alan hâkimiyetini genişletmek olduğu gözden kaçmamalı. Uluslararası destekle Suriye Kürdistan’ının sınırları her geçen gün genişliyor ve Türkiye de çözüm sürecinin meyvesi, şehir savaşları ve bombalı saldırılarla uğraşıyor. Son dönem yaşanan olayların Doğu ile Batı arasındaki duygusal kopuşu daha da körüklemeye yönelik olduğu ortada.
Bu tespitlerin ardından, -adı ve rütbesi bende saklı- bölgede bir güvenlik mensubundan aldığım mektuptan özet bir bölüm paylaşacağım. Çünkü yukarıdaki satırlarda dikkat çekmek istediğim tehlikeleri destekliyor.”Operasyon sonrasında pek çok iş yapılması lazımdı, yapılmaya da başlandı. Biz çalışmaların temposundan pek memnun değiliz. Zira güvenlik açısından öncelikli işler pek beklediğimiz hızda ilerlemiyor. Şu ana kadar geçen süre zarfında artık bende bir kanaat oluştu. Hükümet teröre karşı çok net ve kararlı açıklamalar yapmasına rağmen aslında yapılan iş en basit tabirle seçim yatırımı gibi görünüyor. Hani eskiden oy için kömür, makarna filan dağıtılırdı, işte burada yapılan işin özeti bu seviyede.
İŞKUR işçi alımları, bekçi alımları, hasarlı binalar için ödeme yapılması, güvenlik kapsamında verilen ihaleler gibi ana konuların tamamının ortak noktası doğal olarak para. Şu ana kadar yapılanlara bakıldığında bu işlerde güvenlik kaygısından ziyade oy avcılığı daha ön planda desem yanlış olmaz. Vatandaşa para dağıtarak safını değiştirmesi hedefleniyor. Bu noktada ana hedef, safı başka olanlar olduğu için çok basit tabirle ne idüğü belli bir sürü …’e para saçılıyor. Siyasilerin izlediği politika çok basit tabirle budur.
Bu noktada devlet yanlısı olup, artık bizim yüzümüz gülecek diye bekleyen bir avuç vatandaş ise tamamen mağdur oluyor. Siyasilerin görünürdeki politikası bölgede yaraları sarmak ama esas derdi örgüt yanlılarını (oylarını..!!) en kısa sürede kendi saflarına çekmek..!! Oylarını parayla satın almayı hedefliyorlar. Kısacası burada para dağıtarak oy toplanıyor, hedef en kısa sürede mümkün olduğu kadar oyu satın almak. Manzara bu.
“Sonuçta kazanan; seçim kazanan saray, Kürdistan’ın kurulmasını isteyen uluslararası güçler ve PKK, kaybedeni ise Türk-Kürt kardeşliği ve Türkiye mi olacak?Millet iradesinin bir an önce karar vermesi lazım!..
yeniçağ