Başbakan Ahmet Davutoğlu, dün nihayet Karaman’daki iğrenç tecavüzlerle ilgili konuştu.
Konuştu konuşmasına da… İnsana, “Keşke hiç konuşmasaydı” dedirtmeyi de başardı!
Çünkü Başbakan olarak yetkilerinin sınırını aştı.
Güçler ayrılığı ilkesini ayaklar altına aldı.
Kendisini “mahkeme”nin yerine koydu ve “Söz veriyorum, o cani gün yüzü görmeyecek” dedi.
***
İyi de Başbakan’ın başında olduğu “yürütme organı”nın görevi, olay olup bittikten sonra “ceza vermek” değil ki?
Bu, savcıların ve hakimlerin işi!
Ne yani; Ahmet Bey şimdi hakimi kaldırıp onun koltuğuna kendisi mi oturacak?
Yoksa, siyasi yetkisini kullanıp, mahkeme üzerinde baskı mı kuracak?
Bunların hepsi yanlış…
Doğru olan tek şey, bu saatten sonra yargılamaya asla karışmaması…
Mahkemeyi etkileyecek bu tür sözler etmemesi…
***
Onun görevi, o tecavüzleri önlemekti…
Çocuklarımızın beyinlerinin yıkandığı o evleri hiç açtırmamaktı…
Açanları yakalatıp evleri kapatmaktı…
Beyefendi bunların hiçbirini yapmadı.
Onun ve kendisinden önceki Başbakan’ın döneminde ülke, “kaçak din eğitimi veren binlerce ev”le doldu, çocuklarımız her türlü tehlikeye hedef haline getirildi.
***
Peki; onlar ne yaptı?
Oturup seyrettiler!
Hatta bu yasadışı işleri yapan Ensar isimli vakfı sık sık takdir edip onurlandırdılar.
Davutoğlu şimdi kalkmış, “Söz veriyorum o cani gün yüzü görmeyecek” diyor.
İyi de geçmiş olsun Ahmet Bey…
Bu saatten sonra sana söylenecek tek sözümüz var:
“Sana ne!”
Çünkü söz sırası artık mahkemede…
Zaten ülkedeki her şeyi bozdunuz; bir de güçler ayrılığı ilkesini ayaklar altına alma!
Ha… Gücün yetiyorsa; memleketin dört bir yanında faaliyet gösteren bu “evler”i kapat!
Yani; sinekle uğraşma, bataklığı kurut…
Yapamıyor musun?
O zaman kır bacağını otur ve mahkemenin kararını bekle!
GÜNÜN SORUSU
Sorum size… Yukarıdaki fotoğrafta polisin yere yatırıp etkisiz hale getirdiği genç kim?
a.) Canlı bomba…
b.) Sur’da askerimizi ve polisimizi şehit eden keskin nişancı…
c.) Suikast düzenleme hazırlığındaki bir silahlı militan…
d.) Çocuk tacizlerini ve Ensar Vakfı’nı protesto eden tertemiz bir üniversite öğrencisi…
BİZİMLE DE BULUŞUR MU?
Cumhurbaşkanı, konuşmak için kendisine sürekli “ortam” yaratıyor…
Bunun için…
Gençlerle buluşuyor.
Muhtarlarla buluşuyor.
Kadınlarla buluşuyor.
Şehit yakınlarıyla ve gazilerle buluşuyor.
Sözüm ona “aydın”larla buluşuyor.
Bu buluşmaların tamamında da “günlük siyaset” yapıyor.
Davetliler MİT soruşturmasından geçiriliyor! Muhalif olmamalarına, Erdoğan’ı “ters köşe”ye yatıracak soru sormamalarına özen gösteriliyor.
Eğer söz konusu “buluşma” televizyondan canlı yayınlanacaksa, bazı vatandaşların ellerine “soru” yazılı kağıtlar tutuşturuluyor!
***
Ah; keşke, Cumhurbaşkanı bir de “yandaş olmayan gazetecilerle buluşma günü” icat etse de bizi de çağırsa…
Ben de eteğimdeki tüm taşları mesleki etik sınırları içinde döksem!
Kızmadan, sinirlenmeden, bağırıp çağırmadan hepsini yanıtlasa…
Hadi; Recep Tayyip Bey…
Yandaşlar kadar, biz yandaş olmayan gazeteciler de bu ülkenin vatandaşıyız…
Bizimle de buluşsanıza!
156+270!
Abdullah Gül’e sormaya devam ediyoruz. Söz sırası Altay Yücel’de… Sizin de Abdullah Gül’e söyleyecekleriniz varsa mustafa0mutlu@gmail.com adresine gönderebilirsiniz:
“Sayın Mustafa Mutlu,
Abdullah Gül konusunda 156+269 yazı yazıldı. Bu kadar süre geçmesine karşılık hâlâ tık yok. Kafama takıldı. Sakın vefat etmiş olmasın? Bir araştırsanız da vefat eden kişinin arkasından boş yere yazıp konuşmasak.
Bir sözüm de Abdullah Gül’e:
Yaşıyorsanız lütfen bir ses verin.”
GÜNÜN İSYANI
Ekonomi dergilerinin düzenlediği Uludağ Ekonomi Zirvesi’nde konuşan Başbakan Yardımcısı Mehmet Şimşek, vatandaşa tasarruf çağrısında bulunmuş… İsyanım kendisine:
Uyguladığınız politikalar yüzünden vatandaşta zaten harcayacak para kalmadı. Yüreğiniz yetiyorsa aynı çağrıyı sadece geçen yıl örtülü ödenekten 1,7 milyar lira harcayan Cumhurbaşkanı ile Başbakan’a yapsanıza!
Aydınlık