“CEKETLER”VE…
“YALAKALAR”…
Tüm yazılarımda…
Zaman zaman…
Hatırlatırım…
“Ben lafı havaya söylerim, laf havada asılı kalsın”…
“Havada asılı duran lafı, kim alıp cebine koyarsa koysun”derim…
“ŞAHİN ZANNETTİK.BÖCÜK ÇIKTI” yazımız da böyle bir yazıydı…
Yazdık, havaya söyledik…
Laf havada asılı dururken, birileri almış cebine koymuş…
Bizim laflar hep havada asılı duracak değiller ya…
Mutlaka, birileri de havada asılı duran laflarımızı alıp, ceplerine koyacak…
Ammaaaa…
Laflarımızı alıp ceplerine koyanlar…
Kızmayacak…
Kızgınlıklarını belli etmeyecek…
Suçu kendilerinde arayacaklar…
Bizi, “bazı şeylerle”tehdit etmeyecekler…
Olayları değerlendirirlerken,kendi hatalarını görecekler…
Kalleşlikleri, aymazlıkları, madrabazlıkları ve sahtekarlıkları…
Herkesin ve her kesimin, gözlemlediğini…
Hiç kimsenin yaptığının, yanına kar kalmayacağını da…
Anlayacak ve bilecekler..
Hiç bir tehtide aldırmam…
Hiç bir tehtide papuç bırakmam…
Tehtid bana vız gelir tırıs gider…
Ulu Allah’dan (cc) başka hiç bir şeyden de korkmam…
Çünki…
Ben ölüyüm…
Ölüüüüüüü…
Tek bir “domino taşının”yıkılmasını bekleyen ölü…
Bilmeyenlere duyrulur…
Gelelim bu günkü yazımıza…
CEKETLER VE…
YALAKALAR…
4 Ekim Salı günü bir yazı okudum,yerel gazetelerin birinde…
Birileri “ağacı mı taşlamış”????
Yoksa…
“Hizmetleri hazmedemeyenler, eleştirip, kendilerine önem verdirmeye mi çalışıyorlar”mış?…
“Yine bir kaç çatlak ses ortalığı bulandırmak için,aslı astarı olmayan dedikodulara mı başla”mış???…
Her neyse…
Tuhaf bir demeçti…
Sovyet ihtilalini de anlatan “Doktor Jivago”filminde…
Söylenen bir repliği hatırlattı bana…
“Susturun şu çatlak sesleri,müziğin ahengini bozuyor” diyordu, Komorovski denen ahmak…
“Susturun şu çatlak sesleri müziğin ahengini bozuyor”…
“Doktor Jivago” bir filmdi amma…
Çok ibret alınması gereken bir filmdi…
Anlamak için tek şart…
Ahmak olmamak…
5 Ekim Salı günü bir yazı daha okudum,aynı gazetede…
İçim sızladı…
Cümleler içinde saklanmış kelimeler, acı veren hakikat vurgularıydı…
“BİR YALNIZ ADAM”…
Yazının hiç bir yerinde ben olmadığım için üstüme alınmadım…
Ancaaaaaaaaak…
Yazının tamamında benim “söylediklerim” vardı…
Hele sondan bir önceki parağraf, tam bir ibret vesikasıydı…
“Merdivenleri çıkarken ve inerken”…
“Biraz kendi boş vermişliğinden, biraz soytarı dolmuşluğundan. ya da böylesi işine gel”diğinden…
Diye yazıyordu…
“HERKES BENİ SEVSİN,KALPLER GÖNÜLLER KIRILMASIN, HEDEFLEDİĞİM YOLDA İLERLİYEYİM, BANA HER YOL VE YÖNTEM MÜBAH OLSUN, HERKESİ KULLANAYIM, MAKAMLARA OTURANA KADAR AYIYI BİLE DAYI DİYE ÇAĞIRAYIM”misali…
Gerçekler acıydı ammaaa…
Doğru bir taneydi…
2009 seçimlerinin arefesinde…
Söz vermiş “YALNIZ ADAM”…
“Ben” demiş…
“Eğer seçilirsem, o makamda oturduğum süre içinde hiç bir şekilde sizin bu dükkanlardan çıkartılmanıza asla müsaade etmem” demiş…
Hatta bir çay ocağınının sahipliği için bütün varlığını ortaya koyup, hava parası vermek üzere olan gariban bir vatandaş, yalvarmış…
“Ne olur söyle bu dükkanlar ne olacak, yıkacakmısınız?”demiş…
Aldığı cevap…
“Eğer seçilirsem o makamda oturduğum süre içinde hiç bir şekilde sizin bu dükkanlardan çıkmanıza asla müsaade etmem”olmuş…
Bu gün…
Üst geçit dükkanlarında oturanlar tehtid altında…
Küfürler havada uçuşuyormuş…
“Kasım’a kadar müsaade ettim, Kasım’dan sonra her taraf dümdüz olacak, tuz buz olacak”…
Deniyormuş…
Hani?…
“Rafet VERGİLİ sözünün eri” sloganı,nerde kaldı?…
2009 seçimlerini 86 oy farkla kazanan Rafet VERGİLİ…
84 oyu üst geçit dükkan sahiplerinden alıp seçimi kazandıysa…
Bu vebalin altından nasıl kalkacak?…
Evet “BİR YALNIZ ADAM”…
Daha önce bütün mahallelere yapılmış olan parkların yeniden yapılıyormuş gibi, bakımlarının yapılarak hizmete sokulması, sanki çok büyük bir işmiş gibi takdim edilmeye çalışılırken…
O parkların birinde…
Şirinevler Parkı açılışında…
“BİR YALNIZ ADAM”…
Kayabaşı asansör açılışında…
“BİR YALNIZ ADAM”…
Yalnız,yapayalnız bır adam…
Ne yanında halk var…
Ne görünürde halkın desteği var…
Ya çevresindekiler?…
Bazıları…
“Ceketler”ve “yalakalar”…
Pekiii…
Kaç kişi?…
Toplasan bir elin parmağı kadar…
“Merdiven çıkmak önemli değil”…
“İnerken yanındakilere bakmak lazım”…
Hey benim Rafet’im hey…
Hey benim “vasiyetçim”, “YİĞİT” “BOĞA”m hey…
Hey hey de hey hey…
Ne güzel de yazmışsın, hey…
Dedik ya…
“CEKETLER” ve…
“YALAKALAR” diye…
Bilmem kaç bin ton, asvalt dökmüş…
Bilmem kaç bin tane, ağaç dikmiş…
Bilmem kaç bin kilometre, boru döşemiş…
Bilmem kaç bin metre, bordür yenilemiş…
Pekiiiiiiiii…
Senden öncekiler ne yapmış?…
“Elim elim epenek,elden çıkan kepenek”…
Oyununu mu oynamışlar?…
Her biri…
En az senin iki mislin kadar, asvalt dökmüşler…
En az senin iki mislin kadar, ağaç dikmişler…
En az senin iki mislin kadar, boru döşemişler…
En az senin iki mislin kadar, bordür yenilemişler…
Bir Sabahattin ORAL…
Bir Yüksel ERHAL…
Bir rahmetli Necmettin ŞEYHOĞLU…
Bir Dursun ALTIPARMAK…
Bir Enver TÜMEN…
Ve son olarak da…
Bir Hüseyin ERER…
Onlardan öncekiler…
Yaşayan veya rahmet-i rahmana kavuşan diğer belediye başkanları…
“Aç kapıyı bezirgan başı”…
Oyununu mu oynamışlar…
Yoksa…
“Portakalı soydum”…
“Baş ucuma koydum”…
“Ben bir yalan uydurdum”…
Çocuk şarkısını mı çığırmışlar…
Bu Karabük, ilk defa parke taşıyla, onlardan birinin zamanında tanıştı…
Bu Karabük ilk defa ağaç dikme makinasıyla onlardan birinin zamanında tanıştı…
Bu Karabük engelliler otobüsü ile Türkiye’ de ilk defa onlardan birinin sayesinde tanıştı…
Karabük çoğu ilklerle onların sayesinde tanıştı…
Ammaaaa…
Heyhat…
Şimdi inkar ve inkarcılık diz boyu…
Biraz utanmak ve sıkılmak gerek…
Bu kadar “BEN”lik…
Bu kadar “BEN” CİLİK olur mu?…
Cumhuriyet kenti Karabük’de…
Karabük Belediyesi kurulduğundan, 28 Mart 2009 tarihine kadar…
Yani milattan önce…
Yapılan borç tutarı…
Toplam 38 trilyon (yazıyla,otuzsekiz trilyon) liraymış…
Üç lira fazla, beş lira eksik, toplam otuzsekiz trilyon liraymış…
Peki ya şimdi?…
Yani “milattan sonra”?…
Sahi, Karabük Belediyesinin şu andaki toplam borcu ne kadardır acaba?…
Bilen var mı?…
Hani şu…
“Mühim değil”…
“Para sorun olmaz”…
“Önemli bir durum yaratmaz”…
“Para sorununu aşarız”…
Diyerek…
Her şeyin toz pempe gösterildiği…
Elde mevcut bir sürü şeyin satıldığı…
Satılmadık doğru dürüst hiç bir şeyin geride bırakılmadığı…
Gerçeği de ortada iken…
Karabük Belediyesinin şu andaki borcu ne kadar acaba?..
Bilmek bizim hakkımız değil mi?…
Şeffaf olmak lazım değil mi?…
Transparan olmak lazım değil mi?…
Kaç trilyon borç var?…
Dedikodulara…
Söylentilere…
Şehir efsanelerine bakılırsa…
20 yıllık(yazıyla yirmi yıllık) su alacağı ipotek edilmiş…
2o yıllık(yazıyla yirmi yıllık)kira gelirleri ipotek edilmiş…
Ve…
Toplam borcun…
100-130 trilyon(yazıyla yüz-yüzotuz trilyon) lira aralığına tırmanmış olduğu…
Fısıltı gazetelerinden, kulaklara fısıldanıyormuş…
Ammaaaa…
Kimse yazmıyor,kimse çizmiyormuş…
Neden?…
Kimse bu düğümün nasıl bir düğüm olduğunu çözemiyor…
Söylemiyor…
Laflara bakılırsa “GORDİON”düğümü gibi bir düğüm…
Bu çözülmez düğüm belası…
Gelecek belediye başkanlarıyla, “BÜYÜK İSKENDER”i mi bekliyor…
Ne dersiniz?…
Eğer…
Şayet…
Dendiği gibiyse…
Yapılanların karşılığında 130 trilyona yakın borç bulunuyorsa…
Bu parayla…
Karabük’ün yolları altından…
Köprüleri gümüşten…
Minibüs terminali atlastan…
Su boruları da bakırdan yapılırdı…
Yürüyen merdivenleri yürütülür…
Asansörleri göklere doğru sürütülürdü…
Dedik ya…
“CEKETLER” VE…
“YALAKALAR” diye…
Bizim en kadim dostlarımızdan bazıları…
Makamlarından düşen “ADAM”lardır…
Makamlar iğneli bir fıçıdır…
Ne talebimiz olmuştur hiç bir yere…
Ne de bir şeyler talep etmişizdir birilerinden…
Geçmiş Başkanlar ve tüm makam sahipleri, bu söylediklerimizi çok iyi bilirler…
Biz adamın adamlığını, yaptıkları hatalarını, makamında otururken, yerden yere vurur, eleştirir, söyleriz…
Düşene vurmak, aman diyene kılıç çekmek, bizim töremizde yoktur…
Adamlığımıza da yakışmaz…
“CEKETLER”VE…
“YALAKALAR…
Ne yaparlar,onu bilemeyiz…
Ne “ceketiz” ne “yalakayız”…
Biz hep göründüğümüz gibi…
Böyleyiz…
“YALNIZ ADAMLAR”bunu bilsin,yeter…
Saygılarımla
Cep No 0505 522 67 25