Önceki akşam…
Fox haber’de Fatih Portakal’ı seyrediyorum.
Fatih Portakal’ın haberciliğini beğeniyorum. Belki gazeteciliğine bizim yanımızda başlamasının etkisi vardır! “Bizim” diyorum; Ufuk Güldemir ile birlikte Star Haber’de bulunduğum dönemde Fatih Portakal İzmir muhabiriydi. Rahmetli Güldemir’in de akrabasıydı. Ama Fatih’in başarısında bu akrabalığın pek etkisi olmadı; bulunduğu yere yaptığı başarılı habercilikle geldi. Neyse…
Fatih Portakal Fox ekranında AKP ve HDP yönetimlerine seslenerek mealen şöyle dedi:
“Diyarbakır, Cizre, Nusaybin gibi yerlerde günlerce çatışma oluyorsa bunun sebebi bu iki partidir. ‘Açılım yapıyoruz’ diye aylarca bizleri kandırdınız, sonra masadan kalktınız. Eğer akan kanın durmasını istiyorsanız tekrar masaya oturup konuşmalısınız.”
Sanki…
Fatih Portakal karşımdaymış gibi “argoca” yanıt verdim:
“Fatih kardeşim bunlar bizi kekliyor!”
Bizi “saf”/”mal” sanıyor bu iki parti.
Şöyle…
AKP ve itibarıyla Erdoğan ne istiyor:
Başkanlık sistemi!
HDP ve itibarıyla PKK ne istiyor:
Özerklik!
Bunlar birbiriyle çelişiyor mu?
Hayır!
Zaten her iki parti de, ulus devleti/rejimi yıkmayı hedefleyen anayasa değişikliğini savunuyor.
Zaten her iki parti de, AB’nin etnik vurgu yaptığı yerel yönetimler özerklik şartını kabul ediyor.
Mezraların, köylerin, beldelerin mahalle haline getirilmesinin sebebi bu değil mi?
“Belediyeler devletin değil sivil toplumun parçasıdır” diyen bunlar değil mi?
Yani… Çatışmalar olsa da olmasa da AKP “özerkliği” hayata geçiriyordu.
Tarafların müzakere masasında hemfikir oldukları, bugün çatışmalara neden olabilir mi?
Fatih Portakal’ın sözlerini duyar gibiyim:
“O halde, genç askerlerin polislerin şehit olmasının, minicik bebeklerin ölmesinin sebebi ne?”
Anlatacağım…
“Tayyip Bey’i destekleriz”
Erdoğan’ın başkanlık sisteminde Türkiye federal yapıya mı geçecek?
Erdoğan’ın başkanlık sisteminde valiler seçilecek mi?
Erdoğan’ın başkanlık sisteminde yerel yönetimler dokunulmaz mı olacak?
Bunlar gibi nice sorular var.
Başkanlık sistemini kişi/Erdoğan üzerinden konuştuğumuz/tartıştığımız için mevcut siyasal rejimin hangi köklü değişiklikler ile yok edileceğini göz ardı ediyoruz.
Örneğin…
ABD’deki başkanlık sistemi denince ilk akla eyaletler geliyor.
Oysa…
Bizim belediyelere benzeyen “municipality sistemi” var.
Bunlar dokunulmaz “otonom” yapılar.
Belediye başkanı ve meclisi halk seçiyor.
Vergi topluyor, havaalanı gibi işletmeleri işletiyor, bağımsız sağlık-eğitim politikaları oluşturuyor ve en önemlisi iç güvenliğini kendi aldığı polisler ile sağlıyor! (Kiminde polis ile itfaiye aynı çatı altındadır!)
Mesela… Ana dil mi dediniz? Amerika Birleşik Devletleri’nde ilk, orta ve yüksek öğrenim, genellikle “school districts” adı verilen ve yerel yönetim birimleri arasında yer alan kurumlar tarafından gerçekleştiriliyor.
Özetle: ABD’de yerel yönetimler esas olarak eyalet hükümetiyle ilişki içerisinde faaliyetlerini sürdürmekte, merkezi yönetim (federal hükümet) ile hemen hiçbir ilişkisi bulunmuyor.
Uzatmayayım…
Ne diyordu Öcalan:
“Başkanlık sistemi düşünülebilir. Biz Tayyip Bey’in başkanlığını destekleriz. Biz AKP ile bu temelde bir başkanlık ittifakına girebiliriz. Yalnız başkanlık ABD’deki gibi olmalı…”
Biri istiyor başkanlık sistemini…
Diğeri istiyor özerklik sistemini…
Aralarında fark yok.
Yine aynı soruya geldik:
O halde bu çatışma ortamı niye?
Yazacağım…
12 Eylül’e mecbur ettiler
Demirtaş, “Kürtlerin statüsü ve Türkiye’nin idari yönetimiyle ilgilidir. Bu ikisi özerklikle ilgilidir” sözünü yeni mi etti?
Demirtaş, “Kürtler artık kendi coğrafyasında siyasi irade olacaktır” sözünü yeni mi etti?
Demirtaş, “Gelecek yüzyılda Kürdistan statüsü olacak. Belki federal devletleri, belki bağımsız devletleri olacak” sözünü yeni mi etti?
Hayır..!
– “Yanıldık” diyenler…
– Demirtaş hakkında soruşturma başlatanlar…
– HDP hakkında üç gündür ağzına geleni söyleyenler…
Açıp google girin, bakın, okuyun!
Demirtaş son yıllarda kaç kez aynı sözleri sarf etti.
Yahu…
Partilerinin programlarında bile yazıyor:
– “Partimiz, yerinden ve yerelden yönetime dayalı bir demokratik özerklikişleyişinin gerçekleştirilmesi için mücadele eder.
– “Partimiz, merkezi idarenin yerel yönetimler üzerindeki vesayetini,demokrasinin kazanılmasının önünde önemli bir engel olarak görür.”
Evet…
Demirtaş’ın sözleri yeni değil.
HDP’nin tavrı yeni değil.
Asıl mesele ne biliyor musunuz?
Fatih Portakal diyor ya, “oturup konuşun bitirin bu çatışmayı!”
Ben de diyorum ki; masada çözemediler; halk karşı çıktı. AKP’nin oyları düştü.
Şimdi yeni bir taktiği hayata geçirdiler; yeni rejime halkı mecbur etme!
-1 Kasım seçimlerinde olduğu gibi- halk tıpkı Fatih Portakal gibi düşünmeye başlayacak, “şu çatışmayı bitirin de nasıl bitirirseniz bitirin!”
Gelsin… Başkanlık sistemi!
Gelsin… Özerklik!
Tıpkı CIA-Kenan Evren işbirliği gibi; 12 Eylül 1980’den önce çatışmaları artırarak kurulacak yeni rejimi kabul ettirme stratejisi.
Bugün…
Bu çatışma niye?
Bu kadar kan niye?
Bu kadar büyük acı niye?
Anladınız mı şimdi?..