CHP kongresi sonuç bildirisinde, “Kürt sorunu eşit yurttaşlık temelinde çözülür” dedi. Kürt Kamer Genç “eşit yurttaş” değil miydi? Sorunun yanıtı için Kamer Genç’in yaşamına bakmamız gerekiyor. Evet, Kamer, Genç sadece siyasetin sembol ismi değildi. Bakın Cumhuriyet, Kamer Genç’e neler yaptı? Pek bilinmeyenleriyle yoksul bir Tunceli Kürt’ünün hayat öyküsü…
Kamer Genç…
Savaş çocuğu…
23 Şubat 1940 tarihinde bahçeli, altı ahır iki katlı bir taş evde doğdu.
Babası Süleyman’ın oğlu Ali; annesi ise Yusuf’un kızı Hatice idi.
Dört çocuklu ailenin ikinci oğlu idi.
Zaza idiler.
Köyünün adı bir aşiret içi kavgadan mirastı; Zazaca “verdi -kaçtı” anlamındaki “Remeda”; bir ailenin, hakkını başka bir aileye bırakıp gitmesinden ötürüydü!
Babası Ali Genç, “mevsimlik ameleydi”; yazları İstanbul’a gidip, Eyüp’teki“Arslan Tuğla Fabrikası”nda çalışıyordu. Kazandığı paralarla erzak alıyor ve aile bununla geçiniyordu.
Yoksuldular.
Evin büyük oğlu Hıdır’ı 12 yaşında geçirdiği kızamık hastalığı yüzünden kaybettiler.
Üç çocuk kaldılar; Kamer, İmam ve Mustafa…
Tek oyuncakları vardı; 12 İmam’a kurban edilen hayvanların boynuzları ve kemikleri…
Kamer Genç, ilkokulu köyünde okudu. Türkçe’yi okulda öğrendi.
Ortaokulu Nazımiye Orta Okulu’nda okudu. Pansiyonda kalıyordu. Hafta sonları eve gidiyordu; kışları gün çabuk karardığından korkup koşuyordu. Dönüş daha zorluydu; sırtında odun taşıyordu; Nazimiye’de satmak için!
Ortaokul döneminde en çok sevdiği, kış geceleri bütün aileyi toplayıp hikayeler okumaktı.
Saatlerce okumaktan bıkmayıp, keyif aldığı hikaye Pinokyo idi…
Tatillerde davar güdüyordu; inşaatlarda çalışıyordu.
Köyün sevimli-eğlenceli ve bir ekmeğe muhtaç çocuğuydu.
Yaşamını değiştiren kişi bir Cumhuriyet öğretmeni oldu:
Ortaokuldaki matematik öğretmeni Mübeccel Özkırlı.
Kamer Genç’in sayılar konusunda yetenekli olduğunu hemen kavradı ve özel ilgi gösterdi.
Bu sadece derslerle sınırlı değildi.
Bir yılbaşı günü…
Bir paket hazırladı. “Kamer bu paketi, annene götür. Seni yetiştirip, bize gönderen annene, bu paket benim hediyemdir.”
Paketin içinde kış meyveleri vardı!..
Babasının evden kopuşu ve ölümü Genç Ailesi’ni yetim bıraktı.
Evin büyük oğlu, okulu bırakıp çalışmaya mı başlayacaktı?
Öğretmenleri ve köylüleri, ortaokulda üç sene üst üste iftihar alan bu çocuğun okumasını istedi.
Sınava sokuldu. Ankara’daki parasız-yatılı Maliye Meslek Yüksek Okulu’nu kazandı.
Köylüler yol parası toplayıp başkente uğurladılar Kamer Genç’i…
TEK ÖVÜNDÜĞÜ
Başkent sokakları hareketliydi.
Demokrat Parti’ye yönelik muhalif hareketler sokaklara taşmıştı.
Siyasete meraklıydı ama bir an önce okulu bitirip ailesine yardım etmek istiyordu.
Harçlık çıkarmak için çalışıyordu. Baba mesleği amelelik yapıyor; inşaatlarda tuğla döşüyordu. Bu işte pek becerikli sayılmazdı!
Çok yoruluyordu ancak derslerini kaçırmamaya çalışıyordu.
Ve her fırsatta kitap okuyordu. Sevdikleri, Yaşar Kemal romanları, Orhan Kemal hikayeleriydi…
Bir gün…
Şiddetli yağan bir yağmur sonucu okulunu sel bastı ve bir süre kullanılamaz duruma geldi.
Bir dönemi Tunceli Lisesi’nde okumak zorunda kaldı. Memleketinde olduğu için, hasreti bittiği için mutluydu. Bu nedenle…
Okulun tadilatı bittiğinde Ankara’ya pek istekli dönmedi. Bir de…
Dönmeye yakın günlerde, “geldi okul çağı, ben ne buyursam” diye türkü çıkıyordu ağzından… Aşıktı.
Çocukluğundan beri tanıyordu Sevim’i. Aynı köylülerdi.
O yoksul bir ailenin oğlu iken; Sevim’in babası memurdu; Nazimiye’dekatiplik yapıyordu. Kamer Genç, başkente kalbindeki büyük aşkıyla döndü.
Ankara İktisadi ve Ticari İlimler Akademisi’ni bitirdi. Devlet memuru oldu.
Bingöl’de vergi kontrol memurluğu yaptı. Hırslıydı. Çalışkandı.
Bingöl’de sabahlara kadar kafasını kitaplardan kaldırmadı. Ve isteğine kavuştu:
Danıştay’ın düzenlediği sınavı kazanabilen tek kişi oldu! Yaşamı boyunca bununla hiç övünmedi. Zaten övünmeyi hiç sevmezdi.
Tek övündüğü; her fırsatta “bana kol-kanat oldu” dediği Cumhuriyet idi.
Zamanla… Danıştay Tetkik Hakimliği ve Danıştay Savcılığı görevlerini yaptı.
PARİS’TE BİR TUNCELİLİ
Danıştay sınavını kazandığını öğrenince Tunceli’ye gitti.
Sevdalandığı Sevim’i istedi.
Vermediler.
Ankara Solfasol Köyü’nde öğretmenlik yapan Sevim, bu büyük aşk karşısında tepkisiz kalmadı. Ailesi istememesine rağmen evlilik teklifini kabul etti.
Nikahlarına ne annesi ne de karşı çıkan abisi geldi!
Kamer ve Sevim Ankara’da mutlu hayat kurdular. Yıl, 1966 idi.
İlk evlatları Seçkin, 10 Eylül 1969’da doğdu.
Dört yıl sonra…
2 Haziran 1973’te kızları Seçil dünyaya geldi.
Seçil, uğurlu geldi; üç aylıkken Tunceli’ye gittiler. Herkesle barıştılar.
Ardından… Yıl, 1974.
Cumhuriyet, Kamer Genç’i Paris Uluslararası Amme İdaresi Enstitüsü’nde yüksek lisans yapmaya gönderdi. Burslu olarak idari yargı eğitimi aldı.
Fransa’da iki yıl kaldı…
Sevim Hanım sadece bir ay yanında kalabildi. Ankara’da hem öğretmenlik yapıyor hem de çocuklarıyla ilgileniyordu.
Kamer Genç, Paris’ten döndüğünde Seçil 2.5 yaşındaydı ve babasını hiç tanımıyordu.
Annesi- babası yan yana otursa, onları ayırmak için gidip ortalarına oturuyordu.
Çikolata getirmişti kızına; “Al bunu, bana baba de” diyordu. Her seferinde Seçil çikolatayı alıp, “Teşekkür ederim, amca” karşılığını veriyordu! Zamanla alıştı.
Ancak…
Babaları çok yoğun çalışıyor ve ailesiyle istediği gibi ilgilenemiyordu.
Bir gün Sevim Hanım iki çocuğu ile akşam yemeği yiyordu.
Oğlunun “Keşke şimdi babamla beraber olsaydık, o zaman tam bir aile olurduk” demesini hiç unutamadı…
12 Eylül 1980 askeri darbesi Kamer Genç’in yaşamını değiştirdi…
CUMHURİYET DEVRİMCİSİ
Tarih: 23 Ekim 1981.
Milli Güvenlik Konseyi tarafından oluşturulan Danışma Meclisi yemin ederek göreve başladı.
Tunceli’nin tek meclis üyesi vardı; Kamer Genç! Tunceli’nin asker kökenli valisiHakkı Borataş’ın önerisi ile Danışma Meclisi üyesi oldu.
Danıştay’dan geldiği için Başkanlık Divanı kâtip üyeliğine seçtiler.
Kamer Genç’in “dışını” tanıyor “içini” tanımıyorlardı!
Danışma Meclisi’nin yaptığı 1982 Anayasa’sına “hayır” oyu vereceğini açıklayınca tanımaya başladılar. 150 kişilik Meclis’te “hayır” diyen altı kişiydiler.
İdam cezalarına da karşı çıktı. Öyle ki…
Bir oylamadan sonra eve döndü.
Sevim Genç dedi ki; “Mehmet Ali Ağca’nın idam kararına tek kişi karşı çıkmış; kim bu kafasız?”
Kamer Genç’ti; “İdamın sağcısı solcusu olmaz, prensip olarak idama karşıyım” dedi.
Darbenin gölgesindeki Danışma Meclisi’ndeki karşı çıkışları özellikle beş cuntacı generalden Nurettin Ersin’in tepkisini çekti. Danışma Meclisi’nden çıkartılması için üç defa Milli Güvenlik Konseyi’ne önerge getirdi.
Danışma Meclisi’nden atamadılar ama 6 Kasım 1983 Genel Seçimleri’ndeTunceli’den bağımsız milletvekili olmasını veto ettiler!
Yetmedi. Fransızca öğretmeni kardeşi İmam Genç’i solcu TÖB-DER üyesi diye Bayburt’a sürdüler!
Fakat…
Kamer Genç’i politikadan silemediler. 1987 yılından itibaren 6 dönemTBMM’de görev yaptı.
Yıllarca Meclis oturumlarını yönetti.
Meclis kürsüsünün en cesur milletvekillerinden biri oldu; gün geldi saldırıya uğradı, gün geldi küfürler edildi. Neler yaşamadı ki…
Örneğin kendi partisi bile, “Arkadaş sen 12 Eylül Anayasası’na ret oyu vermiş birisin, buna rağmen yeni yapılmakta olan anayasa hazırlıklarına neden karşısın” diye sormadı!
Kamer Genç büyük oyunu görüyordu.
Çünkü o bir Cumhuriyet devrimcisiydi.
Tek başına partiydi…
Kızı Seçil diyor ki, “babam deyince aklıma gelen ilk kelime; mücadele…”
YANLIŞ TEŞHiS KURBANI
2014 sonbaharı…
Kamer Genç, kilo kaybetmeye başladı. İştahsızdı. Çabuk yoruluyordu. Karnında ve sırtında bazen ağrılar oluyordu.
Birkaç yıl önce küçük kardeşi Mustafa Genç, lenf kanseri nedeniyle vefat etmişti.
Ankara’da doktora gitti…
Kasım’da teşhis konuldu; pankreas iltihaplanması!
Bu tanıyla tedaviye başlandı; aç kalınca pankreas kendini tedavi eder düşüncesiyle bir hafta serum verildi.
Hiçbir iyileşme olmadı.
Kamer Genç 2015 Ocak ayında ABD’ye gitti. Kızı Seçil, burada üniversiteyi okumuş, burada evlenmiş ve burada Amerika’nın en büyük sigorta firmalarından birinin finans bölümünde operasyon yöneticisi olmuştu.
Seçil babasını doktorlara götürdü. Testler yapıldı ve pankreas kanseri tanısıkondu.
Kamer Genç dört ay kaldı New York’ta.
İlk zamanlar sağlıklı gözüküyordu. Uzun yürüyüşler yapıyor; kızı ile sevdiği restoranlara gidiyordu.
Mayıs ayında umutla Türkiye’ye döndü.
7 Haziran Genel Seçimi’nde aday olmadı. Yine de Tunceli’de CHP seçim çalışmalarına katıldı.
Rahatsızlandı.
İkinci kez Amerika’ya gittiğinde yanında eşi Sevim Genç de vardı.
Enfeksiyon kapmış; sarılık olmuştu.
Ve tümör sarmıştı bedenini.
Çok bitkindi, yatağından kalkamıyordu.
“Ülkemde ölmek istiyorum” dedi.
Ekim ayı sonunda Türkiye’ye döndü.
Ağrıları artmıştı. Sürekli uyutuluyordu.
Gözleri açık olduğunda ziyaretçilerine vasiyetini söylüyordu:
“Beni Türk Bayrağı’na sarıp Tunceli’deki köyüme gömün!”
20 Ocak 2016’da gözlerini kapadı.
Cumhuriyet yiğit mücadeleci bir evladını kaybetti.
Vasiyeti yerine getirildi; Türk Bayrağı’yla uğurlandı son yolculuğuna.
Bir vasiyeti daha vardı:
Köyünde meşe ağaçlarının arasında babası Ali Genç’in yanına gömüldü…
DELiLiĞE ÖVGÜ DiZEN MiLLETiN VEKiLi
Kamer Genç…
İçindeki ruhu soylu yoksul çocuğu hiç unutmadı.
Yoksulların koruyucusu oldu.
Özellikle fakir öğrencilerin; okumaları için maaşının yarısını harcıyordu.
Okullara bilgisayar aldı, kırtasiye malzemesi desteği verdi.
Ve bunları hep sessizce yaptı.
Ama… Birini yazmalıyım…
Adı, Sevuşen…
“Seyit Hüseyin” ya da kimliğindeki adıyla “Hüseyin Tatar.”
1930 yılında Mazgirt’in Aktuluk Köyü’ne bağlı Beydamı Mezrası’nda doğdu.
“Seyit” deniyordu. Hz. Ali’nin soyundan olduğu söyleniyordu.
Halk arasında “Seyit Hüseyin” veya “Seyit Vuşeyn” diye çağrılırken zamanla “Sevuşen” olarak anılmaya başlandı.
Kemal Kılıçdaroğlu gibi Kureyşan Aşireti’ndendi.
Kerpiç ve duvar ustasıydı.
Çok zekiydi.
Kimdir deli kimdir veli belli olmaz!
Seyit Hüseyin zamanla dört duvar arasında yaşamayı reddetti. Sokakların misafiri oldu.
Sanmayınız ki pejmürdeydi; takım elbiseli, kravatlı temiz bakımlı bir “deli” idi!
Kendini sessizliğine mahkum etmişti. Üzerine gidilmedikçe konuşmaz yemek bile istemezdi.
Sarı Saltuk, Düzgün Baba ve Munzur Baba gibi velilerin ocağı Tunceli’de bu hiç şaşırtıcı değildi…
Sevuşen 1994 yılında vefat ettiğinde, cenaze törenine on binden fazla Tuncelili katıldı.
Bir yıl sonra…
Şehrin meydanına Sevuşen’in heykeli dikildi.
Yaptıran Kamer Genç idi…
Sevuşen’in heykelini kent meydanına diktirecek kadar özgüveni yüksek bir aydındı Kamer Genç.
Biliyordu ki, kendisi de bir Sevuşen idi aynı zamanda. Tabii ya…
Erasmus “Deliliğe Övgü” de ne diyordu:
“Yaşamda ancak deliliğe yakalanmış olana gerçek anlamda insan denebilir.”
Kamer Genç, mülk duygusunu aşmış bir mukaddesti.
Bu nedenle…
Derinliği olan iyilikten yana saf tuttu hep.
Zorbalığa karşı acı çekenin yanında durdu hep.
Gerçeği açıklama aşkıyla fethetti Türkiye’yi.
Bu nedenle…
Milletin Vekili ödülüyle onurlandırılarak sonsuzluğa uğurlandı.