10 sene önce…
Sakarya’da trafik kazası oldu.
Bir otomobil sollama yaptı, asfaltın kenarında yürüyen ineğe çarptı, panikle direksiyonu kırdı, sollamaya çalıştığı otomobile yandan patlattı, arkadan bir kamyonet geliyordu, önündeki kazadan kaçayım derken şarampole yuvarlandı, takla attı, bir kişi hayatını kaybetti, üç kişi yaralandı, 95602 küpe numaralı inek telef oldu.
*
İnek gebeydi. Ha bugün ha yarın doğum yapması bekleniyordu. Bilen bilir, inek bağlıyken doğum yapamaz, çırpınırken ipe dolanır, yanlışlıkla kendini boğar, ya da buzağıya zarar verir. Bu nedenle bağlanmamıştı, ipi çözülmüştü. Nasıl becerdiyse ahırın kapısını açmış, akşam karanlığında iki kilometre uzağa yürümüş, asfalt kenarına çıkmıştı.
*
Trafik kazasında hayatını kaybeden vatandaşın ailesi, dava açmadı. Sürat vardı, dikkatsiz sollama vardı, var oğlu vardı, inek ne yapsın, şikayetçi olmadılar. Ama ortada cenaze vardı. Kamu davası açıldı.
*
Duruşma üstüne duruşma yapıldı, bilirkişi üstüne bilirkişi istendi. Trafik kazasına karışanların kimisi adam öldürmekten, kimisi yaralamadan, kimisi maddi hasara yolaçmaktan hakim önüne çıktı. Kasko şirketleri devreye girdi, tazminat üstüne tazminat talep edildi. Yedi sene sürdü kardeşim… İşin içinden çıkılamadı. Adli Tıp’a başvuruldu, bir rapor da oradan istendi. Adli Tıp uzuuun uzun, aylarca inceledi, davanın sekizinci senesinde raporunu verdi.
*
“İnek suçlu” dedi!
*
İneğin sahibi 74 yaşındaki gariban çiftçi Cemalettin Doğancan’a 2.5 sene hapis cezası verildi, Geyve Cezaevi’ne tıkıldı.
*
2015’in ocak ayında içeri attılar, sekiz ay yatırdılar. Sekiz ay sonra denetimli serbestlik kararıyla bıraktılar. İki sene boyunca denetimli serbestlik kapsamında bulunacaktı, haftada iki defa karakola gidip “yurtdışına kaçmadım, buradayım” diye imza verecekti. Çünkü sayın devletimiz, dokuz sene önce trafik kazasına yolaçan ineğin sahibini mutlaka takip etmeliydi. Memlekete üç milyon Suriyeli, iki yüz bin IŞİD’li, elli bin PKK’lı girerken, canlı bombalar elini kolunu sallaya sallaya gezerken, ineğin sahibi Cemalettin amcanın nerede olduğu sayın devletimizin bekası için hayati önem taşıyordu.
*
Sadece bu da değil… Üç ayda bir rehabilitasyon seminerine katılacaktı. Islah edilmeliydi! Denetimli serbestlik kapsamında, sosyal hizmet uzmanları tarafından, bir daha suç işlememesi konusunda psikolojik ve sosyolojik olarak eğitilmeliydi. Aksi takdirde, maazallah, sayın toplumumuz ve sayın devletimiz için yıkıcı tehdit olabilirdi.
*
Peki ya seminere katılmazsa? Yok öyle… Karakola imza vermeyi ihmal ederse veya seminere gitmezse, denetimli serbestliği ihlal etmiş olacaktı, derhal cezaevine geri gönderilecekti.
*
Kazanın üzerinden 10 sene geçmiş, mahkeme mahkeme süründürülmüş, sekiz ay hapis yatırılmış, 75 yaşına gelmişti ama, sayın devletimiz hâlâ yakasını bırakmıyordu.
*
İki gün önce…
Hastaneye yattı.
Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi hastanesinde, böbrek nakli ameliyatı oldu. Çünkü, oğlunun böbrekleri iflas etmişti. Hiç tereddüt etmedi, ben böbreğimi vereyim dedi. Tetkikler yapıldı. Uygundu. İki gün önce ameliyat masasına yattı, altı saat sürdü. Aldılar böbreği, yedi saat süren operasyonla oğluna naklettiler. Cerrahlar sihirbaz gibi, nakil çok başarılı oldu, şu anda baba-oğul gayet iyi durumdalar.
*
Hayatının son 10 senesini adeta kabus gibi geçiren Cemalettin Doğancan, 10 senedir ilk defa gülümsüyor, oğluna yeniden hayat vermenin mutluluğunu yaşıyor.
*
Ama bir yandan da çok endişeli… Hastaneye yatmadan önce, böbrek nakli olacağını, oğluna böbreğini vereceğini, doktorlar taburcu edene kadar hastanede kalacağını, tetkik raporlarıyla birlikte karakola bildirdi. Acaba yanlış anlaşılma olur da, “imzaya gelmedi” derler mi?
*
Ayakkabı kutuları, yatak odasında para kasaları, dolar balyalı çikolata paketleri, 700 bin liralık kol saatleri aklanırken, sayın milletvekillerimiz dokunulmazlıkları kaldırılmasın diye tekme tokat birbirine girerken, sayın devletimizi uyarayım dedim… Bence hastaneye şok baskın yapıp, asfalta çıkan suçlu ineğin sahibi Cemalettin amcayı kontrol ettirmekte fayda var. Ne malum oğluna böbreğini verdiği?