PKK’nın Güneydoğu Anadolu’daki bazı ilçelerde hendek kazarak egemenlik kurma girişimiyle mücadele eden devletin operasyonlarına, “katliam yapılıyor” gerekçesiyle itiraz eden akademisyenlerle ilgili yazı yazmak istemedim! Çünkü sürecin nasıl kullanılacağını öngörüyordum!
PKK ile masaya oturmuş, özerklik konusunda teminat vermiş olan iktidara bulunmaz bir fırsat sundular aslında! Yeni düşman bulmak fırsatı… Yoksa PKK’nın yolunu AKP zaten “Açılım Süreci”nde açmıştı…
***
1 Kasım 2004’te CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, konuyu şöyle açıklamıştı:
“Tek parti devletlerinin bir özelliği daha var, içte ve dışta sürekli düşman yaratmak. Düşman yaratarak gidersiniz. Bunlar Hitler’in taktikleridir. 21. yüzyılın başında AKP’nin izlediği taktikler Goebbels ve Hitler’in taktikleridir. O tablo Almanya’yı felakete götürdü, bu tablo da korkarım ki Türkiye’yi felakete taşıyacaktır.”
Tabii CHP ve MHP genel başkanlarının bu politikalar karşısında hiçbir çözüm üretemeyişi de Türkiye’nin felakete taşınmasına yardımcı oluyor…
“Düşman Yaratmak”, Umberto Eco’nun bir kitabının adı! Kitabın adı, Eco’nun “Düşmanı İnşa Etmek” başlıklı yazısından geliyor. Yazı, New York’ta Pakistanlı bir taksi şoförünün Eco’ya, “İtalyanların düşmanları kimler?” diye sormasıyla başlıyor. Yazar, ülkelerin “dış düşman”lardan çok “iç düşman”larla uğraştığı ve bir düşmanın olmaması durumunda bu düşmanın “inşa edildiği, yaratıldığı” sonucuna varıyor.
***
Radikal yazarı Tarhan Erdem de konuyu “Amaç, yok edilecek düşman yaratmak! Kâbus yaratmak ve seçime gitmek; seçimde yeni düşmanların karşıtlarını da yanına almak! Uymayalım bu zalimlere!” diye yorumladı!
Müstakil Gazete Genel Yayın Yönetmeni Hakan Albayrak, “Yayınlandığının ertesi günü tarihin çöp tenekesini boylayabilirdi o beyanname, fakat bizzat Erdoğan’ın çabasıyla gündemde tutuluyor. Halbuki gülüp geçseydi, geçerken de ironik bir-iki kelâm etseydi, asıl o zaman namerdin canına okumuş olurdu” dedi.
Mehmet Yakup Yılmaz, Hürriyet’te, Tayyip Erdoğan’ın ne yapmak istediğini incelerken “Denediği ve 1 Kasım seçiminde sonucunu aldığı ‘gerilimi arttır, düşmanları çoğalt, oyları kap’ stratejisi öyle görünüyor ki bir olası erken seçimde hep hayalini kurduğu 400 milletvekilini hizmetine sunacak!” diye yazdı
Levent Gültekin de “Şimdi bütün dünyada devletler ancak düşman yaratarak varlık sürdürüyor. ABD, yıllarca Sovyetler Birliği’ni düşman ilân etti. Toplumunu korkuttu bununla. Sovyetler Birliği de ABD’yi düşman gösterdi. Türkiye de düşman üretiyor. Ama Türkiye Batılı devletler gibi düşmanını dışarıda üretmiyor. İçeride üretiyor” dedi.
***
Erol Manisalı ise 16 Şubat 2015 tarihli Cumhuriyet’te “Düşman Yaratmak ve Faşizm” başlıklı yazısında konuyu şöyle incelemişti:
“Soğuk Savaş döneminde iki ‘kutup’ vardı; Doğu Bloku ve Batı Bloku. Birbirlerinin düşmanı idiler. Düşman yaratarak ‘gelişiyor’ ve kendi blokları içinde egemenlik sağlıyorlardı. Büyük güçler için bu durum ‘sürdürülebilir üstünlükler’ kuramının vazgeçilmez aracıdır.
Hitler, Stalin, Mussolini, Franco, Salazar gibi diktatörler de ‘düşman üreterek’ kendi diktatörlüklerini bir süre için de olsa götürebildiler.
Diktatörlük düzeyi yükseldikçe yönetim sadece demokrasiyi yok etmekle kalmaz:
* Ekonomik düzen bozulur; hele bugünün küresel bağlantıları içinde ülke dünyadan soyutlanır.
* Ahlâk çöker, toplumda çürüme başlar. Sahtecilik ‘meşru’ gibi algılanır hale gelir.
* İnsanlar ülkeden kaçmaya başlar; sonunda diktatörün çevresindekiler de uzaklaşırlar. Bir ‘mum’un erimesi gibi diktatörler de kaybolur giderler.”
***
İktidar, başlangıçta olumlu mesajlar yüklüydü. Sonradan iktidarı sürdürmenin yolunu düşman yaratmakta buldular. Kendi sonlarını kendileri hazırlıyor!
yeniçağ