Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan; Rusya, Suriye, İran ve Irak’ın Eylül ayı sonunda Bağdat’ta kurduğu koordinasyon merkezinde Türkiye’nin de bulunması için gelen teklifi Esad nedeniyle reddettiğini açıkladı.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, “Türkiye şu anda 300 bin Iraklıyı kamplarında misafir eden bir ülkedir. Bunu ne İran yapıyor ne de Rusya yapıyor. Bu kadar hassas davranan bir Türkiye’ye karşı böyle bir yaklaşım tarzını biz bir defa, yani Irak’tan da, diğer ülkelerden de yanlış buluruz. Türkiye’nin bu hassasiyeti üzerinde kimsenin spekülasyon yapmaması lazım. Bizim bütün bu hareket tarzımız, bir defa birinci derecede Musul halkının çağrısı üzerine atılmış bir adımdır” dedi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, El Arabiya kanalına verdiği röportajda gündeme ilişkin soruları yanıtladı.
IRAK YARDIM İSTEDİ
Türk Silahlı Kuvvetleri’nin Başika kampından çekilip çekilmeyeceğiyle ilgili bir soru üzerine, Cumhurbaşkanı Erdoğan, Irak Başbakanı Haydar el-İbadi’nin, Türkiye ziyareti sırasında kendilerinden yardım talebinde bulunduğu ve Türkiye’nin de gerekli yardımları yapabileceğini söylediklerini aktardı.
Bu noktadan hareketle talep edilen uygun bir kamp yerinin verildiğini kaydeden Erdoğan, “Bu 2014 sonu itibarıyla başladı ve 2015 martında da Başika bize yer olarak gösterildi. Başika’da eğitimcilerimiz bizim, oraya yerleştiler ve burada eğitime başladılar. Irak’ın da yetkilileri burayı ziyaret ettiler. Bunların içerisinde Milli Savunma Bakanı da vardı ve bu ziyaretlerle de buradaki yapılan çalışmaları kendileri takdir ettiler, beğendiler” diye konuştu.
SURİYE İLE AYNI MASADA NASIL OTURURUM?
Suriye’deki gelişmeler ve bu gelişmelerle birlikte bazı adımlar atıldığını kaydeden Erdoğan, bunlardan bir tanesinin de Rusya, İran, Irak ve Suriye’nin oluşturduğu Bağdat‘ta kurulan dörtlü ofis meselesi olduğunu ifade etti.
Türkiye’yi de bu ofise dahil etmek istediklerini dile getiren Erdoğan, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’e, “Ben devlet olarak, meşru bir devlet olarak kabul etmediğim Suriye ile aynı masada nasıl otururum? Onun için bizim oraya gelmemiz mümkün değil” cevabını verdiğini söyledi. Erdoğan, “Biz o dörtlü ofisin içerisinde, Türkiye olarak, beşinci bir ülke olarak yer almadık. Bu bizim davranışımızın ne kadar haklı olduğunu da gösterdi” diye konuştu.
Başika kampı adımı, oradaki Peşmergelerin ve zaman zaman da Türkmenlerin eğitimine yönelik adımların kendilerine bir şeyi daha gösterdiğini söyleyen Erdoğan, “‘Demek ki’ dedik, ‘yani bizim biraz daha Bamerni’de bu işi birlikte yürütmemiz gerekiyor’ ve daha sonra bu son zamanlardaki gelişmeler olunca Bamerni’ye biz oradan bir miktar askerimizi çektik” ifadesini kullandı.
Türkiye’nin Dışişleri ve MİT müsteşarlarının Irak’a giderek konuyu merkezi yönetimle görüştüğünü hatırlatan Erdoğan, şöyle devam etti:
“Fakat son tabii uçak hadisesinden sonra hava daha da gerildi ve bunun üzerine önce biliyorsunuz Rusya’nın bir Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’ne (BMGK) müracaatı oldu ve bu müracaat reddedildi. Ardından biraz daha geçince Irak Merkezi Yönetimi böyle bir adımı attı ve bu adımı attığında da Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi bununla ilgili olarak da, iki ülke bunu kendi arasında çözsün kararına vardılar. Şu anda da biliyorsunuz bu safhadadır, böyle devam ediyor.”
EĞER BAĞDAT GEREKLİ ADIMLARI ATSAYDI…
Irak hükümetinin Başika kampıyla ilgili olarak BMGK’ya başvuruda bulunmasının Türkiye’nin DAEŞ’le mücadele çabalarını nasıl etkileyeceği yönündeki bir soru üzerine, Cumhurbaşkanı Erdoğan Türkiye’nin orada bulunmasının en önemli sebebinin DAEŞ’le mücadele olduğu vurguladı. Bağdat yönetiminin DAEŞ’le mücadele konusunda gerekli adımları atmadığını, atmış olsaydı bu sıkıntıların yaşanmayacağını dile getiren Erdoğan, şunları söyledi:
“Ben bu arada Sayın Obama’yla da bu konuyla ilgili görüşmelerim oldu. Bakın bizim yıllar yılı, ta Başbakanlığım dönemi de dahil olmak üzere bir terör tehdidi altında bulunuyoruz Irak’tan. Bu terör tehdidine karşı biz Irak Merkezi Yönetimine ‘lütfen bakın Kandil’de hem İran tarafında, hem Irak tarafında bir bölgede bu teröristler şu anda konuşlanmış durumdalar. Bunlara siz gerekli müdahaleyi yapmak durumundasınız. Eğer siz bunlara karşı gerekli müdahaleyi yapmayacak olursanız biz müdahale etmek durumunda kalırız’ dedik. ‘Bunun için de sizden ayrıca bir daha bunu görüşemeyiz, çünkü bunlar saniyelik meselelerdir.’
Maalesef hiçbir zaman bu terör örgütlerine karşı Irak Merkezi Yönetimi bir tedbir almamıştır. Şu anda kaldı ki DAİŞ zaten Irak’ın üçte birini işgal etmiş durumda. Orada hala DAEŞ terör örgütü bulunuyor. Peki, Merkezi Yönetim bunlara karşı şu ana kadar herhangi bir şey yapabildi mi? Yapamadı ve biz talep üzerine buraya girmiş bulunuyoruz. Burada Peşmergelerin, Türkmenlerin, hepsinin ciddi bir sıkıntısı var. Eğitim amaçlı buraya girmişiz, bir muharip güç olarak burada bulunmuyoruz. Sadece bizim oradaki bir kısım askerlerimiz, eğitim veren askerlerimizi koruma amaçlı olarak oradadır. Zaten sayı da bellidir. Yani siz o sayıyla zaten orada muharebe yapamazsınız. Orada böyle bir güç bulunmaktadır. Bunu da bir defa işin idrakinde olan, gerçekten asker-güvenlik güçleri normal karşılamaktadır. Bu da 650-700 kişilik bir gruptur zaten ve şu anda oradaki bu görevlerini ifa etmektedir. Fakat bunların da bir kısmı zaten Bamerni’ye kaymıştır. Bunlar da biliyorsunuz Kuzey Irak Yerel Yönetiminin olduğu bölgedir.”
BİZİM KONUMUMUZ NE RUSYA’NIN NE İRAN’IN KONUMUDUR
Erdoğan, Türkiye’nin Başika’daki askeri varlığıyla ilgili Rusya ve İran’ın tutumunun hatırlatılması üzerine, “Bir defa şu çok açık ve net orada, bunu söyleyenlere bizim verdiğimiz ve vereceğimiz cevap şudur: Bizim konumumuz ne Rusya’nın konumudur, ne İran’ın konumudur” dedi.
Türkiye’nin sürekli olarak Irak’tan terör tehdidi alan bir ülke olduğuna ve bu tehdidin sadece DAEŞ’te kaynaklanmadığına dikkat çeken Erdoğan, “Kaldı ki Türkiye şu anda 300 bin Iraklıyı kamplarında misafir eden bir ülkedir. Bunu ne İran yapıyor ne de Rusya yapıyor. Bu kadar hassas davranan bir Türkiye’ye karşı böyle bir yaklaşım tarzını biz bir defa, yani Irak’tan da, diğer ülkelerden de yanlış buluruz. Türkiye’nin bu hassasiyeti üzerinde kimsenin spekülasyon yapmaması lazım. Bizim bütün bu hareket tarzımız, bir defa birinci derecede Musul halkının çağrısı üzerine atılmış bir adımdır” diye konuştu.
Türkiye-Rusya ilişkilerinin halihazırdaki durumuyla ilgili bir soru üzerine, iki ülke arasındaki ilişkilerin son 10 yılda hiç bir dönemde olmadığı kadar ileri bir noktaya geldiğini, hatta stratejik bir ittifak halini aldığını, üst düzey istişari konsey oluşturularak toplantılar yapıldığını hatırlattı.
RUSYA İLE İLİŞKİLER TAMAMEN KOPMUŞ DEĞİL
Son toplantının 15 Aralık’ta Moskova’da yapılmasının planlandığını ancak ev sahibi Rusya’nın sıcak bakmaması üzerine iptal edildiğini ifade eden Erdoğan, şöyle devam etti:
“Rusya ile olan bu ilişkilerimiz şu anda A’dan Z’ye biliyorsunuz tamamen kopmuş değil. Benim sürekli verdiğim mesaj şudur: Devletler arasında diplomasi hiçbir zaman koparılıp bir kenara konulmamalıdır. Burada aklıselim ile hareket edilmelidir. Rusya geçen yıl bizim Karadeniz’de 15 dakika hava sahamızı ihlal etmiştir. Suriye’de önce bir ihlal yapmış, ardından ikinci bir ihlal yapmış ve biz G-20 toplantısında Sayın Putin’le bunları görüştük. Bu arada tabii biz kendisiyle telefonla da bu ihlaller yapıldığında bunları konuşuyorduk. ‘Bakın biz stratejik ortağız ama stratejik ortaklar olarak birbirimizin hava sahasını bu şekilde ihlal etmek bir yanlıştır, bu egemenlik haklarına saldırıdır ve egemenlik haklarına saldırı yarın hiç arzu etmeyeceğimiz neticeleri doğurabilir. Bu saygıyı bir defa göstermemiz gerekir’ dedim. Hatta daha da ileri gittim, Doğu Akdeniz’de bizim bir fırkateynimizi taciz ettiler. Bunu da yaşadık ve bunları da biz kendileriyle paylaştık. ‘Bakın, böyle bir durum da oldu’ dedik G-20’de.
‘Benim bundan haberim yoktu’ dedi ve yanında -heyetler arası bir toplantıydı bu- diğer arkadaşlarına da bir talimat verdi. Biz G-20’den çıktık, aradan 2 gün geçti bu olayla karşı karşıya kaldık. Düşünün, aidiyeti belirsiz iki tane uçak ve bunlar 10 dakika içinde 5 uyarı alıyorlar, kendilerine sürekli bu uyarılar yapılıyor. Bu uyarıya rağmen bunlar gelip belli bir paten yapıyorlar, o patenden sonra bizim sınırdan içeri giriyor. Birincisi tekrar Suriye topraklarına dönüyor, ikincisi -17 saniyelik bir zaman içerisinde oluyor- tabii angajman kuralları çerçevesi içerisinde bu defa orada uçuşlar yapan iki tane bizim F-16 uçağımızdan bir tanesi kalkıyor bu ikinci uçağı orada vuruyor.”
Erdoğan, “Şimdi bu olay tabii ki bizim için belki arzu edilmeyen bir olay olarak da değerlendirilebilir ama bu bir su yolu haline geldiği anda bunun tüm halkımızda meydana getirebileceği bir durumu düşünün” ifadesinin kullanarak, “Acaba Rusya kendi hava sahasının ihlallerine bu denli müsaade edebilir mi? Herhangi bir ülke gelip Rusya’nın hava sahasını sürekli ihlal etse, acaba buna sürekli müsaade edebilir mi? Böyle bir şey olabilir mi? Bunu önce kendi şahsında bir devlet olarak düşünmesi lazım” diye konuştu.
“Ben çok güçlü bir devletim, dolayısıyla istediğim zaman istediğim ülkeye istediğim gibi gider bu hava sahasını ihlal ederim” tutumunun uluslararası hukuk ve egemenlik haklarına saygı açısından doğru olmadığının vurgulayan Erdoğan, “Bakın bir olmuş, iki olmuş, üç olmuş, bu dördüncüsünde oluyor ve endişe ettiğimiz konu başımıza geliyor. Dolayısıyla bunu, kendilerinin böyle bir yanlışı yapanları uyarması, ikaz etmesi gerekirken, tam aksine burada hava sahası ihlal edilmiş olan bir ülkeye karşı bunu bir tavra dönüştürmeyi ben doğrusu Rusya’nın diplomatik anlayış noktasındaki kusuruna yorumluyorum. Çünkü böyle bir yaklaşım tarzı olamaz. Bunu çok iyi incelemek lazım” ifadesini kullandı.
BUNLAR DOĞRU ŞEYLER DEĞİL
Cumhurbaşkanı Erdoğan, sağduyuyla diplomatik ilişkilerin yeniden canlandırılması beklentisinde olduğunu söyledi. İki ülke arasında bir çok alanda ilişkilerin devam ettiğini belirten Erdoğan, şunları söyledi:
“İşte enerjiydi, gıda, vesaire, bunlarla ilgili satışlardı, birçok şeylerde bu arada tabii belki kesintiler oldu. Birçok insanımıza orada zulmediyorlar. Orada mesela havaalanlarında bazı vatandaşlarımız hakikaten bugüne kadar uğramadıkları ciddi bir kontrol sürecine uğruyorlar. Bundan dolayı ciddi şikayetler var. Bunlar tabii bizi üzüyor ama biz bu tür olaylara karşı aynı dille mukabele etmedik, etmiyoruz, etmeyeceğiz.
Mesela ülkemize gelecek Rus turistlere karşı ‘Türkiye’ye gitmeyin’, tur operatörlerine ‘Bütün turlarınızı iptal edin’, bu tür şeyler söyleniyor. Ben bunları doğru bulmuyorum, yani bunlar çok basit yaklaşımlardır. Bu bir defa kendi vatandaşının seyahat özgürlüğünü engellemektir. Bırakın vatandaşınız dünyada nereye gidecekse oraya gitsin. Türkiye’yi seviyorsa ve siz de bunu engelliyorsanız, bu onun seyahat özgürlüğünü ortadan kaldırmaktır, engellemektir. Ha kendisi gelmeyecekse zaten gelmez ama buraya gelmek istiyorlarsa da ne yapar yapar yine buraya gelir. Türkiye’de, şu anda sadece turist olarak değil Rusya’dan gelip burada bizim vatandaşımız olan Ruslar var. Türkiye’de evlenmişler, burada kalmışlar ve hallerinden de gayet memnunlar. Biz de onlardan memnunuz. Hatta geçici ikametle burada kalanlar var, aynı şekilde bu süreç devam ediyor. Bizim şu anda özellikle Rusya ile ilişkilerimizin böyle çok olumsuz bir istikamete gitmesinden değil, bunun bir an önce toparlanarak yine eskisi gibi düzgün bir şekilde diplomatik çerçeve içerisinde düzelmesinden yanayız.”
ÇAVUŞOĞLU GÖRÜŞMEYİ OLUMLU DEĞERLENDİRDİ
Cumhurbaşkanı Erdoğan, gerilimi azaltmak için adım atıp atmadıkları yönündeki bir soru üzerine, Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun Rus mevkidaşı Sergey Lavrov’la görüştüğünü hatırlattı.
Çavuşoğlu’nun görüşmeyi olumlu olarak değerlendirdiği, buna karşın Rusya tarafından daha farklı açıklamalar duyduklarını aktaran Erdoğan, “Temenni ederim ki bundan sonraki süreçte de yine dışişleri bakanlarımızın görüşmeleri olsun. Farklı ülkelerden siyasi liderlerin bu konuda bu sürecin böyle devam etmemesini istediklerini görüyorum, onlar da bu konuda devreye giriyorlar. Yani dostlar devreye girenler bu noktada bir netice almak için gayret sarf ediyorlar. Biz de dost kazanmaktan yanayız, yani düşman azaltmaktan yanayız, bizim gayretimiz budur. Onun için temenni ederim ki dostlar azalmaz çoğalır, tam aksine düşmanlar azalır. Bunun gayreti içerisindeyiz” şeklinde konuştu.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Suriye’nin geleceğine ilişkin bir soru üzerine, “Bana göre Suriye konusunun kararını bir yerde zaman verecektir. Asıl karar verici milli iradedir, yani milli iradeyi bir kenara koymak mümkün değil. Rusya bugün orada görünebilir ama milli irade, Suriye halkı acaba buna ne diyor? Mesele bu. Şu anda ben Suriye halkının bu gelişmelerden memnun olduğunu zannetmiyorum. Çünkü Suriye halkını iyi tanırım, iyi bilirim. Çünkü bizlerle olan ilişkileri çok farklıdır” cevabını verdi.
Suriye rejiminin, ülkenin sadece yüzde 14’üne hakim olduğunu, geri kalan toprakların ise çeşitli örgütlerin elinde bulunduğunu ifade eden Erdoğan, “Bugün Suriye’de rejim Suriye’nin yüzde 14’üne hakim, yüzde 14’ün dışı tamamıyla çeşitli örgütlerin elindedir. DAİŞ bunlardan bir tanesidir, Özgür Suriye Ordusu bunlardan bir tanesidir. Bunun dışında birçok örgütler var. Hepsinin orada belli bir ağırlığı var. Tabii asıl buradaki ağırlık, bütün bu örgütlerin DAİŞ dışında bütünleşerek, birleşerek Suriye halkıyla el ele bu rejimi devirmek suretiyle kendi iradesini orada egemen kılmasıdır” ifadesini kullandı.
RUSYA SİVİLLERİ ÖLDÜRDÜ
Rusya’nın Suriye’deki bombardımanında Bayırbucak Türkmenlerinin olduğu bölgeler dahil birçok bölgede 800’ü sivil olmak üzere birçok insanı öldüğünü, Rusya’nın saldırılarını acımasız bir şekilde sürdürdüğünü anlatan Erdoğan, şunları kaydetti:
“Mesela diyorlar ki: Biz Bayırbucak Türkmenlerinin olduğu bölgeyi vurmadık. Bunu bizzat kendileri bana ifade ettiler. Lazkiye’nin kuzeyi Bayırbucak Türkmenlerinin yerleşim bölgesidir. Ağırlıklı 22 köy bu işin tam merkezidir. Bu olaylar başlayınca bu köyler boşalmıştır ve bunlar tamamıyla Suriye’nin daha kuzeyine, bizim sınırımıza yerleşmişlerdir. Biz hazırlıklarımızı yaptık, onları hazırladığımız kamplara almak istedik. Fakat onlar, ‘biz topraklarımızdan ayrılmayacağız ve ölürsek de bu topraklarda öleceğiz’ demişlerdir. Şu anda hala onlar Suriye’de kalmaktadır, oradaki kamplarda kalmaktadır. Fakat biz kendilerini sürekli gıda, yiyecek, içecek, giyim-kuşam, bunlarla desteklemekteyiz ve onlar orada yaşamlarını şu anda o zor koşullarda devam etmektedirler.
Fakat biz tabii kendilerine şunu söyledik: ‘Eğer siz böyle bir mücadele verecekseniz, bunu DAİŞ’e karşı verin. Niye bunu DAİŞ’e karşı vermiyorsunuz? Bunlar DAİŞ’le mücadele etmek yerine, ılımlı muhalefetin üzerine gidiyorlar. Şu anda bunlar eğer 100 kişiyi vurduysa, bunun 90’ı ılımlı muhalefettir, 10’u DAİŞ’tir. Ancak onlar ne diyor? ‘Biz DAİŞ’i vuruyoruz’. Doğru konuşmuyorlar, bunların hepsinin tespitleri elimizde var. Çünkü bizim de istihbaratımız var, yani onların istihbarat servisi varsa, bizim de MİT’imiz var. Biz de çalışıyoruz, o da çalışıyor. Bunun yanında tabii ki Amerikan istihbaratı da çalışıyor. Biz nerede, kim ne yapıyor, hepsini bizler de bu bilgileri alıyoruz, dürüst olmak lazım.
Zaten DAİŞ’e karşı birlikte bir mücadele verelim. Biz bunu Sayın Putin’e söylediğimiz zaman ‘evet’ demiş olsaydı, bugün çok daha farklı bir yerde olacaktık, çok daha büyük bir mesafe almış olacaktık ve bunu beraber yapmış olacaktık. Fakat olaylar maalesef arzu ettiğimiz gibi gelişmedi, aksi istikamette gelişti ve Bayırbucak Türkmenlerinin olduğu Lazkiye’nin kuzeyi ki buradaki hesap tabii çok çok farklı.”
Uluslararası Af Örgütü’nün de Rusya’nın sivilleri vurduğuna dair açıklamalar yaptığını hatırlatan Erdoğan, konuşmasını söyle sürdürdü:”
“Şimdi Rusya’nın buradaki çabaları, gayreti, öyle zannediyorum ki Esed’e Lazkiye tarafında bir butik devlet kurmak. İstediği bu, niye? Çünkü yüzde 14’ünde var. Diğerini tamamıyla kaybetmiş vaziyette. Suriye halkı şu anda artık ideal bir rejimin, huzur içinde yaşayabileceği bir rejimin arayışı içerisinde. Fakat siz tabii kalkar da kendisine dayatmayla, otokratik bir anlayışla bir rejim dayatma yoluna giderseniz, tabii ki orada artık halkın yapacağı bir şey kalmaz. Şu anda 12 milyon Suriyeli evinden barkından olmuş vaziyette. Zaten 5 milyonu Suriye’yi terk etmiş vaziyette, bunun 2 milyon 200 bini bizde. Nereden bakarsanız 1,5-2 milyonu Lübnan’da, 600-700 bini Ürdün’de; böyle bir durum söz konusu. Böyle bir tablo içerisinde dünya eğer bir demokrasi mücadelesi Suriye versin istiyorsa, bunun tedbirlerini Birleşmiş Milletler başta olmak üzere hep birlikte almalıyız.”
Irak Kürt Bölgesel Yönetimi ile sürekli görüştüklerini ifade eden Erdoğan, “Kuzey Irak’taki Kürt kardeşlerimizle bizim bir sorunumuz yok. Bizim oradaki sorunumuz, bunlardan teröre bulaşmış olanlarla. PYD yönetim itibarıyla bir terör örgütüdür, YPG bir terör örgütüdür. Bizim için bir defa Kürt kardeşlerimizin durumu, Arap kardeşlerimiz neyse Türkmen neyse Kürt kardeşlerimiz de odur ama teröre bulaşmışsa bizim bunu savunmamız mümkün değil. Şu anda DAEŞ’in içerisinde biliyorsunuz ciddi sayıda Araplar var ama öbür taraftan Fransa’dan, İngiltere’den, Avustralya’dan, Almanya’dan gelenler de DAEŞ’in içerisinde var, bunların hepsi de terörist. Teröristin iyisi kötüsü, böyle bir ayrımı yapabilir miyiz? Yapamayız. Teröristin hepsi kötüdür. Aynı mesela şu anda bizim ülkemizde de sıkıntımız var. Ülkemizin içinde PKK, DHKP-C gibi terör örgütleri de var, bunların hepsi birbirinin aynısıdır ve bunların birbirleriyle yardımlaşmaları vardır” dedi.
DAEŞ SURİYE İLE İŞBİRLİĞİ İÇİNDE
DAEŞ’in Suriye rejimiyle işbirliği içinde olduğunu ve gücünü rejimden aldığını kaydeden Erdoğan, şöyle devam etti:
“Çünkü DAEŞ olursa rejim güç bulacaktır. Şu anda rejim DAEŞ sayesinde ayakta kalma sürecini uzatmaktadır. Şu ana kadar niye DAEŞ’e karşı gerek rejim, gerekse rejimin destekçileri bir tavır almıyor? Bunlar çok açık ortada. Onun için biz bu süreci bir defa Kürt kardeşlerimiz noktasında farklı bir konumdayız, yani onlara bakışımız bizim Arap kardeşlerimize neyse Türkmenlere neyse onlara da odur ama oradaki PYD yönetimi, YPG, bunlar farklı bir konumdadır ve bunlar teröristtir. Bunu ta başından beri hep söylemişimdir ve Batılı dostlarımıza da söylemişimdir. Aynı şekilde Amerikalı dostlarımıza da bunları hep söylemişimdir. Çünkü buralara verilen destekler rejime giden desteklerdir ve bugün ne YPG ne PYD, bunlar DAİŞ terör örgütüyle mücadele etmiyor, ediyor görünüyor. Bunların durumu budur. Bunlarla bu mücadeleyi sürdürecek olan biziz. İşte NATO’da biz sizinle beraberiz, dolayısıyla bunu beraber yaparız, bunlara gerek yok. Tavrımız budur, bunu tabii özellikle bu ay sonunda da Suud ziyaretinde yine Hadimu’l-Harameyn Eş-Şerifeyn ile görüşeceğiz. Geçen ay Katar’daydım, orada da görüştük, görüşmeye devam edeceğiz. “
Cumhurbaşkanı Erdoğan, bu ay Suudi arabistan‘a yapacağı ziyaretin ikili ilişkiler açısından büyük önem ifade ettiğini dile getirdi. “Şunu büyük bir memnuniyetle ifade etmeliyim ki Suudi Arabistan-Türkiye ilişkileri son dönemlerde hiçbir dönemde görülmemiş bir ivme kazanmış durumdadır” diyen Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Askeri, siyasi, ekonomik, ticari, kültürel, bu noktada birçok gelişmeleri şu anda yaşıyoruz ama bu resmi ziyaretle bu çok ciddi bir ivme kazanacak, buna eminim, buna güveniyorum. Çünkü şimdi askeri bakıyorsunuz bakış açımız aynı, örneğin Yemen olayında aynı şekilde baktık, öyle bakıyoruz. Ortadoğu’daki gelişmelere aynı bakıyoruz. Siyasi bakışımız da aynı, askeri yönden bakışımız da aynı; bunlar bizim için çok çok önemli. Ekonomik-ticari alanda inanıyorum ki bizim Suudi Arabistan ile birlikte yapacağımız çok şey var ve buradaki dayanışmamız, birçok provokatif yaklaşımları da ortadan kaldıracaktır. Çünkü biz her şeyden önce hem bu ekonomik dayanışmamızla kazan-kazan esasına göre birçok şeyleri aşabiliriz ve dayanışmayla da gerek birbirimize destekte ve üçüncü ülkelerle ilişkilerde de birçok adımları birlikte atabiliriz. Kültürel noktada da bizim tabii tarihi-kültürel bir birlikteliğimiz, zenginliğimiz var. Bunu da geleceğe çok daha güçlü bir şekilde taşımalıyız diye düşünüyorum. Örneğin turizmde bir defa inanç turizminde bizim Suudi Arabistan ile olan ilişkimiz çok farklı. Niye? Her yıl hac olsun, umre olsun, bu noktada tabii Türkiye dünyada herhalde en ciddi vatandaşını Suudi Arabistan’a gönderen bir ülkedir. Fakat Suudi Arabistan’dan da Türkiye’ye turizm olarak gelen ben inanıyorum ki on binlerce insan var. Ve gelip tabii dört mevsim farklı bir sunum, destinasyonları itibarıyla zengin olan bir Türkiye, Suudi Arabistan için de Suudi Arabistan halkı için de önemli bir destinasyon teşkil ediyor ve bunları da sürekli olarak geliştiriyoruz. Ve bu konudaki dayanışmamız da bizlere halklarımızın dayanışması noktasında çok önemli zenginlikler katıyor diye düşünüyorum ve bu ziyaretle bunları daha da artıracağız.”
– İran’ın nükleer programı
Cumhurbaşkanı Erdoğan, İran’ın nükleer programı konusunda P5+1 ülkeleriyle (ABD, İngiltere, Fransa, Almanya, Rusya ve Çin) imzaladığı anlaşmaya Türkiye’nin nasıl baktığına ilişkin bir soruya “Bu henüz bana göre bitmiş bir anlaşma değil. Yani bu tam bittiği zaman bunu değerlendirmek çok daha isabetli olacaktır” cevabını verdi.
Dünyanın nükleer silah noktasında İran’ın attığı adımı asla kabul etmediğini ifade eden Erdoğan, ancak nükleer enerji konusundaki yaklaşımın ise farklı olduğunu söyledi. “Ben nihai neticesini görmeden bu iş sağlıklı bir şekilde neticelenmiştir diyemem” ifadesini kullanan Erdoğan sözlerini şöyle sürdürdü:
“Tabii birçok konuda bizim İran ile görüş ayrılığımız var ama ben bu görüş ayrılığımızın doğrusu komşuluğumuza mani olmasını da istemiyorum. Fakat temennim odur ki yani biz mezhepçi bir ayrılık tavrıyla birbirimize adeta düşman kesilmemeliyiz. Orası Şia, biz de Sünni’yiz ağırlıklı olarak ama Türkiye’de de mesela Sünniliğin dışında Alevi mezhebine mensup olanlar da var. Biz kalkıp da birbirimize düşmanlık edemeyiz. O ayrı bir olay, bu ayrı bir olay. Ben diyorum ki bunu birçok uluslararası toplantıda da söyledim İslam ülkeleri arasında; bizim referansımız mensubu olduğumuz mezheplerimiz olmamalı, bizim referansımız İslam olmalı. İslam ne diyor biz ona bakmalıyız. Mezhebimiz ne diyor ona bakmamalıyız, ona bakarsak yanlışın içinde oluruz ama İslam ne diyor, buna bakarsak o zaman doğru yolda, sırat-ı müstakim üzere oluruz. Bunu yakalamalıyız diye düşünüyorum. Çünkü dünyada bizleri, özellikle İslam dünyasında paramparça ettiler. Toparlanmamız lazım, bir olmamız lazım, beraber olmamız lazım, dayanışma halinde olmamız lazım. İşte bakın, Irak’ın haline bakın değil mi, Suriye’nin haline bakın, Filistin’in haline bakın, Mısır’ın haline bakın, Libya’nın haline bakın, aynı şekilde Tunus, her yer adeta kendi içinde paramparça ülkeler. Bunları aşmamız lazım diye düşünüyorum ve bunu bir an önce eğer başarabilirsek İslam dünyası çok daha güçlü olacaktır.”