“Coğrafyanın Kaderi” diye bir kavramın etrafında düşünüyorum bir süredir. Toprağın yaşama etkisine işaret ediyor bu tümce. Nedir bu? Söz gelişi, soğuk iklim insanlarının davranışlarıyla, sıcak arasında belirgin bir farklılık görmek mümkün! Ya da tarım nasıl yapılıyor, toprak ne tür ürün veriyor, buna göre nasıl besleniliyor sorusu da, kişinin gelişimini etkileyebilir. Denize yakın olmak doğrudan kişiliği etkiler kuşkusuz. Dağ insanı olmak bir başka davranışı getirir. İnsanın doğduğu toprakla alış verişi, karmaşık ve çokludur. Ama kader, deyince iş değişiyor…
Yerkürenin herhangi bir yerine yaşayan bir halk için ‘tembel’, ‘cahil’ türü genellemeler yapmanın, toprağın bu kişilere biçtiği kaderle ilgisi var mıdır? Başka türlü söylersek; düşünme gereksinimi doğadan mı gelir, sonradan mı edinilir? Gelişkin bir maymun türünün üç bin kelimeye dek anlayabildiği, ateş yakıp, besinlere lezzet kattığı yeni gözlemlendi. Demek ki, eğer bir varlık, becerisi yetiyorsa düşünmeyi seçmiyor, doğrudan buna doğuyor. O halde; savaş, sömürmek, kötücül olmak nihayetinde bir tercih halini alıyor. Bencillikten kurtulmak, doğaya saygı duymak, gereksinimleri ölçülü kılmak, hepsi etik bir sorun. Felsefenin alanında yani…
Yeryüzüne ne zaman geleceğimize, ana babamızın kim olacağına, hangi toprak parçasına doğacağımızı seçemiyoruz. Ancak tüm bunlar gerçekleştikten sonra; ekmeği nasıl bölüşeceğimize, doğaya nasıl bakacağımıza, iyilik-kötülük olgularından hangisinin izini süreceğimize karar veriyoruz. Kanlı, kavgalı bir coğrafyaya doğmuş olmak, buna boyun eğmek mecburiyetine mahkûm etmez bizi. O halde; cehalet, iradeni başkasına devrederek, kötü bir ömür sürmek elimizde. Aç gözlülük, üçkâğıtçılık, bencillik, çıkarcılık tercih meselesi! Düşünmek kolay iş değildir, Herkesin harcı da değildir. Eğer bir toplum büyük ölçüde bu yetiden yoksunsa felaket olur.
Çocukluğumdan anımsıyorum; Edebiyat ve felsefeyle ilgilenenler alay konusu edilirdi. Boş uğraşlarla uğraşan kimseler gözüyle bakılırdı onlara. Büyük güruh kavrayamadığı kişiyi yalnızlaştırır. Felsefeyle uğraşmak için; berrak bir zihin, sağlıklı kavramsallaştırma, olgular arası ilişki kuracak beceri gerekir. Hem okumak, gözlemlemek, hem de yaratıcı olma işidir felsefe. Temel sorulardan başlar ve günün meselelerine dek gelir. Bu yolla yaşam anlamlı olur, bilim gelişir. Büyük kalabalıklar ‘kader’ diyerek başlarına gelen olayların açıklamasını yaptıklarını sanır. Oysa evren, doğa rastlantıya yer vermez. Onun içinde yer tutan varlık olan insanın bunu anlama isteği, hem talihidir, hem talihsizliği!
Aç insanın felsefeyle uğraşması imkânsızdır. Temel gereksinimini karşılayamayan biri, düşünmeye zaman ayıramaz, doğrusu bunun ayırdında olamaz. Oysa açlığı doğuran koşulları kavramak için felsefeye muhtaçtır o kişi! Büyük sömürü düzeni bunun üzerine kuruludur. Savaş rastlantısal olarak gelip bulmaz bir halkı. Etik sorunlar edinmemiş insanların arasında mutlu olmak, iyi kalmak güçtür. “Felsefesiz olmak, bizim coğrafyamızın kaderi midir?” diye sormak hakkımız elbet.
Aydınlanma sorunu önemlidir. Bunun üstünü örtmenin en kolay yolu da, sorunları öte dünyaya havale etmektir. Oysa bazı meseleler vardır ki, tam da dünyevidir ve acildir. Adalet duygusu içten gelir sanmayın, düşünmeyle doğrudan ilgilidir. Birinin yaşam alanına saygı, sözünü söylemesine olanak sağlamak için de bu bilgi gerekir. Demek ki, düşünme yetisi edinmek, her sorunun anahtarını bulmak anlamına gelir. Felsefeye ilgisi olmayan toplum, yaşadığını, soluk aldığını sanan ölü insanlar topluluğudur.
Değerli hoca İoanna Kuçuradi öncülüğünde, Kadıköy Belediyesi ve Maltepe Üniversitesi “Felsefe Günleri” düzenliyor. Kolay değil bugün içinde bulunduğumuz düşünce sefaletine direnmek. Emek istiyor. Dünyanın içinde bulunduğu sorunları; doğru kavramlarla tartışmak, yeni veriler elde etmek ve sonuca yönelmek zahmetli. İşte buna gereksinim duyan ve kaderini değiştirmek isteyenler için çok önemli bir fırsat var elimizde.
Meczupların elinde oyuncak olan insanları, dinmeyen savaş tamtamlarını, hayatın incelikli anlamını kavramak için düşünmek gerek. Nasıl düşüneceğini bilemeyen toplum, ilkel/dürtüsel tepkiler verir. Oradan da yaşanılır bir dünya çıkmaz. Bilgeleşmek güçtür. Hayatı duyumsamak ister. İşte bunun için büyük fırsat. Coğrafyanın kaderini değiştirmek mümkün.