Rusya ile ilişkiler her geçen gün gerginleşiyor. Kimileri ateşi söndürmeye benzinle gidiyor; Rusya ile “tarihi düşmanlığı” yazıp duruyorlar. AKP, 6 yıl önce açtığı Gelibolu’daki Rus Anıtı’nı unutmuşa benziyor. Oysa bu anıt iki ülkenin birbirine dostluğunun işareti. Anıtın hikayesi, filmlere konu olması gereken binlerce Rus mültecisinin acı gerçeklerini gözler önüne seriyor…
Onlara “Beyaz Rus” deniliyordu.
Bugün beyaz Rusların yaşadığı Belarus ile ilgileri yoktu.
“Beyaz” denmelerinin nedeni Rusya’daki 1917 yılındaki “Kızıl Devrim”den kaçmalarıydı.
İktidarın “Kızıl Ordu”su vardı ve onunla savaşıp kaybeden bir de “Beyaz Ordu” vardı Rusya’da…
Rusya’dan kaçanların çoğu “Beyaz Ordu” mensubuydu.
Bu nedenle İstanbul’a gelen mültecilere “Beyaz Rus” deniliyordu! Oysa bu mülteciler arasında; Ukraynalılar, Kazaklar, Tatarlar, Gürcüler, Yahudiler, Çerkezler, Türkler, Ermeniler ve Ruslar vardı.
“Beyaz Rus” siyasi bir tanımdı…
Beyaz Rusların Türkiye’de en yoğun bulundukları yıllar Mütareke dönemiydi.
Rusya’daki iç savaşta İtilaf Devletleri Beyaz Ordu’ya yardım etmişti. Başta Fransızlar olmak üzere mültecilerin Rusya’dan sağ-salim ayrılmalarını sağlıyorlardı.
Beyaz Ruslar 1 Nisan 1919 tarihinde İstanbul’a gelmeye başladı.
İlk gelenler Rus zenginleriydi.
İltica furyası başladığında sayının 20 bin olacağı tahmin ediliyordu. Bir yıl içinde sadece İstanbul’da yaşayan mülteci sayısı 70 bin olmuştu!
“Beyaz Ordu” Kırım’da kesin mağlubiyete uğrayınca binlerce Rus askeri de İstanbul’a geldi. Mülteci sayısı, -Fransız Askeri Arşivi’ne göre- 148 bin 678 idi. Bunun 104 bin 942 kişisi askerdi.
Rusların ünlü yazarlarından Arkadiy Averçenko da İstanbul’daydı ve şöyle yazacaktı:
“Bütün Rusya altüst oldu ve bavulların üzerinde oturuyor.”
Bu kadar mültecinin İstanbul’da barınması imkansızdı. İmam, muhtar ve işgalci askerlerin subayları kapı kapı dolaşıp her eve beş-altı Beyaz Rus bırakıp gidiyordu. Herkes birbirine soruyordu, “Sizde kaç tane?”
Evler doldu. Sonunda…
Askerler dağıtıldı.
Rus Birinci Ordusu’ndan 9 bin 540’ı subay olmak üzere 29 bin 713 asker Gelibolu’da oluşturulacak kampa gönderildi.
ÇIPLAK VADİ
Tarih: 22 Kasım 1920.
Kerson ve Saratov adlı gemiler Gelibolu’ya geldi.
Gemiden ilk komutan Korgeneral Alexander Kutepov indi.
Onu binlerce yorgun-bezgin asker takip etti.
Gelibolu’nun durunu da farklı değildi; 1912’deki ünlü Şarköy-Hoşköy (Ganos) depremiyle günlük yaşam perişan haldeydi. Ardından Birinci Dünya Savaşı’nı yakından yaşamıştı kasaba.
Gelibolu’ya getirilen mülteciler arasında siviller de vardı. Bunlar kasabaya yerleştirildi. Her odada 2 ile 4 aile kalacaktı!
Ayrıca… Gelibolu’daki boş 13 ortak evde üç yüzden fazla kadın ve seksen çocuk yaşayacaktı!
Kadınların arasında askerler de vardı; 1.100 kadın askerin çoğu Gelibolu’daki evlerde kaldı.
Rus askerler, Gelibolu’nun 6 km. uzağında yazın kuruyan Büyükdere Nehri vadisine yerleşti.
Gelibolu’ya “Gallipoli” sözcüğüne sesçe benzemesinden dolayı “Göleye Pole” (Çıplak Vadi) adını verdiler…
Ruslar hemen çadırlar kurdu.
Hasta yaralı askerler vardı; çabucak hastane yaptılar.
Talimlere başladılar. Fakat…
Kısa zamanda beslenme sorunu ortaya çıktı. Bozuk konserveleri, çürük patatesleri yemek zordu.
İş başa düşmüştü: Drozdovskiy Alayı’ndan 2 subay ve 45 asker toprağı işleyip sebze yetiştirmekle görevlendirildi. Lahana, domates, patates, biber, salatalık, kabak, havuç, biber yetiştirmeye başladılar. Bu ürünler genellikle hasta askerlere veriliyordu.
Ekmek önceleri İstanbul’dan getiriliyordu. Bunlar bayattı; küflüydü.
Kampta fırın yaptılar; günde 15 bin ekmek çıkarmaya başladılar.
Hava soğuktu. Bölge çoraktı. Yakacak hiçbir şey yoktu. Osmanlı Harbiye Nezareti odun yardımında bulundu.
Moraller bozuluyordu.
Tarih: 19 Aralık 1920.
Kırım’daki “Beyaz Ordu” Komutanı Pyotr Vrangel’in Gelibolu’ya gelişi askerlerin moralini yükseltti.
Tekrar Rusya’ya gidip “Kızıl Ordu”yu yenip iktidar olacaklarına dair inançları güçlendi…
ŞARKICI PLEVİTSKAYA
Gelibolu’daki mülteci kampında kültürel hayat da vardı.
İstanbul’dan 800 kitap getirttiler. Çadırın birini kütüphane yaptılar; okuma çadırı saat 09.00-15.00 arası açıktı. Yine de yeterli değildi; kitap sayısı azdı.
Okuma ihtiyacına pratik bir yol buldular: Öğle yemeklerinden sonra bütün çadırlarda bir kişinin yüksek sesle okuduğu kitabı diğerleri dinliyordu.
Alaylar kendi aralarında el yazısıyla gazete çıkardılar. Örneğin…
Markov Piyade Alayı’nın gazetesinin adı, “sakal” idi.
Tiyatro kurdular. 15 tiyatrocu Çehov ve Gogol gibi yazarların seksen oyununu sergiledi.
Mülteci olan ünlü Rus şarkıcı Nadezhda Plevitskaya kampta konserler verdi.
Çeşitli konularda kurslar açtılar: Rus edebiyatı, kilise tarihi gibi bilgiler verilirken içinde Türkçe’nin de olduğu yabancı dil öğretildi.
Sporsuz olmazdı; ilk jimnastik ve eskrim okulu açtılar.
Futbol takımları vardı; 23 futbol takımı kurdular.
Atletizm yarışları düzenlediler.
Çocukları da unutmadılar; şenlikler yaptılar.
Bu arada çocuk sayısı hep arttı. Çok sayıda dul kadın Gelibolu’da evlendi. Yüzü aşkın yeni bebek dünyaya geldi.
Çocukların toplam sayısı 320 oldu.
Ve kuşkusuz ölümler de vardı. 293 kişi yaşamını kaybetti.
General Kutepov’un çağrısı üzerine 16 Haziran 1921’de 20 bin taştan yapılmış bir anıt yapmaya başladılar.
Rus Anıtı 16 Temmuz 1921’de açıldı.
RUS MUHİTTİN
“Beyaz Ruslar”ın anıtı yapmalarının sebebi ölen arkadaşlarına duydukları saygıydı.
Anıtın 16 Temmuz 1921’de açılmasının nedeni, 15 gün sonra kampı boşaltacak olmalarıydı.
İlk kafile, Süvari Birliği’den 410 kişiyle Selanik’e gitti. Buradan Sırbistan’a varacaklardı.
Rus piyadeler Varna’ya sevk edildi. Bunların sayısı 7 bindi.
General Kutepov, 14 Aralık 1921’de Gelibolu’dan ayrılmadan önce son kez Rus Anıtı’nı ziyaret etti.
Komutan Kutepov’un gitmesiyle kamp boşalmamıştı. Son kafile 1.5 yıl sonra5 Mayıs 1923’te Gelibolu’dan ayrıldı.
Fakat…
Gelibolu’da kalan Ruslar da oldu.
Rus Mecit gibi…
Rus Muhittin gibi…
Gelibolu’ya yerleşip yeni hayat kuran Rus askerler de oldu.
Rus dili de bir sözcük kazandı; “Gallipoli”…
SONRA NELER OLDU?
Gelibolu’dan ayrılıp Avrupa’nın dört yanına dağılan Rus mülteciler, Paris merkezli “Gallipoliler Derneği” kurdu.
Anıtın bakımı için Gelibolu’dan İsmail İsan ile teması kesmediler. Hatta kendisine özel bir Rus askeri madalyası verdiler.
Ancak…
Bu ilişkiler yıllar içinde kayboldu gitti.
Tıpkı, anıtı yaptıran General Alexander Kutepov gibi.
Kutepov sürgüne gittiği Paris’te 16 Ocak 1930’da kayıplara karıştı.
Kimse ne olduğunu anlayamadı!
Dokuz yıl sonra..
Rus Birleşik Askeri Birliği’nin lideri General Yevgeny Miller de Paris’te kayıplara karışınca iş çözüldü.
Gelibolu’daki kampa gelip şarkı söyleyen ünlü Rus sanatçısı Nadezhda Plevitskaya ve eşi General Nikolai Skoklin Paris’te Sovyetler Birliği istihbarat örgütü GPU (KGB) adına çalışmayı kabul etmişlerdi.
Birinin kod adı “Fermerşa” (köylü kadın), diğerinin “Fermer” (köylü) idi.
Görevleri; Paris’te yıllardır birlikte mülteci hayatı yaşadıkları generalleri kaçırıp Moskova’ya götürülmelerine yardım etmekti.
Sonunda yakayı ele verdiler.
Nikolai Skoblin kaçtı; İspanya iç savaşında öldüğü iddia edildi.
Nadezhda Plevitskaya yakalandı, 20 yıla mahkum edildi; Naziler Paris’e girdiğinde öldürüldü.
Paris’te fırtınalar eserken Gelibolu’-daki Rus Anıtı da bundan etkilendi. Artık ilgilenen kimse kalmamıştı. Yıllar süren ihmal ve bakımsızlık sonucu anıt yıprandı.
Tarih: 23 Temmuz 1949.
Rus Anıtı depremde yıkıldı.
Ve… Yıllar sonra…
1990’lı yılların sonu…
Başbakan Bülent Ecevit anıtın ve mezarlığın yeniden yapılması için Rusya ile el sıkıştı. Yapımı uzun sürdü.
Tarih: 17 Mayıs 2008.
Gelibolu Gazi Süleyman Paşa Mahallesi İpek Sokak’ta Rus Anıtı açıldı.
Bu anıtın şöyle bir özelliği vardı.
Sovyetler Birliği dağıldıktan sonra yurt dışında açtıkları ilk anıttı.
ANKARA DİRENİŞİ BEYAZ RUSLARI BÖLDÜ
Bolşevik Devrimi’nin lideri Lenin’in Anadolu’da kurtuluş savaşı mücadelesi veren Mustafa Kemal’i desteklediğini biliyorsunuz.
Peki…
Bolşeviklerin “Kızıl Ordu”sundan kaçıp Gelibolu ve Çatalca gibi yerlere yerleştirilen “Beyaz Ordu”nun bu ilişkiye tavrı karşı pozisyonu neydi?
Kuşkusuz Ankara Hükümeti tedirgindi.
Çünkü, Rus askerler, başta “din kardeşleri” Yunan Ordusu olmak üzere İtilaf Devletleri koruması altındaydı. Anadolu hareketine karşı kullanabilirlerdi.
Bu nedenle Yunan Ordusu da boş durmadı; sürekli mülteci Rus askerler arasında Anka-ra’nın “Bolşevik dostu” olduğu propagandası yaptı.
Fakat…
Ankara da eli boş beklemedi.
Mülteciler arasında Müslüman Çerkezler, Gürcüler, Tatarlar vardı. Bunların lider kadrosu İstanbul’daki Müdafaa-i Milliye Grubu’yla temasa geçti. Örneğin, Amiral Sadık İslamov.
İstanbul’da gizli servisler arasında istihbarat ve propaganda savaşı yaşanmaya başladı.
Birinci Dünya Savaşı esnasında Teşkilat-ı Mahsusa Çarlık Rusya’ya karşı faaliyet yürütmek üzere kimi Tatar gençlerini eğitmiş ve bunların bir bölümünü İstanbul’a getirmiş, “Tatar Himaye Cemiyeti” kurdurmuştu.
Rus mültecilerle ilişkiyi bu Müslümanlar kurdu.
Anadolu’ya destek vermek isteyen mülteci askerlerden bazıları Anka-
ra’ya giderken Adapazarı’nda Yunan güçlerince yakalandı.
Ankara’daki direniş Beyaz Rusları böldü.
Örneğin…
Tarih: 15 Aralık 1920.
Gelibolu’ya gelen bir Rus mareşali birlikleri teftiş ederken, “Anadolu’daki isyancılara karşı savaşacaklarını” söyleyince bazı Rus askerler ayaklanıp İngilizler ve yanlarındaki Rus subaylarını öldürdü.
Trakya’daki Fransız Askeri Mahkemesi, Mareşal Polkoviçev ve Albay Stamozin hakkında ölüm cezası verdi.
Mareşal’in suçu büyüktü; üç kez Mustafa Kemal’in Bolşevik olmadığını söylemişti!
Gelibolu’da bulunan Rus askeri Nikolay Rayevski anılarını yazdığı kitabında General Kutepov’un, Kemal Paşa safına geçmek isteyen kimi subayları dövüp apoletlerini söktüğünü yazdı.
2 Ocak 1921 tarihli istihbarat raporuna göre, İngilizler Beyaz Rus Ordusu’ndan yararlanmak istemişler ama Rus generallerden “red” yanıtı almışlardı.
Enver Paşa bile görüşmelerinde Ali Fuat Cebesoy’a Ankara’nın “Beyaz Ordu”dan yararlanmasını söylemişti.
Herkes Beyaz Ruslardan yararlanmak istiyordu.
Bir kişi hariç…
Kimi Rus generaller, 1920 yılı başında Fevzi Çakmak’a ulaşıp beraberindeki askerlerle Milli Mücadele’ye katılmak istediklerini bildirmişler ama olumlu yanıt alamamışlardı. Çünkü Ankara Hükümeti’nin kesin talimatı vardı.
Mustafa Kemal bu işbirliğini hep reddetti. Çünkü yardımlar aldığı Bolşevikler ile ilişkisinin bozulmasını istemiyordu.
Bu nedenle 16 Mart 1921’de Sovyetler Birliği ile Moskova Antlaşması’nı imza etti.
Ama…
Atatürk, Anadolu’ya karşı silah kuşanmayı kabul etmeyen Beyaz Rusları hep takdir etti…
Öyle ki..
George Karpitch’in İstanbul’da 1925’te açtığı “Karpiç”i o kadar beğendi ki, üç yıl sonra Ankara’ya taşıttırdı.
Bugün…
Ruslar hakkında atıp tutanların hiçbiri Rusları tanımıyor…