Gezi’nin üçüncü yılı…
Geldi-geçti deme sakın, sürprizlerle doludur bu ülke…
38 ilçeden 5 bin otobüs, 21 ilçeden 146 vapur ile insan taşıyıp, 6 bin polis, 300 keskin nişancı, bir firkateyn, bir denizaltı ile Yenikapı’daki sunta kalede kendini “Yeni Fatih” ilan edebilirsin…
Ama Gezi’nin kızı çıkageldi mi, bir kırmızı karanfille tüm dünyayı fetheder…
Şaşırırsın…
*
Ormanları yok ettin, sesi çıkmadı kullarının…
Ama Taksim’de bir ağaç dalından gidersin…
Şapşallaşırsın…
*
Paşaları tavuğa çevirirsin…
Kendine kartondan ordu yaparsın…
Tam zafer sarhoşluğundayken sen…
Gezi Parkı’nda, annesi altını değiştirirken bir bebek gözükür, milyonlar bir anda ordu olur peşinde…
Apışırsın…
*
Hukuku yıkarsın…
Yargıyı bitirirsin…
Savcı sen olursun…
Yüksek yargıçları peşine takıp armut toplamaya götürürsün…
Ama gözyaşlarını sile sile balkonlarına çıkan o insanların yüreklerinde bir büyük mahkeme kurulur…
Mahkûm olursun…
*
Valin…
Emniyet müdürün…
TOMA’ların, panzerlerin, gaz bombaların, bölük bölük polisin…
Ama su şişesini yarım kesip mendili ile burnuna bağlamış 19 yaşındaki çocuk yumruğunu salladı mı?..
Afallarsın…
*
Bütün televizyonlar senin olsun…
Her gazete köşesine bir yalakayı oturt…
Ama 25 milyon muhabiri, 25 milyon yazarı, 25 milyon kameramanı, 25 milyon editörü, 25 milyon genel yayın müdürü olan “sosyal medya” yayına geçti mi…
Çuvallarsın…
*
Bak…
Cumhuriyetin kurumlarını yıkabilirsin…
İlkelerine tekme atabilirsin…
Önderlerimizi aşağılayabilirsin…
Ama gaz bombaları altındaki o gençlerimizin yüreklerindeki aydınlık bir cumhuriyet sevgisini söküp alamazsın…
*
Gezi ruhu bitmedi, her köşe başında bekliyor seni…
Şaşırırsın…