İnsanlar ikiye ayrılır:
Hep isteyenler ve alanlar.
Hep verenler ama alamayanlar.
Devletler de böyledir.
Türkiye, ne yazık ki ikinci grupta…
Avrupa Birliği ile ilişkisinde bundan 55 yıl önce bir istekte bulundu:
“Beni de aranıza alın!”
Tam 55 yıl geçti; bırakın AB’ye girmeyi, hiçbir şey alamadık!
Oysa; kendisi bizden ne istediyse, fazlasını kopardı.
***
AB’liler, bizim genç nüfusumuzdan, dinamizmimizden korkuyorlardı.
Halkımızın tamamına yakınının Müslüman olmasından ürküyorlardı.
Bu yüzden Türkiye’yi tam üyeliğe almaya sıcak bakmıyorlardı.
Ama bizi bir şekilde “daha fazla sömürmek” de istiyorlardı.
Bunun da yolunu buldular:
Başka bir ülkeye teklif bile edemedikleri “tam üye olmadan Gümrük Birliği’ne geçme” tezgahını bize dayattılar.
Tansu Çiller’i kandırıp ya da bir şekilde ikna edip (!) 1995’te bu anlaşmaya imzayı attırdılar.
Sonuç:
Tam 21 yıldır her yıl ortalama 10 milyar dolar kaybediyoruz.
Toplam ödediğimiz bedel, çoktan 200 milyar doların, yani bugünkü kurla 600 milyar liranın üzerine çıktı.
***
Peki; Gümrük Birliği, bize ne getirdi?
Hiç!
Evet; kocaman bir hiç!
Bu anlaşma sayesinde Türkiye, AB’nin ucuz iş gücü cennetine ve teknoloji çöplüğüne döndü; o kadar!
Karşılığında belli bir süre sonra bizi AB’ye alacaklardı. Çiller’e öyle demişlerdi…
Ne oldu?
Siyaseten Çiller’in kemiği bile kalmadı ama tam üyeliğin düşü dahi hâlâ bize haram!
***
Bu uyanık AB’liler, Suriyeli göçmen sorununun çözümünde de aynı tezgahı kurdu:
Sınırlarını kapatmak ve AB’ye yeni göçmen göndermemek karşılığında Türkiye’ye 3 milyar Eurocuk rüşvet ve vizesiz seyahat sözü verdiler.
Dikkat edin anlaşmanın şartı, Suriyeli mültecilerin AB ülkelerine gönderilmemesiydi…
Tam Türkiye “Evet” dedi; bu kez 72 yeni yeni şart ortaya atıldı.
Onların da 67’si yerine getirildi ancak 5’inde sorun çıktı…
Biri ve en önemlisi, “terörün yeniden tanımlanması…”
Peki; biz terörün tanımını AB’nin istediği gibi yaparsak ne olacak?
PKK’ya açık destek veren HDP’liler yargılanmaktan kurtulacak!
Bütün mesele bu…
***
Peki çıkış yolumuz ne?
“Hep veren ama hiç alamayan” olmaktan nasıl kurtulacağız?
Çok basit:
Örneğin AB, vizeyi kaldırmak için şapkadan “Terörü yeniden tanımlayın” tavşanını mı çıkardı?
Biz de o zaman, “Gümrük Birliği Anlaşması’nı iptal ederiz” tavşanını çıkaracağız…
Yani “reste rest” diyeceğiz!
Hadi; sıkıysa o zaman dayılansın pabucumun kabadayıları…
50 HOCA!
Hatırlarsınız; “Barış İçin Akademisyenler İnisiyatifi” adı altında bir araya gelen bin 128 akademisyen, 11 Ocak’ta PKK’yı savunan bir bildiriye imza atmış, daha sonra da bunlardan birkaçı “Terör örgütü propagandası yapmak”tan tutuklanmıştı.
Bu bin 1128 “hoca”nın 50’si, “İmza attığım belgede ne yazdığını tam olarak bilmiyordum” diyerek imzasını geri çekmiş…
***
PKK’lı bile olabilirsin; bunu anlarım da… Profesör, doçent, yardımcı doçent olmuş bir akademisyenin “okumadan imza atma”sını ya da bu mazerete sığınmasını affedemem!
İmzasına sahip çıkmayan, elbette ailesine, malına ve vatanına da sahip çıkamaz!
Bu 50 akademisyenin hepsini tek tek kınıyorum!
GÜNÜN SORUSU
Soru Dilek Bayram isimli bir kadın yurttaşımızdan, sözüm ona partisiz (!) Cumhurbaşkanı’na:
Bıyık bıraksam ve kareli ceket giysem, benim de başbakan olma ihtimalim var mıdır?
O 100 İŞÇİYE NE OLDU?
Yarın 13 Mayıs… İki yıl önce 13 Mayıs’ta Manisa’nın Soma ilçesindeki bir kömür madeninde meydana gelen faciada, resmi rakamlara göre 301 madenci yanarak ve zehirlenerek öldü.
“Resmi rakamlara göre” diye, özellikle vurguluyorum; çünkü arama ve kurtarma çalışmaları sırasında olay yerinde olan bir gazeteci olarak, sayının çok daha fazla olduğuna adım gibi eminim.
Tüm hızıyla süren kurtarma çalışmalarının, “İçeride daha 100’e yakın işçi var” denildiği sırada, “Başbakan gelecek” diye sonlandırıldığının birebir tanığıyım çünkü..
***.
Diyeceksiniz ki; “Dediğin doğruysa, içeride bırakılan o işçilerin hiç mi yakını yok? Nasıl ve neden susturuldular? Neden ortaya çıkmıyorlar?”
Orasını bilemem… Hangi ikna yöntemleri kullanıldı; insanlar tehditle mi rüşvetle mi susturuldu, herhangi bir şey söyleyemem.
Maden şirketinin bir yetkilisinin sözleri hâlâ kulaklarımda:
“İçeride daha 100’e yakın işçi var!”
Tek bildiğim; bu açıklamadan sonra içeriden canlı ya da cansız bir kişinin bile çıkarılmadığı…
Gerisi cumhuriyet savcılarının işi…
156+309!
Abdullah Gül’e sormaya devam ediyoruz. Söz sırası Kaya Kutlu’da:
“Abdullah Bey…
Cumhurbaşkanı Erdoğan, cumhurbaşkanlarının partili olabilmesi için anayasa değişikliğine gitme kararı almış…
Sahi; siz görev yaptığınız 7 yıl boyunca partisiz miydiniz?
Eğer, ‘Evet’ diyorsanız, bunun için yemin edebilir misiniz?”
GÜNÜN İSYANI
Yeni Anayasa yapamayacağını ve başkan olamayacağını anlayan Recep Tayyip Erdoğan, yola “partili cumhurbaşkanı” olarak devam etmeye karar verdi. Bunun için de ufukta yine ve yeniden bir referandum göründü. İsyanım Recep Tayyip Erdoğan’a:
Sanki şu anda “partisiz” misin de bize milyonlarca liralık yeni bir masraf kapısı açmaya çalışıyorsun?
Aydınlık