Barış Pehlivan yazdı
“Benim yeniden devlet içinde bir göreve gelmemi istemiyorlar; bundan eminim. Bugün yapmadıkları şeylerin ortaya çıkmasından çekiniyorlar.”
Masanın karşısında oturan Hanefi Avcı söylüyor bunu.
Ayrıntılara gireceğim.
Ama önce…
GEMİLERİ TEKRAR YAKTI
Hanefi Avcı ile ilk tanışmam 22 Kasım 2011’de oldu. Tarihi hatırlıyorum zira, o gün Odatv Davası’nın ilk duruşması görülüyordu. Çağlayan Adliyesi’nde, yerin yedi kat altında, nezarethanedeydik. Duruşma öncesi orada bekletilirken, Avcı ile “bu nasıl bir dava” diye özetleyebileceğim sorularla dolu bir tanışmaydı bizimkisi. Ve ama aslında hepimiz neden o demir parmaklıklar arkasında olduğumuzu biliyorduk.
Aradan geçen yıllar içinde, bir türlü bitmeyen Odatv duruşmaları sayesinde daha fazla birbirimizi tanıma fırsatı oldu. Benim tanıdığım, inandığı doğrular olduğunda gemileri yakan bir insandı Avcı. Ve bunu yaparken pişman olmayan, kaybedeceklerini umursamayan, çektiği çileden kurtulmak için “af” dilemeyen biriydi.
Bunları yazmamın nedeni, Hanefi Avcı’nın yine bir “gemi yakma” girişimi.
Duymayanlar için özetlersem…
Dün Cemaat’in kumpaslarını Emniyet Müdürü iken yazan Hanefi Avcı, 4 yıllık cezaevi hayatından sonra bugün yine devletin içinde olduğunu iddia ettiği bir yapıyı aydınlatmaya çalışıyor.
“Milli Damar” adlı yeni bir paralel devlet oluştuğuna dair iddiayla Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’na şikayetçi oldu.
Aslına bakılırsa…
Hanefi Avcı bu suç duyurusunu 2 ay önce, 18 Nisan tarihinde yapmıştı. 7 sayfalık dilekçesine ek olarak; “Milli Damar”ın liderinin, yöneticilerinin, üyelerinin ve örgüt ile irtibatta olan teyide muhtaç kişilerin isim listesini “kapalı zarf” içerisinde savcılığa sunmuştu. İddia edilen örgüt mensuplarının isimleri; tanıkların beyanı ve diğer araştırmalarla belirlensin, haksız yere kimse suçlanmasın diye dilekçeye isimler yazılmamıştı. Keza kapalı zarf içinde, iddia edilen bu örgütün yapısı hakkında tanıklık yapabilecek kişilerin adları da vardı.
Vardı, var olmasına da…
Uzun süre tanıklar dinlenmedi, beklemede kaldı.
Ve sonra da…
Üzerine düşünülmesi gereken bir şekilde, hem suç duyurusu hem de kapalı zarftaki liste kısa bir süre önce medyaya sızdırıldı.
İşte böylece, Hanefi Avcı’nın “soruşturma sağlıklı yürüsün” niyetiyle gizlediği bu girişimi ortaya çıktı.
Ortaya çıkmasıyla birlikte ise, her kesimden farklı komplo teorileri üretildi: “Hanefi Avcı yine ne yapmaya çalışıyordu?”
KOZANLI ÖMER’İN YARDIMCISI İTİRAFÇI OLDU
İşte bu sorunun yanıtını almak için Hanefi Avcı ile buluştum. Önce, kısa süren bir cezaevi anıları sohbetimiz oldu. Ve sonra konuya geldik, sordum: “Nereden çıktı bu Milli Damar?”
Anlatmaya başladı…
“Çok önceden duymuştum; Gülen Cemaati’nin içindeydiler. Ta ki 2000’lerin ortalarına kadar… İddia o ki; Cemaat’te bir bölünme yaşandı ve bugün kendilerine ‘Milli Damar’ diyen küçük bir ekip ayrıldı. Cemaat onlara ciddi bir operasyon yapmadı ama izlemeyi de bırakmadı. Cemaat’in güçlü olduğu süreçte bir nevi sessizdiler, ama ne zaman ki özellikle Emniyet’te tasfiye başladı; bunlar yeniden ayağa kalktı. ‘Kozanlı Ömer’ diye bilinen Emniyet İmamı’nın yardımcılığını yapan ve eskiden Cemaat’in içinde olan bir polis itirafçı oldu. Kendi içlerinden ayrılan ‘Milli Damar’ ekibinin neler yaptığını takip etme görevi ona verilmişti. O polis şimdi yurtdışında bir görevde.”
KİM BU MİLLİ DAMARCILAR
“Peki, kim bu ‘Milli Damar’ın lideri? Etkin bir şekilde örgütlüler mi?” diye sordum.
“Liderleri C.A. adlı biri. Eski bir istihbaratçı olduğu söyleniyor. Sorsan, Türkiye’yi aslında o yönetiyormuş. Hatta, Erdoğan bile onu dinliyormuş. Yeni Türkiye’yi onlar kuruyormuş. Böyle konuşuluyor devlet içinde. Hem birebir üyeleri, hem de onlarla dirsek teması içinde olanlar başta İstihbarat Daire Başkanlığı olmak üzere Emniyet’in kritik noktalarında görevli. Hatta, Cumhurbaşkanı’nın çok yakınında bile adamları var”
Gülen Cemaati’nin Silivri Davaları ile Türkiye’de gerçekleştirdiği dönüşüm belli. Ya bu Milli Damarcılar? Onların nihai hedefi neydi? Neler yapıyorlar?
Hanefi Avcı, biraz yakın geçmişe giderek uzun uzun anlatmaya başlıyor…
“Cemaat’in tüm kumpasları illegal dinlemeler aracılığıyla başladı. Bunun ana kumanda merkezi ise Emniyet İstihbarat Daire Başkanlığı’ydı. Bakın birçok emniyet müdürü, devletin üst düzey görevlileri, hatta bakanlar sahte isimlerle, uydurulmuş suçlarla burası tarafından dinlendi. İstihbarat Daire Başkanlığı’nın haberi bilgisi olmadan, Cemaat’in illerde kumpas kurması fiilen imkansız. Çünkü tüm teknik sistem oradan geçer; tüm illerde yapılan, planlanan her şeyi orası bilir. Tüm sahte isimlerle dinlemelerin, kumpasların, sahte delil hazırlamaların delileri burada bulunabilir. Zannediliyor mu ki 17 ve 25 Aralık operasyonları, Selam Tevhid kumpasları buradan koordine edilmedi? Burası olmadan operasyonlar asla yönetilemez, İstanbul’da 1-2 savcı ile iki polis müdürü mü bunları planladı? Hayır, Cemaat’in operasyon merkezi burası idi. Bundandır ki, İstihbarat Daire Başkanlığı’nda her şeyin delili emaresi vardır; buradaki bilgiler olmadan Cemaat üst yönetimi, çalışma biçimi ve tüm operasyonları anlaşılamaz. Geçmiş operasyonları yönetecek akıl, birikim, yetenek ve imkan sadece buradadır. Bugün Cemaat’in suçlarının tam olarak ortaya çıkması, İstihbarat Dairesi’nin hukuka aykırı dinleme ve izlemelerin bütün boyutlarıyla aydınlatılmasıyla ve diğer kumpaslara ait bilgilerin savcılara ve soruşturmacılara verilmesi ile olur. Peki, şu an olan ne? İstihbarat Dairesi bu yasa dışı dinlemelere dair hiçbir tespit yapmadı. Şaşırmayın, evet yapmadı. Yetmedi, binlerce insanı hukuksuzca birebir dinleyen polislerin isimlerinin hiçbirini vermedi. Müfettişler ve savcılar istemesine rağmen… Neden mi bu isimleri saklıyor? Çünkü, eğer dinlemeyi yapan polis memurlarının ismini verirse şu açığa çıkacak: Dinlemelerin Emniyet’in ilgili yerinde değil de, Cemaat tarafından oluşturulan farklı ve illegal bir birimde yapıldığı ifşa olacak. Bakın, şu anda bu olayların ortaya çıkmaması özel çalışma yaptıklarının emareleri var; savcılara ve soruşturma birimlerine eksik-yanlış bilgiler veriyorlar. İlerde savcılara ne kadar yanlış ve eksik bilgi verdikleri, soruşturmaların nasıl yanlış yönlendirildiği ortaya çıkacak… Hep beraber bir kısmını göreceğiz.”
“HEM CEMAAT’İ HEM ERDOĞAN’I İDARE EDİYORLAR”
Araya giriyorum. “Yani siz, bugünkü Emniyet İstihbarat Dairesi eliyle Cemaat’in suçlarının üstünün kapatıldığını mı söylemek istiyorsunuz? Bunu yapan Mili Damarcılar mı? Eğer öyleyse, onlar da aslında Cemaat’e mi çalışıyor?” diye soruyorum.
“Hem evet, hem hayır” diyor Hanefi Avcı ve devam ediyor:
“Kendilerine ‘Milli Damar’ diyen bu ekip hem Cemaat’i hem de Erdoğan’ı idare ediyor. İki tarafa da çalışıyor. Cemaat’i de direkt hedef almak istemiyorlar, Erdoğan’a ise özetle ‘Cemaat’i en iyi biz tanıyoruz ve onlarla mücadele ediyoruz’ diyorlar. Ama aslına bakılırsa, bugün Emniyet İstihbarat Daire Başkanlığı eliyle yürütülen ciddi bir Cemaat operasyonu yok. Deyim yerindeyse, yapılan operasyonlar ‘kazma kürekle’, zorlukla yürütülüyor. O nedenle sürekli sorunlar çıkıyor.”
“BENİM GÖREVE GELMEMİ İSTEMİYORLAR”
Kafamda sorular… Ama önce çok merak ettiğim bir konu…
“Suç duyurunuzda, Milli Damar’ın size de operasyon yapmak istediğini söylüyorsunuz. Cemaat’in eski imamlarından olan ve bugün Erdoğan’a yakın diye bilinen Kemalettin Özdemir grubuna yakın olduğunuz söyleniyor. Nedir bunun aslı?”
“Uzun süredir benim KÖZ diye adlandırdıkları, Kemalettin Özdemir grubuyla ilişkili olduğum yalanını yayıyorlar. Doğru değil. Sadece bu da değil. Benim insanları tutuklattığımı, bir yerlere atadığımı ve bir yandan da aslında Cemaat’e yakın olduğumu iddia ediyorlar. Bunu da hem yurtiçi hem de yurtdışından onlarca sahte ihbar mektubuyla soruşturmaya çeviriyorlar. Yani klasik Cemaat taktiği. Bu yalanları o kadar yayıldı ki, bana ve Cemaat karşıtlığı bilinen bazı eski emniyet müdürlerine operasyon yapılacağı bilgisi de geldi. Artık, ‘sükut ikrardır’ diye düşünülsün istemedim ve suç duyurusunda bulundum.”
“Peki, sizi neden hedef olarak görüyorlar?” diye soruyorum.
“Bilmiyorum, ama benim yeniden devlet içinde bir göreve gelmemi istemiyorlar; bundan eminim. Bugün yapmadıkları şeylerin ortaya çıkmasından çekiniyorlar. Halbuki, benim böyle bir talebim ve girişimim de olmadı, göreve gelmek istemiyorum. Ayrıca hukuken göreve gelmem mümkün de değil, memuriyetten ihraç kararlarım, örgütten aldığım cezalarım var. Bunlar temyizen bozulsa da daha hukuken ortadan kalkmadı, Emniyet’te yaş haddim de doldu. Bunu her ortamda söylüyorum.” yanıtını veriyor Avcı.
DOSYA KAPATILACAK
Hanefi Avcı’nın suç duyurusunun, kısa bir süre önce şüpheli bir şekilde medyaya sızdırıldığını yazmıştım. Sahi, aslında kim sızdırmıştı?
Dikkat çeken bir nokta da, Yeni Şafak’ın “Ortalığı karıştırdı / Örgüt uydurdu” manşetiyle Avcı’yı hedef almasıydı. Daha da çarpıcısı; Yeni Şafak’taki bu operasyonel haberde, Hanefi Avcı’nın Anayasal Düzene Karşı İşlenen Suçlar Bürosu Savcısı Tekin Küçük’e “kapalı zarfla” verdiğişüpheli ve tanık listesinin de yayımlanmasıydı. Bu ne anlama geliyordu?
Hanefi Avcı canı sıkkın bir şekilde anlatmaya başladı:
“Bu, Milli Damar soruşturmasının kapatılacağı anlamına geliyor. Artık hem şüpheliler hem de tanıkların ismi deşifre oldu. Şüpheliler önlemini aldı, tanıklar da artık konuşmaz. Dosya kapatılacak ve benim ‘suç uydurduğumu’ söyleyecekler. Bir de, ben hiç yargı mensubu birinin ismini vermedim, ama birileri bana atfederek isimler yayıyor.
Daha hiç tanık dinlenmemiş, hiçbir araştırma yapılmamış, böylesi bir ortamda neyi doğru neyi yanlış söylediğim bilinemez; ama biri ‘uydurdu’ diyorsa, niyet bellidir. Söyleyenin konumuna göre de, neticeyi tahmin etmek mümkün.”
“Tıpkı ‘Haliç’te Yaşayan Simonlar’ kitabında Cemaat’i deşifre etmenizle birlikte olanlar gibi mi?” diye soruyorum, “Evet” yanıtını alıyorum.
SABAH’TAN İKİ İFADE
Hanefi Avcı endişelerinde haklı gibiydi.
Öğrendim ki; Milli Damar’ı birçok kez gündeme getiren ve iddia edilen bu örgütün mensuplarıyla görüştüğünü belirten Sabah Gazetesi İstihbarat Müdürü Abdurrahman Şimşek’in de tanık olarak ifadesi alınmış. Ancak Şimşek, daha önce bu konuda bir ifade verdiğini söyleyip, yeni bir bilgi veremeyeceğini belirtmiş.
Yine Milli Damar yapılanmasını medyada ilk gündeme getirenlerden Sabah Gazetesi yazarıFerhat Ünlü de, köşesinde anlattıklarından başka bir ekleme yapmayacağını söylemiş savcılığa.
YİNE Mİ “KANDIRILACAK”
Evet…
Hanefi Avcı ile yaptığım görüşmeden notlarım böyle…
Avcı’da “ben vatandaş olarak görevimi yaptım” diye özetlediği iç huzuru var.
Ama Cemaat’i deşifre ettiğinde ona yapılan baskı ve yalnız bırakılmanın can sıkıntısı da gözlemleniyor.
Ve Hanefi Avcı’dan ayrılırken bana, ileride yanıtının yansımalarının görüleceği şu soru kalıyor:
Sürekli “kandırıldığını” iddia eden Erdoğan, yine mi “kandırılıyor?”
Barış Pehlivan
Odatv.com