Ümit Zileli | Sözcü 22 Mart 2017
Cumartesi günkü yazımın başlığı “Ölüme Dair” idi…
Sanatçı dostum Emre Saltık’ın zamansız ölümü üzerine paylaşmıştım sizlerle… Hemen girişinde şöyle diyordum:
-Biliyor musunuz, ölüm aslında çok yakındır… Bir kalp ağrısı kadar, kırmızı ışıkta geçen bir arabanın fren izi kadar, sinsi bir mayının savuruşu, ateş gibi bir namludan çıkan merminin izi kadar…
Sevgili arkadaşım Tayfun Talipoğlu, kalp ağrısıyla noktaladı hayatı, insanın, toplumların, değerlerin ve vicdanın ölümünü anlattığım o yazının üzerinden daha 72 saat bile geçmeden…
En son Antalya Kitap Fuarı’nda, güneşli, harika bir günde birlikte kahve içmiş, dertleşmiştik… Yaşadığımız “Engizisyon ülkesinden”, hoyratça çiğnenen değerlerden, hızla götürüldüğümüz acımasız “Yeni Türkiye’den” söz etmiştik… Hüzünlüydü, öfkeliydi ve ölümüne yorgundu… Bir de hiç görmediğim kadar kilolu… Takılınca ellerini iki yana açıp dert yandı:
-Ne yapayım, yollarda durduran herkes bir şey ikram ediyor, ben de kıramıyorum!..
Gülüşmüştük… Nerden bilebilirdim bu son görüşüm olacaktı Tayfun’u; kaç defa konuşup sözleşmelerimizi anımsadım, yine kendime kahrettim.
-Hiçbir şeyi, asla ertelemeyeceksin, sonra büyük pişmanlıklara kapılıyorsun!..
Ona da Kafka’nın romanından söz etmiş, tümü hamamböceğine dönüşen toplumda sonuna dek direnen, tek başına kalan George Samsa’nın, bir sabah uyandığında kendisini ters dönmüş bir hamamböceği olarak bulduğunu anlatmıştım..
Bana “biz asla böyle olmayacağız” dedikten sonra, tarihten örnekler vermiş, toplumun en umarsız zamanlarda gösterdiği destansı direnişlerden söz etmiş ve sonunda da sözü aydınlara, önderlere getirmişti:
-Biz dönenlere, yolda düşenlere, muktedirin kapısına yüz sürenlere dönüp bakmayacağız bile… Üzüm gibi ezilsek de, anamızdan emdiğimiz süt burnumuzdan getirilse de bu gerici düzen bu topraklarda asla kalıcı, asla egemen olamayacak…
Gazetecinin şair ruhlusu böyle oluyordu işte!..
“Söylemesem ben ölürüm!”
Tayfun, bunları yalnızca söylemiyor, yazıyordu da…
ABC Haber Sitesi’ne yazdığı “Demek ki faşizm tabana yayılmamış” başlıklı yazısında bakın ne diyordu:
-İktidarlarını “kan ve yolsuzluk” üzerine oturtanları görmezlikten gelme onursuzluğunu yapamayacağıma göre yine dilim durmayacak ve sizlerle dertleşeceğim. Hani bir söz var ya, “söylesem öldürürler, söylemesem ben ölürüm.” Tam da böyle bir durumdayım işte. Kızmanın, bağırmanın, kendini yemenin de anlamı olmadığını gösterdi bize bu çaresiz süreç…
Ama hep yedi kendi kendini, hepimiz yedik ve yemeye de devam ediyoruz!.. Acıyı bal eyleyerek, yüreğimizdeki yangını bastırarak, boğazımızdaki yumruyu “yol arkadaşı” belleyerek yazıyoruz, çiziyoruz, söylüyoruz, işte o kadar…
Tayfun’un üçüncü kalp ağrısıydı bu; iki kez daha tökezletmişti onu; o binlerce yazıya, dizeye, yorgunluğa, öfkeye ev sahipliği yapan yürek yüzde 40 kapasiteyle çalışıyordu ve hiçbirimizin haberi yoktu; kalbiyle kendi arasında bir sırdı demek ki… Sonuncusuna dayanamadı yorgun yürek, sonsuza dek durdu…
-Değerlerin yozlaştığı, vicdanların sustuğu, insanlığın gömüldüğü bu güzelim ülkede bir gazeteci daha kalemini kırdı ve gitti…
“Dostlar Beni Hatırlasın!”
Yıllarca onunla çalışan Semra, çok sevgili abisinin arkasından şöyle yazdı:
-Beni her ölüm etkiler/ Tanımasam bile üzülürüm/ Yitirilmiş ümitlere…/ Bu yüzden korkarım yaşamı ertelemekten/ Ne yapılması, ne söylenmesi gerekiyorsa/ Yapılmalı, söylenmeli… Demişti sevgili Tayfun Talipoğlu… İnsan gibi, dost gibi, can gibi yaşadı ve göçüp gitti aramızdan. Öyleyse çok sevdiği Veysel’in dizeleriyle “Can bedenden ayrılacak/ Tütmez baca, yanmaz ocak/ Selam olsun kucak kucak/ Dostlar beni hatırlasın…
Biliyor musunuz, hayata veda etmeden hemen önce bir şarkı hazırlıyordu, sonuna gelmişti; meydanlarda halkla beraber söyleyecekti… bir “HAYIR” şarkısıydı!.. nakaratında şöyle diyordu Tayfun:
-Başkanlığa HAYIR, karanlığa HAYIR, ölümlere HAYIR; sandıkta HAYIR var/ Mutsuzluğa HAYIR, yoksulluğa HAYIR, mahpusluğa HAYIR, HAYIR’da HAYIR var…
Okuyunca aklıma yıllar önce “Karanlığa Karşı Yazılar” kitabıma önsöz yazan sevgili İlhan Selçuk’un, yazdığı satırlar geldi. Ben de o satırları armağan ederek vedalaşmak istedim Tayfun kardeşimle:
-Yarınlarımızın aydınlığını bugünün karanlığında üretebilen yazardır gerçek yazar; hamamböceği gibi karanlığa uyum sağlayana yazar denebilir mi?..
O çok sevdiğin yollarda sonsuza dek türkülerinle dolaş kardeşim…